Geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir üniversitenin rektörü odasında
otururken kara kara düşünmeye başlar.
Dert büyük, sorun önemlidir.
Derin analizler yapmak gerekmektedir.
Peki, rektör beyi bu kadar derin ve de kara kara düşünmeye
zorlayan sebep ne ola ki?
Gelin, bu önemli konuyu bulmak için birlikte kafa yoralım.
Hiç değilse, rektör beye bir katkımız olsun!
Üniversite yeni açılmıştır; öğrencilerle hocalar arasındaki
iletişim sorunları mı acaba rektör beyin kafasını
kurcalamaktadır?
Hayır.
Öğrencilerin öğrenim ortamlarınıiyileştirmek
daha rahat anifiler, havalandırması, fizik mekânları sorunsuz
sınıflar, laboratuar yapmak mı?
Hayır.
Hocalara yönelik öğrencilere daha etkili ve
verimli öğretim yapmaları için acaba yeni bir eğitim
semineri mi planlıyordur?
Hayır.
Hocaların sınıfta, daha kaliteli sunum yapmalarına yönelik,
sunum teknikleri, beden dili, öğrencilerde daha etkili
öğrendim hissi oluşturması için, neler yapacağını
mı kara kara düşünüyor?
Hayır.
Öğrencilerin derslerde, daha başarılı olmaları için
öğrenme stratejileri konusunda bir çalışmama mı
hazırlıyor ki?
Hayır.
Yok, kesin ihtiyaç sahibi öğrencilere nasıl yardımcı olacağını
düşünüyordur. Onlara ücretsiz yemek, cep harçlığı, barınma imkânı,
kitap ve harç parası filan ayarlamaya uğraşıyordur canım.
Hayır.
Üniversitesi, dünyada ilk 500’e giremediği için çok üzülmüştür.
Bunu düşünüyordur.
Yok canım, Türkiye’de bir rektör mü bunu düşünecek diyorsun
yani? Zaten bu listeye sadece İstanbul Üniversitesi girmiş. O da
ancak 400-500 kategorisinde. Ne yapsın adam, almıyorlarsa? Hem
kesin bir şike vardır bu işte. Baksana koskoca
İslam ülkelerinden 3 üniversite (Tahran Üniversitesi, Kral Suud
Üniversitesi) listeye girmiş, ama sadece İsrail’den 7 üniversite
var.
Benim üniversitemde neden “Nature ve Science”
gibi itibarlı bilim dergilerinde yazıları yayınlanan hocalarım yok
diye karalar bağlıyordur.
Ya da ne bileyim;“Science Citation Index-Expanded (SCIE) ve
Social Science Citation Index (SSCI)” tarafından araştırmalarına
yer verilen hocalarım neden üniversitemde yok diye düşünüyor olamaz
mı?
Kusura bakma, sen bu rektörleri hiç tanımıyorsun dostum. Bizim
rektörlerimizden kaç tanesi böyle konularla o değerli zamanlarını
boşa geçirir sanıyorsun?
Belki de Türkiye’nin neden Facebook kullanımında 22.6 milyonla
dünyada dördüncü sırada olduğunu anlamaya
çalışıyordur. Nüfusun % 30’u Facebook kullanıcısı olmuş da.
Iıhh, bunun üniversiteyle ne alakası var dostum? Sen rektörlerin
Face’e girecek zamanı mı var sanıyorsun?
Elbette ki daha faydalı konularla ilgileniyordur. Mesela
“Üniversitemden mezun gençlere nasıl iş olanakları
oluştururum, iş adamlarıyla nasıl işbirliği yaparım?” diye
düşünüyordur.
Bu da değil, üzgünüm.
Hocaların çalışma şartlarını iyileştirmek ve bilimsel
araştırma yapma imkânlarını artırmak için çaba sarf
ediyordur.
Değil.
Üniversiteyi daha özgür, fikirlerin daha
rahat ifade edildiği, akademik ve
entelektüel bir bilim yuvası haline getirmek için derin
analizler yapıyordur.
“Kafana saksı düştü herhalde” derim, bu yorumuna.
Öğrencilerin sosyal imkânlarını artırmak için
projeler hazırlıyordur. Ne bileyim; öğrencilerin spor
yapması için salonlar, kitap okumaları
için gece yarılarına kadar açık, konforlu okuma salonları
filan…
Yahu zaten kaç kişi spor yapıyor? Kaç kişi gece yarılarına kadar
ders çalışıyor? Üç beş kişi için onca masraf yapılır mı? Bunun
ısıtması var, personeli var, suyu var, temizliği var… Sen de… Git
işine…
Sen beni iyice saf yerine koydun dostum, bir rektör bunları
yapmazsa ne yapar kafam basmadı.
Böyle konular, Harward’daki, Stanford’daki, Oxford’daki
rektörlerin kafasını meşgul eder…
Bizim rektörlerin kafası başka, onlarınki
başka.
İyi, ama rektör ne düşünmüş? Ben o istasyonda kaldım.
Bu kadar ipucundan sonra bulamadıysan ben sana ne diyeyim? Bizde
bir söz vardır bilir misin? “Başındaki fese bak, girdiğin kafese
bak” derler.