Bu ülke, eğitim alanında çok büyük facialar yaşadı.
Bunların başında kesintisiz sekiz yıllık
zorunlu eğitim geliyor.
Bu karar, eğitime vurulmuş en büyük darbeydi. Bu anlayışın
altına imza atan kafaların eğitimci değil, tornacı kafası olduğunu
düşünüyorum.
Onlar, aslında bir eğitim kurumunu yönetmek, yönlendirmek
yerine, bir torna tezgâhında çırak olmalıydılar.
Şimdi de son Milli Eğitim Şurasında, zorunlu eğitimin 8 yıl
olması eğitimcilerimizi kesmemiş olmalı ki, bu zorunluluğu 13 yıla
çıkarmışlar.
1 yıl okul öncesi, 4 yıl temel eğitim, 4 yıl yönlendirme ve
ortaöğretime hazırlık eğitimi, 4 yıl ortaöğretim olarak 13 yıl
zorunlu hale getirilecek.
Elbette kesintisiz olmasının kaldırılması, özellikle
mesleki eğitim açısından çok önemli.
Bununla birlikte, okullarımızdaki eğitim
kalitesi ve müfredattaki bu hantallık
devam ettikçe, isterseniz zorunlu eğitimi 20 yıla çıkarsanız ne
değişecek ki?
Sadece insanların hayatlarından beş yıl daha
harcamış olacaksınız.
Oysa eğitim sistemimizin en öncelikli sorunu,
ne kaç yıl eğitim yapılacağı, ne ders saatlerinin 35 dakikaya
inmesi, ne de andımız vs gibi yüzeysel konular
değil.
Bunlar sorunun kabuğu.
Sorun, hiçbir şey öğretemeyen, çağın
gerisinde kalmış, ezberci eğitim
anlayışımız ve hayatın gerçeklerinden kopuk
müfredat.
Öğrencilerimizden kaç tanesi, lise sona kadar kaç tane Türk ve
Dünya klasiklerinden kitap okumuştur?
Hangi eğitimcimiz, bu eğitim sisteminin çocuklarımızı kitap
okumaya, düşünmeye, kritik etmeye, analiz yapmaya, araştırmaya
yönelttiğini, çocuklarımızın beyin güçlerini geliştirmelerini ve
yeteneklerini keşfetmelerini sağladığını söyleyebilir?
Tam tersine öğrenciler, okulda kitap okumaktan
nefret ediyorlar.
Öğrencilerimiz, sadece ders kitaplarını okuyup onları yetiştirme
telaşı ile başka kitap okuyamıyor, spor yapamıyor, sosyal
etkinliklerden ve hayattan uzak, sınav cehenneminden dolayı
stres küpü haline gelmiş durumda.
Bunu şuraya katılan akademisyenler, bürokratlar bilemez.
Çünkü onların okulla, öğrenciyle, öğrenci psikolojisi ile,
sınavla, içeriden bir ilişkisi yok. Konuya, sadece
yukarıdan bakıyorlar.
Bunu, öğretmenler, öğrenciler, rehberlikçiler ve aileler
bilebilir. Onlardan şuraya katılanlara bu sorunları şuraya taşıma
sorumluluklarını taşıyorlar. Çünkü eğitimin gerçek
sorunlarını en iyi onlar bilir.
Evde eğitim
Bizler zorunlu eğitimi, 13 yıla çıkarırken dünya, tam tersine
evde eğitime yöneliyor.
Amerika’da okul çağındaki bir buçuk milyon çocuk, yaşıtları
okula başlarken evde eğitim görüyor.
Rusya'da,1994'ten beri evde eğitilen çocukların sayısı üçe
katlanmış durumda ve şu anda yaklaşık bir milyon evde eğitilen
çocuk var. Ayrıca, devletin evde eğitimle ilgilenen özel bir kurumu
var.
Evde eğitimle ilgili, bu ülkeler sadece iki örnek.
Türkiye’nin geleceği heba oluyor!
Neden ülkemizde de, eski, hantal, ezberci eğitim anlayışı yerine
bu türden, yeni, çağın gereklerine uygun eğitim anlayışları gündeme
gelmiyor?
Ve Milli Eğitim Bakanlığı, neden eğitimin kalitesiyle ve
verimiyle ilgilenmek yerine, hep kabuğuyla
ilgileniyor?
Böyle bir eğitim anlayışından dünya çapında başarılı bir
okul, başarılı bir üniversite çıkabilir mi?
Ne yazık ki gerçekten dünya üniversitesi olabilecek çapta bir
tane üniversitesi bile olmayan bir ülkeyiz.
Üniversitede bile insanların ne giyip ne giymeyeceğini düşünecek
kadar bilimsellikten uzak, dinozor kafalarla yönetilen bir
üniversiteden nasıl dünya çapında bir kalite
bekleyebilirsiniz ki?
Yazık oluyor, bu ülkenin çocuklarına yazık oluyor!
Onların, çocuklukları, gençlikleri, enerjileri heba oluyor.
Türkiye’nin geleceği heba oluyor.