Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Âdem’in oğulları Habil ile Kabil’in kavgasından bu güne
toplumsal
hayatın temel uğraşılarının başında öyle görünüyor ki ‘birlikte
yaşama’ sorunu yer
almaktadır.
Tarihî serüveninden anladığımız kadarıyla insanoğlu başından beri
tek
başına iken kardeşine, kardeşi ile birlikte iken kuzenine, kardeşi
ve kuzeni ile birlikte
iken de ötekisine karşı olma pozisyonunu hep koruya gelmiştir.
Bu realite hayat için kendisine mecbur olduğumuz bu dünyada 'uyum'a
hangi düzeyde muhtaç olduğumuzu gösterir. Nitekim günümüzde yaşanan
çatışma trendleri bu ihtiyacın
yarınlar için daha fazla lüzumlu olduğunu göstermektedir. Öte
yandan aynı beşeri
tecrübeden birlikte yaşamayı başaramayan toplumların birbirlerini
büsbütün ‘yok
etmeyi’ de başaramadıklarını, eninde sonunda birlikte varoluşun
yollarını aramak
zorunda kaldıklarını da okuyoruz. Demek ki, tıpkı diğer canlı
türleri gibi beşeri
toplumlar da varoluşlarını günümüze kadar bir şekilde koruya
gelmişlerdir. Belli ki
bu durum da fizik evrendeki yasalar gibi dinmeyen bir devinim
halinde akışını
sürdürmektedir. Madem ki, tarih ve toplum böyle işliyor, peki savaş
veya çatışma
süreçlerinde verilmiş kayıpları veya ödenmiş bedelleri nasıl izah
etmeliyiz? Ya da
bunlar illa da yaşanmalı mıydı?
Geriye dönük yapacağımız her türlü sorgulamanın geçmişi
kurtarmayacağı
açıktır ama aynı oranda açık olan bir şey daha vardır ki, o da bu
tür sorgulamaların
geleceğimizi kurtarmaya ilişkin taşıdığı imkândır. Zira geleceğe
tutulacak ayna
geçmiş odaklıdır.
Bu aynanın bize gösterdiği bir başka şey de toplumların
geleceklerini
ihya veya imha etme imkânının liderlerin elinde olduğudur.
Görüyoruz ki, onların
ağızlarından çıkan her kelime veya parmaklarının her bir işareti
arkalarındaki
kitlelerin kaderini doğrudan belirliyor. Bu realite dün olduğu gibi
bugün de böyledir.
Mesela en büyük krizleri basit diplomatik bir manevra ile atlatan
liderler olduğu gibi
en küçük bir krizi ülkeleri yok eden savaşlara kadar götüren
liderler olmuştur. Bu
tür tecrübeler bize gösteriyor ki, en iyisinden en kötüsüne her
zaman farklı çözüm
formülasyonları veya farklı toplumsal kaderler mevcuttur. Belki de
bundan dolayı
denilmiştir ki, ‘Bil ki ilâhî takdirler sonsuzdur, sen farklı
olursan kaderin de farklı
olacaktır.’
Bu yazıda ülkenin birinci derecede gündemini oluşturan süreçle
ilgili işe
nereden nasıl başlanılmasına dair bir katre katkıda bulunmak
amacıyla üç örnek
liderlikten kısa birer hatırlama yapmak istedim.
Birincisi Son Peygamber Hz. Muhammed (sav)’dir. Hatırlarsanız,
bir
karıncayı ezmenin bile haram olduğuna inanılan Emin Belde Mekke’de
kendi
tertemiz kanını helal saymış düşmanlarını Mekke’nin Fethi günü
Kâbe’de toplamış, “Bugün hepiniz serbestsiniz”
diyerek tarihin havsalasının ötesinde bir âl-i cenâplıkla
müşrikleri affetmişti. O Peygamber yirmi üç yıl boyunca cemaati ile
birlikte
çektiklerinin intikamını almaya tenezzül etmemiş, sütü şaraba
tercih ederek insan
fıtratının iyi tarafında durmak suretiyle Mekke ile Medine’yi
barıştırmıştı.
İkinci örnek yüzlerce yıl beyazlara karşı verdikleri mücadelede bir
türlü
kazanamayan siyahîlerin lideri Martin Luther King’tir. Aynı zamanda
bir din
adamı olan King, zenci çocukları beyaz çocuklarla yan yana
oturtmayı beyazların
vicdanlarını harekete geçirerek başarmıştı. Bilgece yöntemlerinden
birisi siyahî
kiliselerin kapılarına diktiği heykellerdi. Hatırlarsanız onlardan
en etkin portre
prangalı ayakları ve vicdana uzanmış kelepçeli elleriyle; 'am I a
man and brother?’
(Ben de bir insan değil miyim? Kardeşiniz değil miyim? yazılı
heykeldi. Kölelik
probleminin bir takım iktisadî, hukuki veya sosyal gerekçelerden
öte insanın
varoluşuna ilişkin temel ahlâkî bir sorun olduğuna dikkat çekmeye
çalışan King,
biliyordu ki, maşeri vicdan aynı biyolojik kökenden gelen
insanlardan bazısının
ötekisini köleleştirmesini, elinden özgürlüğünü almasını asla kabul
etmeyecektir.
Sonunda çocuklarının derilerinin renkleriyle değil de
kişilikleriyle değerlendirildiği
bir ülke hülyasına kavuşmuştu.
Üçüncü örnek Hindistan’ı hem İngiliz emperyalizminden hem de iç
savaştan
kurtarmayı başaran Mahatma Gandi’dir. Onun da başarısı hiç kuşkusuz
ki bilgece
tutumuydu. ‘Zor olanı’ nasıl başardığını çocuğunu katletmiş bir
Müslümandan
intikam almak için kendisinden izin isteyen Hindu köylüye verdiği
cevaptan
öğreniyoruz:
“Bundan böyle çocuğu bir Müslüman tarafından öldürülmüş her
Hindu,
babası bir Hindu tarafından öldürülmüş Müslüman bir yetimi; çocuğu
bir Hindu
tarafından öldürülmüş her Müslüman ise, babası bir Müslüman
tarafından öldürülmüş
Hindu bir yetimi kendi himayesine alacaktır! O yetimin gözlerine
her baktığında
vicdanı ona ‘yetim bırakmanın’ ne denli büyük bir günah olduğunu
daha iyi
anlatacaktır.
Demek ki,bilgelik başa tâç imiş, her derde devâ imiş.