Türkiye'nin Dilini Çözen Kadın...

Türkiye’nin önde gelen holdinglerinden birinin yönetim kurulu üyesiyken, ‘çılgın bir televizyon programının’ sunuculuğuna soyundu. Birikimlerini sır gibi saklayan bir topluma şimdi ‘finansal okur-yazarlık’ öğretiyor...

Özlem DENİZMEN ozlem-d@internethaber.com

Türkiye’nin önde gelen holdinglerinden birinin yönetim kurulu üyesiyken, ‘çılgın bir televizyon programının’ sunuculuğuna soyundu. Birikimlerini sır gibi saklayan bir topluma şimdi ‘finansal okur-yazarlık’ öğretiyor. Vatandaşın para nabzını tutan Özlem Denizmen’in hem başarılı bir iş kadını hem de popüler bir televizyon yıldızı olarak portresi…

Henüz 40’lı yaşlarının başında bir kadın olduğunuzu, dev bir holdingde üst düzey yöneticilik yaptığınızı düşünün. Her biri iş dünyasına yıllarını vermiş duayen konumundaki kişilerle yönetim kurulunun tek kadın üyesi olarak omuz omuza çalışıyorsunuz. Cornell, MIT, Harvard Business School diplomalarının bulunduğu parlak eğitiminiz bir yana, isminiz Türkiye’nin en önemli iş kadınları arasında geçiyor.

Henüz birkaç ay önce Dünya Ekonomik Forumu’nda “Young Global Leaders” (Genç Küresel Liderler) arasında gösterilmişsiniz… Tüm bu saydığımız özellikler, herhangi birini yakından tanımak istemek için yeterli sebepler. Ama Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Üyesi ve Strateji Bölüm Başkanı Özlem Denizmen Kocatepe’yi bunların dışında ilginç yapan daha pek çok şey var. O aynı zamanda dilimize “finansal okur-yazarlık”, “bireysel para yönetimi”, “finansal huzur” gibi kavramları kazandırmış başarılı bir televizyon programının sunucusu. Cnbc-e’de hafta içi her gün yaptığı “Para Durumu” isimli program, deyim yerindeyse vatandaşın parasının nabzını tutuyor. Ülkenin dört bir yanından, Almanya’dan Hollanda’dan insanlar onu arayıp büyük de olsa, küçük de olsa  birikimlerini nasıl değerlendirmeleri, bütçelerini nasıl yönetmeleri gerektiğini soruyorlar. Çeyiz parasını nereye yatıracağını soran da, ayda bin liralık geliriyle birikim yapmak isteyen de, 1 milyon euro’luk yatırımından en iyi nasıl kazanç sağlayacağını öğrenmek isteyen de onu arıyor. Türkiye’nin ilk para programı olan “Para Durumu”nu bu kadar popüler yapan her konuyu samimiyetle, eğlenceli ve interaktif bir dille anlatıyor olması. Bunlar Özlem Denizmen’in de kişisel özellikleri aynı zamanda… Denizmen, programın başarısından özel hayatına kadar tüm sorularımızı içtenlikle yanıtladı:

Vs.: Siz bir üst düzey yöneticisiniz.Türkiye’de kurumlar hele de kadın olunca belli kalıplar dışında fazla istisnalara açık değildirler. Ama aynı zamanda yaptığınız TV programında gelinlik giyiyor, judo yapıyor, tavuklarla ekranda poz veriyorsunuz…

Bir önceki gün de her zamanki ciddiyetimle yönetim kurulumuza sunum yapmış oluyorum. İkisi ayrı birer şapka gibi. Onu nasıl yönettiğiniz size bağlı. Programda vermek istediğim “Birikimin, zamanın gücü var” mesajını anlatabilmek için judo yaptım. Sunumda judo yapmıyorum elbette. (Gülüyor)

Vs.: “Başarılı ama çılgın bir iş kadını” izlenimi veriyorsunuz… Bu konuda yönetim kurulu toplantılarında espriler geliyor mu? Niye gelmiyor biliyor musunuz?

Finansal okur-yazarlık tüm dünyayı kasıp kavuran bir konu. Benim yaptığım şey “Ali topu tut” gibi “Ali kredi kartını tut”, “Ayşe birikim yap” demek. Finansal okur-yazarlığı Türkiye’ye tanıtmaya çalışıyorum. Bu konudaki tabuları yıkmaya çalışıyorum.

