Korku pompalamasının “mahalle baskısı”ndan
sonraki icadı bu!
Hürriyet'in Malezya'da bulduğu avukat 10 yıl önce Türkiye'ye
gelmiş ve “Hey millet, Türkiye İslamlaşıyor, farkında
mısınız?” demiş.
Bizimkiler bu “Farkında mısınız?” sorusunu,
Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde reklam panolarına
asmışlardı.
Hadi soralım:
Bu, “Türkiye İslamlaşıyor!” ifadesinin anlamı
ne?
Bir ülke nasıl İslamlaşır?
Sanırım iki şekilde:
Bir: Önceden İslam'la ilgisi yoktur, birileri gelir, İslam'ı o
ülkeye taşır, zamanla toplum Müslüman hale gelir.
İki: Ülke önceden İslam'la içli dışlıdır, sonra bir süreçte
İslam'la arasına mesafe girer, öyle ki ülke İslamsız gibi görünmeye
başlar. Ama toplum, bir başka süreçte İslam'ını yeniden hatırlar ve
onunla yeniden buluşmaya yönelir.
Türkiye bunlardan hangisine göre
“İslamlaşmak”tadır?
“Türkiye İslamlaşıyor!” diyenler, herhalde
Türkiye'nin bir İslam ülkesi olmadığını ve sıfırdan bir İslamlaşma
yaşadığını söylemek istemiyorlardır.
Geriye öteki ihtimal kalıyor:
O durumda şunu mu demek istiyorlar:
-Türkiye aslında bir İslam ülkesi idi. Ama biz geldik, bu
ülkenin islami hüviyetini önemli ölçüde değiştirdik. Toplum
hayatında İslam belirleyici olmaktan çıktı. Neredeyse yok oldu.
Şimdi yeniden İslam toplum hayatında çoğalmaya başladı.
Bu değerlendirmeyi yapıyor ve İslam'ın toplum hayatındaki
çoğalmasını “tehlike” olarak görüyorlar.
Eğer işleyen mantık süreci bu ise, bunun üzerinde durmak
gerekiyor.
Bir kere, ilk sorgulanması gereken şudur:
Bu ülkenin ve toplumun islami hüviyeti üzerinde böylesine
“aşındırıcı, yokedici” bir operasyon yapma hakkını
size kim verdi?
İki:
Siz kim oluyorsunuz ki toplumun kimlik değerlerini aşındırma
hakkını kendinizde buluyorsunuz?
Üç:
Toplum, kendi kimliğini bulduğu değerlere yeniden dönmek
istiyorsa, bunu, toplum adına “tehlike” addetmek
hangi mantıkla bağdaşır?
Sizi anlamak şöyle mümkün:
Siz, toplum üzerinde operasyon yaparken de, aslında toplumun
kendisi için iyi olanı bilemeyeceğini, onun adına birilerinin iyi
ve doğru olanı tesbit edip hayata geçirmesi gerektiğini
düşünüyordunuz. Şimdi de, toplumu kendi haline bırakırsanız ya
davulcuya kaçar ya zurnacıya mantığı ile hareket ediyor ve
“İslam'a yönelişi”, “rüşdüne ermeyen
toplum”un bir tür yoldan çıkması olarak görüyorsunuz.
Bu, hakim bir azınlığın toplum üzerindeki vesayet duygusudur ve
toplum, şimdi o “vesayet”i elinin tersi ile ittiği
için öfke tufanlarına tanık olunmaktadır. “Şimdi”
toplum bu vesayeti elinin tersi ile itmektedir, çünkü
“Artık ben rüşdüme erdim, bana vesayet altında muamelesi
yapamazsınız” deme hakkını elde etmiştir. Belki kimlik
operasyonu yapıldığı dönemde de buna tepkiliydi, ama bunu
seslendirme imkanlarından yoksundu.
Türkiye gerçeğine, doğru baktığımızda bir
“İslamlaşmak” olgusundan değil, -çünkü Türkiye'de
İslam, en çok operasyona maruz kalındığı dönemde bile derinden
derine yaşayarak gelmiştir- belki Müslümanlığının içini daha iyi,
daha sağlıklı doldurmaktan söz etmek mümkün. Bunun temelinde de,
belki daha iyi bilgilenme, bilinçlenme vardır. İnsanlarımız İslam'ı
öğrendikçe hayatlarına daha çok taşımaya yöneliyorlar. bu, hakim
azınlığın şablonunu aştığı ölçüde de “ tehlike”
olarak algılanıyor. Oysa belki topluma göre İslam'ın bugünkü
yaşanma seviyesi bile yeterli bulunmayacaktır. Zaman içinde, sadece
bilgilenmekten ve bilinçlenmekten kaynaklanan bir islami yükseliş
görülürse, bu da, “tehlikenin boyutları büyüyor”
diye mi algılanması gerekecektir?
Hürriyet gazetesinin Ramazan'da özel sayfa düzenlemesi mahalle
baskısının ve bir İslamlaşmanın ürünü müdür, yoksa tabii bir
toplumsal görev şuurunun mu?
Doğru olan, toplumdaki gelişmeyi durdurmak değil, -kaldı ki bu
çağda bu mümkün de değil- doğru olan, hakim azınlığın hakim azınlık
duygusunu terk etmesi ve “Toplum – İslam
ilişkisi”nde şablonlardan vazgeçmesidir. “Yukardan
aşağı İslamlaşma”ya karşı iseniz, “Yukardan aşağı
İslamsızlaşma”yı da meşrulaştıramazsınız. Bırakın sivil
toplum, kendi yönelişini tercih etsin!
Gazeteciye not: Malezya'dan görüş almak için
muhabirinizi oranın en İslam karşıtına gönderirseniz, hiç kuşkusuz,
sizi İslamlaşmaya karşı uyaran bir demeç alırsınız. Benzeri bir
muhabir Türkiye'ye geldiğinde de, adı Müslüman adı olan ama
“İslamlaşma”ya karşı demeç verecek bir yığın adam bulabilir. Bunun
adı gerçeği arayan gazetecilik değil, gerçeği saptırmak için tezgah
kuran gazeteciliktir.. Medyanın amiral gemisi geçinenlerine
duyurulur!