BIST 10.379
DOLAR 32,23
EURO 34,99
ALTIN 2.409,75
HABER /  GÜNCEL

Baş ABD karşıtlığını değerlendirdi

BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Baş, Türkiye’deki ABD karşıtlığına değerlendirdi. ABD’nin ektiğini biçtiği tespitinde bulunan Baş, ABD’nin bu gerçeği göremediği

Abone ol

Türkiye’de Amerikan politikalarına olan feveranı değerlendiren BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, şunları söyledi: “ABD esasen bir şeyi göremiyor. Çünkü bunu görmek için bir medeniyet, bir kültür lazım. Bu kültür, medeniyet ABD’de yok. Bu, insan hakları denilen gerçeğin hangi bölgede olursanız olun o bölgenin insanına yaşatılmasıdır. ABD, nereye girmiştir; Afganistan’a, Irak’a girmiştir. Irak’ta, Afganistan’da kan, gözyaşı vardır. Can, mal, namus emniyeti temin edilememiştir.” Madenler peşkeş çekiliyor BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, maden yataklarımızın yok pahasına peşkeş çekildiğini söyledi. Türkiye’nin şu anda maden politikası olmadığını vurgulayan BTP Lideri, “Bütün politikalarda maalesef siyasetimiz Türkiye’yi peşkeş çekme durumuna gelmiştir. Bugün Batı dünyası bütün kaynaklarını kullanmıştır. Yeraltı kaynaklarını bitirmiştir. Batı dünyasının hedefi şimdi Türkiye’dir” dedi. BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Nihat Hekimoğlu’nun sorularına verdiği cevapların bugünkü bölümünde Türkiye’deki ABD karşıtlığına değindi. ABD’nin ektiğini biçtiği tespitinde bulunan Prof. Dr. Haydar Baş, ABD’nin bu gerçeği göremeyecek derecede medeniyetten yoksun olduğunu belirtti. Türk ekonomisine de değinen Prof. Dr. Haydar Baş, maden yataklarımızın yok pahasına peşkeş çekilmesinden, toprağını çok seven Türk milletinin birtakım dayatmacı politikalarla toprağını elinden çıkarma noktasına sürüklendiğine işaret ederek BTP iktidarında madenlerdeki talanın da, toprağına bağlı Türk milletinin de bütün sorunlarının çözüleceği, sanayici ve işadamlarımızın ise asıl imparatorluklarını yaşayacağı müjdesini verdi. Hekimoğlu- Hocam, Türkiye’nin çok zengin maden yataklarına sahip olduğu bir gerçek. Siz Türkiye’de uygulanan maden politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda yapılması gerekenler nelerdir? Prof. Dr. Haydar Baş– Şu anda maden politikası diye bir şey yok. Bütün politikalarda maalesef siyasetimiz Türkiye’yi peşkeş çekme durumuna gelmiştir. Biz, her yerde bunu konuşuyoruz ve bu arkadaşlarımızı da ayıktırmaya çalışıyoruz. Bugün Batı dünyası bütün kaynaklarını kullanmıştır. Yeraltı kaynaklarını bitirmiştir. Batı dünyasının hedefi şimdi Türkiye’dir. Az evvel söylediğimiz konunun izahı bakımından da Türkiye’nin madenleri ABD ve AB’nin değer birimidir. Yani bu coğrafya onlar için elzemdir. Düşünebiliyor musunuz Batı, kendi kaynaklarını bitirdiği noktada altını, boru, toryumu, demiri, petrolü, uranyumu, bakırı ile birçok maden kaynağı bizim yeraltında meknuzdur. Şimdi bunların işlenme durumu söz konusu. Bu iktidar döneminde bunlar yok pahasına, bedava fiyatına, 50 trilyon dolarlık maden rezervlerimiz 1,9 milyar dolara peşkeş çekildi. 