Vs.: Kaç yaşındasınız?

40.

Vs.: Daha önce televizyon çalışmanız olmuş muydu?

Sıfır.

Vs.: Cesur bir girişim o halde...

Gittiğim okulların adı bir yana, ben asıl şimdi olağanüstü bir eğitimden geçiyorum. Para Durumu benim doktoram. Çünkü senelerdir strateji, planlama yapıyorum. Bütçe,yatırımcı ilişkileri, yatırımcılar vs… Şimdi ise milyonlarca kişiyle interaktif bir etkileşim içerisindeyim ve onların yerine kendimi koymaya çalıyorum. Türkiye’mizi ben şimdi tanıyorum. Beni Urfa’dan 17 yaşında bir kız da arıyor, 73 yaşında Antakya’dan bir adam da... “Kanserim, az zamanım kaldı, ayak protezi konusunu nasıl yapayım” diye bir senelik ömrü kalmış insan da. Hayatın gerçekleriyle karşılaşıyorum. “1 milyon Euro’m var” diyen de, “Ayda 50 lira biriktirebilirim” diyen de arıyor. Yani yaş, bulunduğu bölge, ekonomik durum, sosyal durum... Bunlardan bağımsız olarak herkesle iletişime giriyorum. Bir Türkiye, haritası düşünelim, ben ellerimi toprağın içine koydum, Türkiye’mi seviyorum

“Bir yıldan az ömrüm kaldı, hayat sigortamı nasıl yapayım?”

Vs.: Sizi en şaşırtan soru neydi?

Ölmek üzere bir yıldan az bir zamanı kalan bir seyircim aradı. “Hayat sigortamı nasıl yapayım? Çocuklarımı nasıl finansal güvence altına alabilirim” diye sordu. Çok zorlandım o soruda. İnsan ister istemez etkileniyor. Ben de insanım. İçine girmeye, onlardan biri gibi düşünmeye çalıştım. Yoksa dışarıdan böyle vaaz vermeye çalışan biri olarak değil… Bir başkası da bankadan 7 bin liralık kredi almak istiyordu, benim aracılık etmem karşılığında bin lirayı bana komisyon olarak teklif etti.

Vs.: Cevabınız ne oldu?

Kolay para kazanma dönemi bitti dedim. “Elbise diyeti yaptım”

Vs.: Kolay harcama yapan biri misiniz? Pazarlık yapar mısınız? İndirimleri bekler misiniz?

Hepsini yaparım. Ben 11 yıl Amerika’da, ondan önce Belçika’da yaşadım. Satın almada oraların kültürü bana davranış biçimi kazandırdı. Oralarda indirimler, kıyaslamalı satın almalar ve paranın değerine göre harcamak gibi şeyler çok öne çıkıyor. Biz 1 lira’ya “aman ne olacak” diyoruz. Orada kimse böyle demiyor, 1 Dolar’ın çok büyük değeri var. Hem indirimleri beklerim, hem ihtiyaç analizi yaparım. Mesela geçenlerde kıyafet diyeti yaptım. 30 gün boyunca sadece altı kıyafet giydim. Bu dünyada uygulanan bir akım, ben de katıldım. Her gün de blog’umda yayınladım kıyafetlerimi, insanlara örnek olsun diye. Bir kadın bütün ömrünün 287 gününü kıyafet seçimine ayırıyormuş, düşünebiliyor musunuz? Bu deneyim bana çok şey öğretti.

Vs.: İyi pazarlık yapar mısınız?

Pazarlık eğitimi de aldım. İyi bir pazarlıkçı olup olmamam, karşımdakinin nasıl bir pazarlıkçı olduğuna bağlı. (Gülüyor) Benim performansım karşımdakine göre değişiyor yani. Ama alırken kazançlı çıkmaya çalışıyorum genelde. Kış sezonu kapanırken indirime girdiği için birkaç paltomu şimdiden alıyor, gelecek seneye yatırım yapıyorum.

Vs.: Modayı günü gününe takip etme kaygınız yok yani?

