Yarışarak yaşayan çocukların hazin halleri!

Çocuklarımızı, yarışarak yaşamaktan ya da yaşamak için yarışmaktan kurtarmalıyız. Rekabet, hırs, haset üzerine kurulan bir yaşam, erdemden, ahlaktan uzak....

Eftal ORHAN eftalo@internethaber.com

Bir anne, yeni doğan bebeğinin göbeğini, ünlü bir üniversitenin bahçesine gömdürdüğünü, nasıl da özene bezene anlatıyordu bir bilseniz.

“Kızım” diyordu, “Büyüyünce o üniversitede okusun. Avukat, doktor, mimar, mühendis olsun.” diye ne temennilerde bulunuyordu…

Zavallı yavrucak, daha ilk ağlamasıya birlikte, sonu gelmez bir yarışa girdiğinden haberi bile yoktu.

Kendi girmeden, göbeği üniversite kampüsünün stres kokan havasını teneffüs etmişi bir kere…

Göbeği üniversite topraklarına gömülen kızımız, ana sınıfını bitirir bitirmez, test denilen, çoktan seçmeli bir “işkenceyle” tanışacaktır.

Ki bu tanışıklık, nerdeyse, kırklı hatta daha fazla yaşına kadar devam edecektir.

Artık hayatta tek bir hedefi, tek bir ideali vardır. O da başkalarından hep daha önde olmak, başarı sıralamalarında hep daha yüksek bir yerde yer kapmaktır...

Eleyecek ama asla elenmeyecektir.

Çünkü hayat, çoktan seçmeli bir eleme sınavıdır.

Bütün hırsın, gayretin, çaban bunun için olmalıdır.

Ne yaparsan yap.

Ele, ama asla elenme…

***

“Hatce hanımın kızı sınavda, 150 bininci olmuş. Aferin sana sen 140 binincisin.”

Başkasının üzüntüsünden bir tutam sevinç, başkasının başarısızlığından bir buket başarı çıkarmak, nasıl makyavelist bir çıkarımdır?

Mutluğunun düzeyini, başkasının mutsuzluğuna; başarının düzeyini, başkasının başarısızlığına göre ayarlamak, nasıl bir vicdan ayardır?

Rekabet, hırs, haset, çekememezlik üzerine kururlu bir hayat, geleceğin karakteri kıt, makyavelist nesillerini yetiştirmek demektir.

Sırf sınavda benden daha düşük yapsın, çalışamasın diye, kasten arkadaşının psikolojisini bozan çocuklar olduğunu duymuş muydunuz?

Ya da arkadaşına özelikle yanlış kopya verip, yanlış cevabı işaretlettirenleri… Başkalarının çalışmasından, başarısından dolayı üzülen, kızan, morali bozulan çocukları, biliyor muydunuz?

Arkadaşlarının başarısına, yükselmesine, iyiliğine tahammül edemeyen büyüklerin, küçüklük halidir işte bunlar…

Nasıl bir kirli hırs, haset ve çekememezliktir bu!

Bir an, sanki William Golding’in “Sineklerin Tanrısı” romanındaki çocukları anlatıyormuşum gibi geldi bana…

***

Bir Afrika atasözü şöyle der; “Her sabah, Afrika'da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.

Her sabah Afrika'da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.

Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.”

Çocuklarımızı, gitgide vahşi dünyanın bu hayatta kalma karmaşasına ittiğimizin farkında olmalıyız artık.

Evlatlarımız, hırslı anne babaların ve bu eğitim sisteminin elinde, birer “yarış atına” dönüştüler.

Arkadaşını, hep yenilmesi, geçilmesi gereken bir “rakip” olarak görür oldular.

Peki hiç yarış olmasın mı?

Yarış, ne yazık ki olacak.

Ancak madem yarış kaçınılmaz, bunu daha “insani ve ahlaki” yapmanın yollarını bulmalıyız.

Elbette, en önemli çözüm; bu sınavları, çocuklarımızı elemek yerine, kabiliyetlerini tespit eden sınavlar olarak yapabilmektir.

Balıktan kavağa tırmanmasını; filin ip atlamasını; kuşun su altında yüzmesini istememektir.

Ama eğer bunu gerçekleştiremiyorsak, bunu çocuklarımızın ve gelecek nesillerimizin, insani erdemlerini yok etmeden yapmalıyız.

Ne yazık ki bir insanın ölene kadar sınavlara girdiği ülkemizde, böyle bir sorun eğitimciler tarafından bile pek gündeme getirilmiyor.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın tek derdi ise daha fazla derslik, daha teknolojik dersler, daha fazla bina… Amenna…

Bugüne kadar onbinlerce öğrenciyle bu süreci yaşayan biri olarak, bunları üzülerek gözlemlemekteyim.

Kendine bu konularda, “uzman” diyen birçok kişi de ne yazık ki öğrencilere bu türden ahlaki yönlendirmede bulunmaktan çok uzaklar. (Tabii ki bu kaygıyı taşıyan uzmanların haklarını teslim edelim.)

Çocuklarımızı, yarışarak yaşamaktan ya da yaşamak için yarışmaktan kurtarmalıyız, dostlar.

Rekabet, hırs, haset üzerine kurulan bir yaşam, erdemden, ahlaktan uzak, karakteri kıt nesiller meydana getirir.

Karakteri kıt insanlar, bir ihtisasla birleşince ortaya karakteri kıt bir uzman çıkar.

Bu kişi doktorsa, organ mafyacısı olur; avukatsa, teröristi, hırsızı, haini savunur; mühendisse, çürük mal üretir; yöneticiyse altındakileri böcek gibi görür, kariyer atlamak için her şeyi mubah görür; vekil olur, bakan olur yetim hakkına göz diker…

Son sözü, Theodore Roosevelt’e verelim.

Roosevelt der ki; “Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek, topluma bir bela kazandırmaktır.”

Yine terör yine aynı lanet!

Can dostumuz, kardeş ülke Pakistan halkının başı sağolsun. Bu alçak saldırıyı yapanlara, yaptıranlara, sevinenlere lanet olsun.

Ancak terör Avrupa’da olunca, dünyayı ayağa kaldırıp, Türkiye’de ve İslam ülkelerinde olduğunda kılını kıpırdatmayanları da lanetliyorum.

Not: “Çocukluğun yok oluşu!” yazıma faydalı bir katkı olarak uçurtmalarla ilgili verdiği aydınlatıcı bilgiden ve bu konuda yaptığı samimi çalışmalardan dolayı Mehmet Naci Aköz beye teşekkür ederim.