50 trilyon nerede 2 milyar dolar nerede. Devlet ve millet maalesef bu kıymetlerden bırak istifade etmeyi uzaklaştırılmış, mağdur hale sokulmuştur. Vatandaş madenlere ortak edilecek Peki yapılması gereken nedir? Bütün bu maden kaynaklarımızı halkın bilgisine arz etmemiz lazım. “Burada şu madenimiz, şurada şu madenimiz var” dememiz lazım. Mesela Çayeli’nde bakır işletmesi var. 15 milyar dolarlık potansiyeli var. Sadece bakır. İçinde altın da var. Bunu 48 milyon dolara özelleştiriyorlar. Bu derece büyük bir yanlış olmaz. Bu olsa olsa peşkeş çekmedir. Yani bu özelleştirilen, yabancı şirketlere verilen madenlerle borç da verilmiyor. Oysa haritamızı elimize alacağız. Vatandaşımıza gideceğiz. “Bak, şu coğrafyada, Gümüşhane’mizde altın, bakır, mermer, gümüş var. Adı üstünde” diyeceğiz. Evvela o bölgedeki insanlarla konuşacağız. “Rezerv olarak şu kadar madenimiz var. Sen millet olarak, ben devlet olarak bir şirket kuralım. Bu şirkette senin de, devletin de payın olsun. Devlet ile sen hem işletmeci, bu madenleri ortaya çıkaran irade sahibi ol, madenci ol, aynı zamanda pazarlamacı da ol” deriz. “Hissenin bir tanesi şudur” demek suretiyle halkın ortaklığına açılan, halkla devleti birleştiren ve aynı zamanda da barıştıran kurumlar, şirketler oluşturmak lazım. Altın için, bor için, toryum için, demir için, kömür için, mermer için, kireç için böyle bütün bunları vatandaşımızın ortaklığına takdim etmemiz lazım. O zaman göreceğiz vatandaşımız yabancı şirketlerin verdiğinin yüz mislini vererek hem kendisi devletine, milletine hizmet etmiş olacak hem de kendisi tüccar olacak. Belki 5 milyar, 10 milyara kendisi pay sahibi olacak ama iki sene sonra bu bizim pazarlamacı ağabeyimiz olacak. Altın şirketinin ortağı olacak. Kısaca bor şirketinin ortağı olacak. Bunu pazarlayan, imal eden olacak. Böyle bir yapılanmaya Türkiye’nin gitmesi şu zeminde farzdır. Bunu yaptığımızda ne olur? Şu anda milyonlar işsiz. Sadece bu proje Türkiye’deki işsiz milyonları işe kavuşturur. Hem de kendi işini kurar. Kendine güven gelir. Şimdi size soruyorum. Benim devlet olarak kuracağım altın işletmesine ortak olur musunuz olmaz mısınız? Hekimoğlu- Oluruz. Prof. Dr. Haydar Baş– Elbette olursunuz. Bugüne kadar özel şirketler kurulmuş, bunlar maalesef istismar edilmiş, devlet garantisi olmadığı için de halk mağdur edilmiştir. Bizim kuracağımız şirket devletin garantisinde olacağı için böyle bir şey kesinlikle mümkün olmayacaktır. Herkesin istifade edebileceği, devlet garantisinde olacağı planlı, programlı bir döneme geçilmesinin bana göre zamanı gelmiştir, geçmek üzeredir. Türkiye’yi kalkındıracak olan projelerden bir tanesi de işte bu maden projesidir. Devlet üreticiyi desteklemeli Hekimoğlu- Türkiye garip bir ülke. Dünyada petrol fiyatları düşüyor. Türkiye’de dolar düşüyor. Ama hükümet bir yandan petrole, akaryakıta zam yapıyor. Hem de “ekonomi iyiye gidiyor, enflasyon düşüyor” deniliyor. Burada bir çelişki yok mu? Prof. Dr. Haydar Baş– Burada “çelişki yok” diyen sadece iktidar. Vatandaşa gidip sorduğunuz zaman “Onlar bizi enayi mi zannettiler. Benim cebimde ne var. Pazardaki mal nasıl. Bunu biz biliyoruz” diyor. Hatırlarsanız üç ay evvel yaptığımız programlarda Türkiye’deki enflasyonun en az % 40’larda olduğunu tek tek izah etmiştik. O da zaruri gıda maddelerinde idi. Diğer mamullere el atsak enflasyon % 50’lere çıkar. Yani “Türkiye’de enflasyon düştü, düşüyor” laflarının hepsi hikaye. Deflasyon