Modayı aksesuvarlarla takip ediyorum, daha hesaplı oluyor. Tarz çok önemli, ben tarzımı buldum. Trendi, modayı, estetiği seviyorum. Kişisel eşyalarımda küçük değişiklikler yaptırıyorum. Mesela toka taktırtıyorum ayakkabıya ya da çantamın askısını kısalttırıyorum. Pek çok elbisem vardı, terziye gidip onları daralttırdım, kestirdim, etek boyunu kısalttırdım. Bir kahverengi takımım vardı, onu mini yaptım. Eşyalarım sağlamsa eğer asla atmam. Adabıyla olduğu sürece başkalarıyla bunları paylaşmanın hiçbir sakıncası yok. Ben hala alıyorum arkadaşımdan ihtiyacım varsa. “Benim olmalı, pahalı olmalı, yeni olmalı” diye bir düşüncem yok.__

Vs.: “Finansal huzur” denilen kavramı günlük hayatımıza soktunuz. Bu konuda biraz sorunlu bir toplum muyuz?

New York Times’da “Bankalar kredi faizlerini yükseltmesine rağmen açgözlü Türkler satın almaya devam ediyor” şeklinde haberler çıktı. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmayı ne zaman öğreneceğiz. Türkiye finansal anlamda çehre değiştiriyor. Ülkemiz büyüyor. Standartlarımız gelişiyor. Gelişen standartlarda finansal konular çok önemli. Ülke ekonomisinin ileriye gidebilmesi için hanelerin ekonomilerinin iyi yönetiliyor olması lazım. Bunu 2008 finansal krizinde bütün dünya gördü. Çünkü bilinmeden yapılan bazı yatırımlar, bilinmeden girişilen işlerin sonucunda mağduriyetler ortaya çıkıyor, herkes birbirini suçluyor. Burada bir şey bilmemek değil hakikaten öğrenmemek, öğretilmemesi problem yaratıyor.

 Vs.: Nereden kaynaklanıyor? Harcama kültüründe mi sorun var?

Öncelikle bir samimiyetsizliğimiz var. Para konularını samimi dile getiremiyoruz. Konuşamıyoruz. Başkalarının gerçeklerini yaşamaya çalışıyoruz. Magazin dergileri, televizyon ve internette gördüklerimizi istiyoruz. İletişim toplumuna geçtiğimiz için herkes her şeyi görüyor. Gördüğü zaman da istiyor. Toplumda gelir bakımından büyük farklar olduğunu düşünüyorum.

Vs.: Kendimizi olmadığımız kadar varlıklı mı algılıyoruz?

Kimseyi suçlamıyorum. Mesela birinin arkadaşı borç istiyor. O da “al” diyor, ama “Vermek istemiyorum, bu paraya ihtiyacım var” diye içi içini yiyor. Ya da bir elbise gördü alacak ama bütçesine uymuyor. O da biliyor, yine de alıyor. Neden sonra kredi kartı ekstresi geliyor. İşte o zaman kredi kartını suçluyor, bankayı suçluyor. Suçlamak en kolayı ve bilmemekten kaynaklanıyor. Kredi kartları ülkemizde 10 senedir yaygın bir şekilde kullanılıyor. Çoğu insan da bunu 40 günlük faizsiz para aracı şeklinde görüyor. Kredi kartı borçlanma değil, bir ödeme aracıdır oysa. 40 günlük faizsiz para veriyor, harcamanı yap ama 40 günün sonunda borcunu kapat. Ödeyemeyeceğinden fazla kredi kartına borçlanma. Ben bunu çikolata dükkanına girmeye benzetiyorum.

Vs.: Parayla ilişki nasıl olmalı?

Para amaç değil araçtır. Çok paran olabilir, zengin olabilirsin ama hedeflerin yoksa para seni tatmin etmez. İnsanın kendi gerçeğini yaşayabilmesi için parayı yönetmesi lazım.

Vs.: Gençler kendilerini sahip oldukları maddi varlıklar üzerinden tanımlayacakları bir kültür içinde yetiştiler. Böyle düşünmeleri doğal değil mi?

Doğru. Üniversiteye gidiyorum. “Hadi” diyorum “arkadaşlar herkes bana hayallerini saysın”. Birbirlerine falan bakıyorlar. Çoğunlukla bana araba markası, ev metrekaresi sayıyorlar. Bana ‘finansal hayallerden’ söz ediyorlar. “Bir milyon dolarım” olsun diye hedef olmaz. Olmaması gerekir. Para tamam ama öncelikle kendi hayatınla ilgili ne istiyorsun? Nasıl bir aile istiyorsun? Hayatta ne yapmak istiyorsun? Entelektüel seviyen nasıl olsun istiyorsun? Genç bir birey, öncelikle bunlara cevap verebilmeli.

