Yağmurlu havaları hiç sevemedim ben, yağmur yağdığı bi gün bile
mutlu olmadım.
Bi dakka bi dakka bi kez oldum galiba. Hatta şu an kulaklarımda
‘bak, yağmur yağıyor ve sen mutlusun. Artık yağmurlara kızma’ diye
bir cümle çınlıyor. Kim söyledi ki bunu? Hatırlamıyorum bile. Tabi
bunun kocaman bi yalan olduğunu sonraki yağmurlu günlerde anladım,
ayrıca o adam her kimse şu an yanımda olmamasından da yola
çıkabilirim.
Yağmurlu günlerde hep içime kapanırım ben. Evimde yalnız kalmak
isterim. Ama o kadar huzursuz oluyorum ki, telefonda bile herkesle
tartışabiliyorum. O günü depresyon uykusuyla sonlandırıp
bitirmekten başka isteğim olmuyor. Aslında az önce yalan söyledim.
Yalnız kalmak falan istemiyorum! Sevdiğim insan/insanlar her kimse
yanımda olsun istiyorum. Konuşmamıza da gerek yok, film izleriz,
uyuruz. Huzurlu oluruz. Bütün mutsuzluğumun üstüne gitmeden olağan
bi gün yaşarız. O zaman belki ben de yağmuru normalleştirebilirim.
Belki o zaman ben de ‘İstanbul beni anlar, ben mutsuzsam o da
ağlar’ diye düşünmekten vazgeçerim.
Ben ki kış çocuğuyum, ölümüne sıcak olacağına hava buz gibi
olsun isteyen insanım. Kar delisi bir manyağım. Ama bu yağmurla
alıp veremediğim nedir çözemiyorum. Belki de gerçekten yaz yağmuru
altında sevgilimle mutlu mesut bi yerlerde koşturmam gerekiyor.
Bunu yapmadığım için mi sevemiyorum acaba ben bu illeti?
Hayır gerçekten bunu unutmamı sağlayacak kocaman bir mutluluk
öğesi olsa, şu gün bırakırım belki de mutsuz olmayı. Yok arkadaş,
olmuyor işte. O damlalar ne zaman şıpır şıpır düşmeye başlıyor, ben
beyin regli oluyorum. Bi sıkıntılar, bi stresler, bi manyak manyak
hareketler..
Neler sığdırdım o yağmurlara ben. Ne kavgalar, ne ayrılıklar, ne
depresyonlar.. Dur bakiyim, biraz çocukluğuma inelim. Lisede çok
aşık olduğum bi çocuk vardı. O ise ‘biz arkadaşız ya’ tribindeydi.
Ben onu gördükçe içim hoplarken, o gelip iki yandan bağlanmış
saçlarımı seviyordu. Yanaklarımı sıkıyodu falan. Bu arada o
dönemler herkes 5. sevgilisini eskitirken, ben mal gibi tek bir
çocuğa aşık olmuş ve gelen tüm teklifleri reddediyordum. Okulda
adım ‘ulaşılamayan kız’ mertebesine ulaştığında bile bunun farkında
olamayacak veya tadını çıkaramayacak kadar aptaldım.
Neyse, uzunca bi süre sümsük dolaştım ben. Baya hırkasını falan
çıkarmayan, gravatı hiç 2 düğme aşağıda olmamış bi sümsük. Lise 1
bitti, bi yaz tatili girdi araya. Benim de kendine çok bakan(!) bir
kız arkadaşım vardı. Neyse, bu saçıma fön çekmeye bana makyaj falan
yapmaya başladı. Alışmam zor oldu ama gelen güzel tepkileri
gördükçe izin verdim ben de buna.
Lise 2’ye başlayacağım ilk gün. Tabi millet giyinmiş süslenmiş,
o tatilden sonra neredeyse herkesin birbirini ilk görüşü sonuçta.
Bizimki beni gördü. Ben adeta Çirkin Betty’nin maymundan evrildiği
kadar güzel bi değişime uğramış haldeydim. Çıkışta konuşmak istedi,
olur dedim. (Bu arada tatil boyunca reddederek beni sınadığı için
ben vazgeçmiştim ondan. Gururumdan.) Okuldan çıktık,
çılgınlar gibi yağmur yağıyor. Köşede bekledim, geldi.
‘Evet’dedim, ‘seni dinliyorum’ Bana ne kadar güzel olduğumdan tut
da, benimle birlikte olmayı artık istediğine kadar bi dünya maval
okudu. Biz o sırada adeta bi aşk filmi sahnesinde gibiyiz. Deli
gibi yağmur yağıyo, ıslanıyoruz ve adam ‘şimdi vaktidir’
diyor.
Reddettim tabi ki. Kendime güvenim gelmiş, ilgi artmış. Kendimi
parçalamışım ben seninle sevgili olmak için. Sen ben evrim
geçirince gel. He canım, oldu canım.
Sonra bi süre daha devam etti öyle, baktı benden gelecek bi ışık
yok. Vazgeçti. Benim kinim ve sinirim geçmedi ama.
Yıllar sonra bi gün motorla eve dönerken, bu da karşıdan karşıya
geçiyordu. Bi anda yola atladı, ben de ani fren yaptım. ‘Pardon’
der gibi bi el işareti yaptı önüne dönerek yürüyecekken, bi daha
döndü baktı. Motorun üstünde bi kız vardı çünkü. Bakarsın öyle
tabi. Kaskımın içinde gülümsedim, kaskı çıkardım. Adeta bi Özlem
Tekin adeta bi ghost rider’dım. Gözlerini kısarak bana baktı,
tanıdı. Neyse bi yere çay içmeye gittik. Anlattı da anlattı. Beni
hala seviyormuş da özlemiş de bilmem ne. Ben de eski güzel
anılardan, ona nasıl aşık olduğumdan bahsedip çocuğu iyice gaza
getirdim. Bi kaç gün görüştük böyle. Bi kaç günün sonunda şöyle bi
mesaj attım ben. ‘Benim ciddi bir ilişkim var, beni bi daha
arama’
Böyle terbiyesizlik yaptım ona ama hak etmişti. Zerre de pişman
olmadım, resmen en güzel çağlarımın intikamını almıştım. Oh
olsundu.
Neyse, galiba yağmuru sevmiyor olmamın bununla bi bağlantısı
var. Ben yağmurlu günleri hiç ama hiç sevmiyorum. Bu gidişle
de sevmeyeceğim aşikar.