olmasına rağmen Türkiye’de pahalılık yine almış başını gidiyor. Durum bu olmasına rağmen benzine neden zam yapılıyor? Yapmak mecburiyetinde. Çünkü şu anda bizim maliye politikamız bağımsız değil. Ortada IMF’nin dayatmalarıyla yapılan programlar var. Adam bir taraftan yaranmak istese diğer taraftan başına taş düşüyor. Açık veriyor. Kapatması için ne yapacak? Benzine idi, gaza idi, tuza idi ilave zamlar yapıyor. Yeni bir tarım yasasıyla envanter çıkarma girişimi var. Vergi kaçırmaması için millete “ne yetiştiriyorsun bunu bana bildir” diyecekler. Bunu, “ne kadar yetiştiriyorsun, aferin, ne de güzel yaptın” demek için değil, elindekinin vergisini almak için yapıyorlar. Böyle şey mi olur? Üretim yapan vatandaşı devletin desteklemesi lazım, önünü açması lazım. Kanaat–i şahsiyem odur ki milletin üretimini teşvik edecek unsurları devreye koyacağız. Faizsiz krediler vereceğiz. Bir ise ona çıkartmaya çalışacağız. Vatandaş geçimini, rahatını iyi temin ettikten sonra üretimi yapan kesime de iyi müşteri olma kabiliyetini elde edecek. Bizim Pazar dediğimiz sınıf işte bu insanlardan meydana geliyor. Esnafı, memuru, işçisi, köylüsü, çiftçisi, denizcisi üretilen mamullere pazar olmadıktan sonra senin mamullerin ne işe yarar? Şimdi sen bir de buna” envanterini çıkar, vergisini alacağım” diyorsun. Bu adam büsbütün parasız kalacak. Dolaylı yoldan Türkiye’nin üretiminin ve pazarlamasının önü kesilecektir. Yapılması gereken bunlar değildir. Yapılması gereken milletin köylüsüyle, işçisiyle, memuruyla, her kesimini sosyal devlet projesi anlayışıyla desteklemektir. Herkesin cebini doldurmak lazım. İşadamlarına imparatorluk müjdesi Bir de bana diyorlar “İyi güzel de bir de iş adamları sınıfı var. Onlar hakkında bir şey demiyorsun.” Aslında ben çok şey diyorum. İşadamları bizim dönemimizde, bizim düşüncelerimizin Türkiye’de söz sahibi olduğu dönemde asıl imparatorluklarını yaşayacaklar. Zira biz hariciye politikamızla bir kuşak oluşturacağız. Bu kuşağın içerisinde en az 45–50 tane ülke olacak. Burada Türk Lirası hakim noktaya gelecek. Artı, biz bu ülkelerden sipariş alacağız. Bu siparişleri işte o büyük işadamları alacak. Üreticiler alacak. Bugün bir satıyorsa yarın en az on satacak. Çünkü 50 tane ülke ile biz bu işadamlarının hukukunu ortaya koyduk, irtibatını temin ettik, yolunu gösterdik. Şu anda olduğu gibi işadamlarını dolduruyorsun uçağa, götürüyorsun bir ülkeye, “anlaşın” diyorsun; böyle değil. Bizim düşüncemiz çok farklı. Bir defa Türk parasının dünyada hakim konuma gelmesi lazım. İtibarını kazanması lazım. Bunun için de Türkiye veren el olacaktır. Daha fazlasını söylemeyelim ki bazı arkadaşlar kopya çekiyor, işin özünü bilmedikleri için de ağzına gözüne bulaştırıyor. Hem onlar bu tahribatı yapmasınlar, hem de işin ruhu bizde kalsın. Ama işadamları hiç endişe etmesinler. Bugün bir pazarlıyorlarsa yarın en az on pazarlayacaklar. Bugün bir kazanıyorlarsa yarın on kazanacaklar: Zira onun kazandığı kazançtan devlet de ayakta duracaktır. Onun için kendi de razı olacak, devletini de razı edecektir. Devlet de onu etrafında siyasetiyle, askeriyle, bütün iradesiyle olacak, onu bir noktaya taşıyacak. Devlet ve millet, halkından en üst kurumlarına kadar bir bütün ve bir birlik