 Vs.: Dünyada da ülkemizde de hiç öngörülemeyen krizler patlıyor. Türkiye ekonomisi beklenmedik iniş çıkışlara geçmişte sıkça tanıklık etti. İnsanlara para yönetimi konusunda tavsiyede bulunurken bu belirsizlik riskini göze alıyor musunuz?

Öncelikle ekonomilerin inmesi çıkması çok normal. Son 100 yıl hep iniş ve çıkışlarla dolu. Ben bunu hayatın bir gerçeği olarak görüyorum. Şimdi artan şey, belirsizlik. Şu anda Amerikan ekonomisinin durumu, Avrupa ekonomisinin geçirdiği zorluklar, Japonya’nın yaşadığı facia, Kuzey Afrika’nın durumu... Eskiden bu kadar belirsizliğin üst üste geldiği dönemler enderdi. Ama para yönetiminin bulunduğumuz dönemle hiç alakası yok.

Vs.: Bireysel para yönetiminin içinde bulunduğumuz dönemle nasıl ilgisi yok?

Parasını yönetebilen, hayatını yönetebilir. Kriz bile olsa bütçenin hakimi sensin. Ama çoğu insan bu ayrımı yapmadan parasını harcıyor. Geçen gün Twitter’dan biri bana yazmış: “Özlem Hanım, bankadan 5 bin lira kredi çıktı, ne yapsam”. Ben sordum, “Kredi çıktıdan kastınız nedir?”. Banka vatandaşı arayıp “5 bin lira krediniz, hazır. İsterseniz gelin alın” diyor. O da gidip, alıyor. Niye aldığını bilmiyor. Neden aldığını bilmeden insan kredi alır mı? Banka burada işini yapıyor. Banka niye suçlu olsun?

Vs.: İhtiyaç dediğiniz göreceli bir kavram değil mi?

Ayrıca zorunluluklar ve bütçe arasında sanki hep bir paradoks var gibi... İhtiyaçtan benim kastım şu: Senin yaşamını düzenleyebilmek için ona ihtiyacın var mı, yok mu? Örneğin benim iPad’im bozuldu. Twitter’ımda herkese sordum kaç para diye. Tamiri 575 TL imiş. Bu arada iPad 2 çıkmış. Ben iPad 2 alacak bir arkadaştan onun eski iPad’ini 500 liraya satın alacağım. Bunu herkese Twitter’da duyuruyorum. Ama görüyorum bazen, insanlar çok da istemedikleri bir şeyi bütçelerine uymamasına rağmen satın alabiliyorlar. Sonra diyor bunu nasıl aldım?

Vs.: Sizden hepimiz için geçerli bir reçete istesek…

Kazandığını mutlaka biriktirmelisin. 100 ise kazancın, 99 harcasan olur. Ama biri kendine saklayacaksın. Bireysel para yönetiminin en temel kuralı bu. İkincisi bir şeyi yönetebilmen için onu bilmen lazım, harıl harıl her harcamanı yazacaksın. Cüzdanınıza küçük bir not defteri koyun. Ben 1 liramı bile yazıyorum. Mesela kutu var odamda evimde, ayakkabı kutusu oraya fişlerimi koyuyorum. Ay sonu geldiğinde ben 10 dakikamı kredi kartımla karşılaştırıyorum. Eşimle oturuyoruz bütçe toplantısı yapıyoruz. Bunlara çocukların dahil edilmesi gerek. Birikiminize gelince… Birikiminizin yüzde 10’unda bir kayıp olursa üzülmeyecek iseniz portföyünüzün bir kısmını hisse senedine koyabilirsiniz. Çünkü yatırımı yaptıktan sonra finansal huzurunuz bozulmamalı. Akıllı yatırım yapmalısınız. Emeklilikte paranı nasıl yöneteceğin çok önemli.

Vs.: Para çok psikolojik bir konu öyleyse…

Evet öyle. O yüzden o kitapları okuyorum. Anlamaya çalışıyorum insanları. Paraya gerektiği kadar önem vermelisiniz.

Vs.: Şu aralar hangi kitapları okuyorsunuz?

