Tiyatro fevkalade güzel bir sanat dalı. Benim de çok sevdiğim
bir huyum var; yaklaşık 10 yıldır her sene, Ankara Devlet
Tiyatrolarında sergilenen yeni oyunların tamamını sezonun sonu
gelmeden izlerim.
*
Diğer tüm sanatsal aktivitelerde olduğu gibi tiyatro da
hayatınızı bir anda değiştirebilme gücüne sahip değildir. Ancak
yine diğer tüm sanat dallarında olan o sihirli süreç, tiyatro için
de geçerlidir.
Yavaş yavaş hayata bakış açınız değişir. Yaşamda karşınıza çıkan
bir takım sorunlara farklı pencerelerden bakmayı öğrenirsiniz.
Farklı konular hakkında bilgi sahibi olursunuz. Düşünce yapınız
değişir. Nihayetinde çevrenizdeki kişilerde ona göre şekillenir.
Tüm hayatınızı yavaş ama derin bir şekilde yapılandırırsınız
yani.
*
Tüm (hepsinin olmaya bilir!) tiyatro severlerin bildiği gibi,
tiyatronun diğer hiçbir sanat dalında olmayan kendine has kuralları
vardır. Sinemada film izler gibi tiyatroda oyun izleyemezsiniz
mesela.
Herhangi bir sebeple ses çıkarırsanız; hem oyuncuların dikkatini
dağıtabilirsiniz hem de diğer izleyicilerin oyuna konsantre
olmalarına engel olursunuz. Oyuna gelmeden önce bunu idrak etmiş
bir şekilde gelinmesinde her zaman fayda olacağı kanaatini
taşımaktayım!
Cep telefonunun oyunun tam ortasında çalması ve bir türlü cepten
ya da çantadan çıkarılamaması durumu ise hepsinden daha iç
acıtıcıdır. Çünkü oyun başlamadan hemen önce şöyle bir anons
yapılır: “Oyunumuz başlamak üzere lütfen cep telefonlarınızı
kapatır mısınız?”
Bu durum karşısında telefonunuzu kapatmama lüksünüz var tabi ki.
Ancak telefonu sessize almama lüksünüz yok! Oyun başlamadan hemen
önce yapılan anonsa rağmen o telefon niye çalar hiç anlamış
değilim.
Bir de oyunun kritiğini oyun devam ederken yapmaya kalkanlar
var. Son gittiğim oyunda tam olarak buna rastladım. Arkamızdaki
sırada oturan üç genç arkadaş, bayağı bayağı spor yorumcusu gibi
oyunun kritiğini yapıyordu. Dönüp baktım, kifayet etmedi.
Yanımdakiler de aynı tepkiyi verdi, oralı olmadılar. Bizden geçtim
oyuncuların dikkati dağılacak durumdaydı. Ben ikinci sıradaydım,
onlar ise üçüncü. Yani sahneye oldukça yakındık. Ama oralı
olmadılar. Sonra bir poşet karıştırma işlemidir sürdü. Hışır hışır
hışır… Pes be kardeşim.
*
Tiyatroyu sevdiğini yeni(!) fark edenlere birkaç tavsiyem
var:
Lütfen telefonunuzu kapatın.
Oyun esnasında yanınızdaki kişiyle mümkün mertebe
konuşmayın.
Sürekli burnunuzu silmeniz gereken grip, nezle gibi bir
hastalığınız varsa biletinizi ertelemenizde fayda var. Hem ses
çıkmaması hem de etrafınızdaki kişilere hastalığı yaymamak
için!
Alkışlayacağınız anları doğru belirleyin. Eğer eski bir tiyatro
sever değilseniz, alkışı başlatan kişi olmak yerine takipçi olun ve
bu yol ile doğru zamanları öğrenin.
***
Muhatap olmuyorum…
Allaha şükür yeni bir akım daha başladı. Belki de vardı da ben
yeni şahit oldum. Nedir o akım; “muhatap
olmuyorum.”
Bir konuşma yazayım mesela:
- Ahmet söylesene Ragıp ile neden küstünüz?
- Küs değiliz. Onu da nereden çıkardın.
- O zaman kırgınsın. Ne oldu anlatsana?
- Yo kırgın da değilim.
- Yahu arkadaş sizin aranızdan su sızmazdı. Neyiniz var
diyorum?
- Hiççç. Muhatap olmuyorum.
*
Ne demek şimdi bu? “Yani aslında küstüm ama ilerde barışırsam
‘hani küsmüştünüz?’ demesinler diye yuvarlak cevap vermiş olayım”
demek mi?
Ya da küskünlük ve kırgınlık arasında başka bir şey mi?
Vallahi bilmiyorum ne demek istenildiğini biri bana
anlatsın!
***
Günün sözü
“Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve
yapabileceğini söyleyendir.”
- Konfüçyüs
*
Neyse bugünlük bu kadar dostlar.
Sağlıcakla kalın…