oluşturacaktır. Hekimoğlu- TÜSİAD gibi büyük dernek mensubu insanlar da bu projeden faydalanacak öyle mi? Prof. Dr. Haydar Baş– Tabiî. Mesela Koç’un Türkiye’nin etrafında en az 50 ülkede pazarı olsa Koç bugünkü Koç olmaz ki. Koç bunun devasa örneği ile büyür. Dünyanın en güçlü şirketi olur. Bizim hedefimizdeki Türkiye, örnek ülke olacak Allah nasip ederse. Türk milleti toprağından koparılıyor Hekimoğlu- Türkiye’ye bu yakışır zaten. Hocam, malumunuz ülkede çok ciddi bir sıkıntı var. Neredeyse iş toplumsal patlamaya gelmiş durumda. Tarım bir açılım yapabilecek sektör. Tarımı nasıl desteklemek lazım? Prof. Dr. Haydar Baş– Nasıl madencilikte çözüm buldu isek tarım konusunda da onun üzerinde bir çözüm bulmamız lazım. Çünkü Türk milleti aslında toprağına bağlı bir millettir. Bugüne kadar uygulanan politikaların tamamı Türk milletini toprağından koparmıştır. Toprağından kopan millet bu sefer yetiştirdiği ürünü değil de toprağını satmaya başladı. Bunlar içler acısı durumlardır. Devletin uzun vadeli faizsiz kredilerle tarım kesimini desteklemesi lazım. Ürün alım garantisi vermesi, artı sigortalaması lazım. Şimdi tarım kesiminin hiç bir garantisi yok. Eğer hayvancılık yapıyorsa hayvancılık konusunda destek alması lazım. Bunları alırken de yüzde yüz devletin desteği ile almış olması lazım. Kısaca tarım kesiminin hiç bir probleminin olmaması gerekir. Onun sadece vazifesi yetiştirmek, üretmek olması lazımdır. Bunu yaptığı zaman devlet ona pazar bulacak, onun mamullerini satacak, parasını henüz daha ürünü kendisine teslim etmeden altı ay evvel % 50’sini avans olarak verecek, % 50’sini de malını aldıktan sonra verecek. Gübresinden, yakıtından, tohumundan, damızlığından yola çıkıyor adam, üçe mal ediyor, ikiye satıyor. Bu adamın ayakta durması hiç mümkün değildir. Biz aziz milletimize söylemiştik. Açık olarak ifade etmiştik. Sadece bu arkadaşlar değil bunların dışında kim gelirse gelsin aynı mantıkla hareket ettikleri müddetçe bu işe çözüm bulamazlar. Bir defa tarım konusunda bu millete deva olacak olan, ekonomide bu millete deva olacak olan, madencilikte, sanayide deva olacak olan insan bu millet gibi yaşayan, bu millet gibi hayatı özümseyen olacak. Ayağı topraktan kesilmeyen, o toprağı işleyen, işlemesini bilen, kısaca o toprağa biraz da sevdası olan, aidiyet duygusu ile ona bağlı olan mantalitede, mantıkta çile çekmiş insan ve kadrolar olması lazım. Onun için aziz milletimiz artık bundan sonra gazetelerin, televizyonların dolmuşuna binip de sakın iradesini farklı yollarda kullanmasın. O zaman değil toprağından bütün emniyetinden de mahrum kalabilir. Teşvik konusunda sayın iktidarımızın, sayın Başbakanımızın yaptığı işlemlerin sonunun böyle olmaması mümkün değil. Böyle olacaktır. Bunların adı teşviktir. Özünde teşvik değildir. Nedir teşvik? Elektrik fiyatlarının, enerji fiyatlarının, kredi fiyatlarının düşük olması, vergilerin düşük olması. Adam kazanamıyor ki sen bunları düşük tutsan ne olur. Memlekette pazar kalmamış. Onun için toplu halde çözüm 100 milyarın altında kazanandan bir tek kuruş vergi almamak, onu hiç bir denetime tabi tutmamaktır asıl teşvik. Aksi takdirde bunlar kısa metrajlı tiyatro oyunlarından ibarettir. Bu konuda insanımızın dikkatli olmasını, ayık olmasını diliyorum.