Şu aralar en son beynin nasıl çalıştığıyla ilgili bir kitap okudum; “Brain and Money” diye. Bu kitaba göre, insan beyninde üç tane hayvan var. Onun dışında Benjamin Graham’ın “The Intelligent Investor” (Akıllı Yatırımcı) diye bir kitabı var, onu okuyorum. Graham, yatırım dünyasının en bilinen isimlerinden biri. Türkiye’de yatırım dünyası değişti, yeni bir dönem başladı, onun için bu kitabı okumak önemli. Ayrıca Paul Samuelson diye Nobel ödüllü bir ekonomist var. Diyor ki, “Yatırım yaparken heyecan aramayın. Yatırımı çimi ekmek ve büyümesini izlemek gibi görün. Heyecan istiyorsan Las Vegas’a git” diyor. Yatırdığı paranın hemen kazandırmasını isteyen bizim insanlarımıza sesleniyor.

Vs.: Yatırımlarımızı bozdurmakta sabırsız mıyız?

Türkiye’de hisse senedine yatırım yapan insanlar 22 gün sabredebiliyor, yurtdışından gelen yatırımcılar ise 328 gün bekliyor. Biz sabırsızız.

Vs.: Vatandaşın para durumunun nabzını tutuyorsunuz? Gerçekte durum nedir?

Biraz birikimi olan bir kesim var. Bir yöneten kısım var, bir de çok yönetmeyen kısım var. İnsanlar birikimleriyle bir şeyler yapmaya hevesliler. Bin lira geliri var, 30 bin lira birikmiştir, örneğin. Dolayısıyla ona parayı nasıl çalıştırabileceklerini anlatıyorum. Biraz birikimi olan insanların ilk hayali ev almak. Arabanın bir yatırım aracı olmadığını artık herkes biliyor. Genç bir çocuk aradığında, ona hisse senetleriyle tanışmasını tavsiye ediyorum. Hisse senedi konusunu borsa, kumar, oyun arkadaş tüyosu falan bunlardan çıkarmamız gerek. Türkiye’de yetişkin nüfusun yatırım yapma oranı yüzde 2.

Vs.: “Yatırımda kaç yaşında olduğunuz önemli” diyorsunuz. Neden?

 Para yönetiminde evrensel bir kural var: 100 eksi kuralı. 100’den şu andaki yaşınızı çıkartıyorsunuz. Geri kalan riski buna göre değerlendiriyorsunuz. Biz toplum olarak bırakın 100 eksi kuralını, riski hiç sevmiyoruz. Vs.: Türkiye’nin çok para kazanan kadınlarından biri misiniz? Ben çok para kazanmıyorum ama paramı iyi yönetiyorum.

Vs.: Siz paranızı nasıl yönetiyorsunuz?

Bu da bana çok sık sorulan bir soru. Birçok yatırımı deneme amacıyla yapıyorum. Pek çok şeyi görüp, onu kullanıp, artı eksilerini görüp onları yansıtabilmek amaçlı olarak çok geniş bir portföyüm var. Ama minik minik şeylerden oluşmuş, hisse senetleri, bono, devlet tahvili gibi. Onun dışında benim altın yatırımım yok. Bu demek değil altın kötü. Ama gayrimenkul yatırımım var.

“ABD’de okurken, çocuk bakıcılığı yaptım”

 Vs.: Okurken çalıştınız mı?

Tabii tabii çalıştım. Ben Amerika’ya çocuk bakıcısı olarak gittim iki aylığına. Akşamları okula gittim, İngilizce öğrendim. Vs.: Cornell’i bu şekilde mi bitirdiniz? Önce ben Community College’a gittim, orada İngilizce öğrendim. Ben kaldığım evi temizliyordum, yemeği yapıyordum, çocuğu teslim ediyordum. Akşam da okula gidiyordum, saat 6 ile 9-9.30 arası derslerimi alıyordum. İlk üç senem böyle geçti. Sonra okul birincisi oldum. Oradan Cornell’e transfer ettiler. Cornell’e geçtiğimde “okulun masraflarını nasıl ödeyeceğim” diye düşünürken, amcamın düğme fabrikası fabrikasına girdim. Yazın düğme diktim, o da bana söz verdi, okul masrafının bir kısmını ödedi. Babamlar da destek oldular ama çoğunlukla çalışarak yani teacher asistant şeklinde okulu bitirdim. Yurtta çalıştım, hafta sonları çocuk bakıyordum aynı zamanda da hokey oynayanlara matematik dersi veriyordum. Aynı anda 4-5 işim vardı. Yazları çalışıyordum.

Röportaj: Zehra Tike