Yumruk Atma Özgürlüğün ve Burnumun Ucu

Gezi olayları bağlamında yaşadıklarımız ve gördüklerimiz bilge kral merhum Aliya İzzetbegoviç’in ‘insan için asıl olan masumiyet değil mükellefiyettir’ sözü üzerinde daha fazla konuşmamız gerektiğini de ortaya koydu.

Orhan ATALAY orhanatalay@internethaber.com

Gezi olayları bağlamında yaşadıklarımız ve gördüklerimiz bilge kral merhum Aliya İzzetbegoviç’in ‘insan için asıl olan masumiyet değil mükellefiyettir’ sözü üzerinde daha fazla konuşmamız gerektiğini de ortaya koydu. Bilindiği üzere kavramlar da tıpkı insanlar gibi taşıdıkları anlamın özgül ağırlığına göre itibar kazanma veya kaybetme ihtimallerine açıktırlar. Kabul etmeliyiz ki, su-i istimalleri, istismarı ve dahası sorumsuzca kullanımları kavramların itibarına da ciddi manada halel getirir. Öyle ki, bir zamanlar ilk duyduğumuzda bütün hücrelerimizle bizi büyüleyen, benliğimize iksir üfleyen bir takım kavramlar vardır ki, zaman gelir onları duymak bile istemeyiz. Anlaşılan tüketim çılgınlığının son surat devam ettiği günümüzde değerler ve kavramlar da aynı savurganlıkla hızla eritilmektedir. Bu bağlamda en hain saldırılarla su-i kasta uğrayan kavramlardan birisinin de ‘özgürlük’ olduğunu düşünüyorum.

İnsanlık tarihini ben-merkezli zaviyesinden talim ve tedris ettiren oryantalizmin iddia ettiği gibi özgürlük kavramı da bilinci de moderniteye has bir durum değildir. Çünkü insana özgü bir durum olması hasebiyle bu değer de en az insan kadar kadim bir geçmişe sahiptir. İlk insanın ilk günahı bunun en açık ispatıdır. Demek ki insan özgürlüğünü kullanmaya kabiliyetli olarak yaratılmıştır. Bundan dolayıdır ki, bütün ilahi menşeli dinlerde ‘insan fillerinde asıl olan hürriyettir’ esası vaz ve takrir edilmiş ve ‘dinde zorlama olamaz’ hükmü bir sabite olarak teessüs etmiştir.

Bununla birlikte güncel haliyle özgürlüğün modern dönemle hiçbir ilgisi olmadığı iddiasında da değilim. Modernite bağlamında özgürlüğün insan aklının bilgi otoritesi olarak Kilise’den kurtuluşu ifade ettiğini inkâr edemeyiz. Seküler/profan, yani dindışı bir kültürün veya dünya görüşünün alan kazanmasına paralel olarak özgürlüğün de daha geniş yaşam imkânları bulduğu açıktır. Bu süreçte özellikle Batı toplumlarında insan, toplum, birey, devlet, kilise, bilim, otorite, akıl vs. gibi temel kavram ve kurumların yoğun olarak tartışıldığı dönemlerde zengin bir edebiyatın üretildiğini de görmezlikten gelemeyiz.

Bize gelince, Avrupa’dan belki de 8-9 asır önce İslam kelam mezheplerinin teşekkül dönemlerinde benzer konuların en ince detaylarda tartışılmış olmasına rağmen özellikle hafıza silinmesine yönelik etkin resmi cerrahi operasyonlar sonucu cumhuriyet neslinin fikir ve inanç dünyasının bu tartışmalardan nasipsiz kaldığını düşünüyorum. Böyle olunca da özgürlüğün neliği ve sınırları hakkında toplum olarak zihinsel bir netliğe ulaştığımız söylenemez. Mesela hangi davranışımız özgürlük, hangisi sorumsuzluk, hangisi ahlâki, hangisi değil diye tanımlanabilir? Keza böyle bir tanım yapılacak ise onun bilgi ve yetki otoritesi kim veya kimlerdedir? Bu konuda toplumun eski deyimle kıymet hükümlerinin, yani değer yargılarının müessir veya müdahil bir rolü var mıdır, olmalı mıdır? Bu konuda dünya insanlığının iştirak ettiği bir çerçeveden söz edilebilir mi? Normatif disiplinlerin bu konuda herhangi bir yetkileri var mıdır, varsa ne kadardır? gibi soruları çoğaltabiliriz.

Ancak bütün bunların ötesinde hiçbir kuşku götürmeyen bir şey var ki, o da hürriyetleri sınırlayan en açık unsurun ötekinin hak ve hukuku olduğudur. Karl Popper’in ünlü ‘senin yumruk atma özgürlüğün benim burnumun ucuna kadardır’ sözünün kast ettiği bu duruma rağmen birileri hâlâ, ‘Hayır, senin burnunun ucu da beni ilgilendirmez’ diyorsa, o zaman devreye girmesi gereken tek şey ebette ki ‘ceza’ olacaktır. Çünkü yaptığı iş özgürlük değil suç tanımına girmiştir. Suçun karşılığı ise tüm toplumlarda bellidir. Gezi olaylarında görüldüğü üzere bu sınırlar arasında net bir ayırım koyamadığımız için kimin neyi niçin yaptığı da bir türlü netleşmiyor.

‘İnsan davranışları için asıl olan hürriyettir’ hükmü ile ‘insan için asıl olan masumiyet değil mükellefiyettir’ sözünü telif edemediğimiz için olmalı ki özgürlük ile sorumsuzluğu da birbirinden ayırt edemedik. Kargaşanın ve dahi bulanıklığın nedeni de bu olsa gerek.