Soygun imparatorluklarından kurtuluş yolu

Nureddin Ceylan snureddinceylan@gmail.com

Geçen ki yazımın bir devam versiyonu olarak kaydediyorum bu yazıyı.

Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla, Ortadoğu ve Balkanlarda, bir otorite ve sorumluluk boşluğu meydana geldi. Batı Ülkelerinin sanayi hedeflerine ulaşması ve bolluk ekonomisi aşamasına gelmeleri için Osmanlı Devleti’nin yıkılması gerekiyordu ve ne yazık ki yıkıldı.

Böylelikle Ortadoğu ve Balkanlarda ortaya çıkan güç boşluğu, biri kapitalist diğeri sosyalist olan iki imparatorlukla dolduruldu. Bu iki imparatorluk o kadar güçlüydü ki, yirminci yüzyılın yarısında tüm Dünya bu iki imparatorluk tarafından, ekonomik, sosyal kültürel olarak yağmalandı.

Osmanlı Devleti, Dünya sahnesinden silinmemiş olsaydı, yeryüzünün, bu iki üretim devi arasında böylesi yağmalanması görülmeyecek ve tabiat kirlenmeyecekti. Çünkü Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla beraber, hakkı gözeten, Doğuya sahip çıkan bir güçte tarih sahnesinden silinmiş oldu. Güçlünün zayıfı ezdiği bir ekonomik ve sosyal yapının oluşmasıyla beraber de, Müslümanların yaşadığı ve öksüz kaldığı topraklar yağmalanarak hüviyetsiz bırakıldı.

İki İmparatorluğun çıkar çatışmaları yüzünden, Dünyada savaşlar durmak bilmiyor. Orta Doğu’da, Afrika’da ve Latin Amerika’da meydana gelen savaşlardan dolayı, Batının silah endüstrisine kan pompalamak ve silah satışlarını arttırmak için birbirini izliyor. Dünya kontrolden çıkmış, zalim iki devin güç gösterisine tanık oluyor. Geliştirdikleri Uzay teknikleri ve Nükleer silahlarla, yalnızca birbirlerinin huzurunu değil tüm dünyayı tehdit eder hale geldiler.

Dünyanın başına bela olmuş bu iki imparatorluk, ister kendileriyle anlaşma yapanların, ister anlaşmaya yapmayanların da kaynaklarını yağmalayarak kendi toplumlarına taşıyorlar. Böylelikle de tüm dünyanın tabiatını ve doğal çevresini sorumsuzca harap ediyorlar.

Kirletici ve sömürgeci bu iki İmparatorluktan hepten kurtulmanın yolları yok değil elbette. Yeter ki Müslümanlar çözüm aramaya, bu konuda zihin yormaya başlasınlar. Bir önceki yazımda da bahsettiğim üzere bu soygun imparatorluklarından kurtuluş “İslam Birliği”ni kurmaktır. Kuşkusuz bunun için sürükleyici özelliğe sahip olan Türkiye gibi bir Ülkenin baş çekmesi ve bir adım öne çıkması gerekmektedir.

Öne çıkan bu ülke, Nasıl ki Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Beylikleri çevresinde toplamasında olduğu gibi, haksızlığa uğrayan Müslüman Ülkeleri yanına alarak bahsettiğimiz birliği kurma yolunda çaba sarf etmelidir. İstensin, İstenmesin bir gün Türkiye bu görevi yapacak ve büyük bir sorumluluk sınavı verecektir. Bakınız ayrılıkta, yok olmak vardır.

Müslüman Ülkelerini toparlayacak bir güç olmadığı müddetçe, Arap Ülkelerin liderleri, hassas bir üzerinde olan dinlerini batıya feda etmeye devam edeceklerdir.

Müslümanlar her geçen gün Dünyada çok ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. İnsanların özgürlükleri adına kanlı direnişlere tanık olduğu Dünyada, milyonlarca Müslümanın benzeri olmayan zulümler altında kahrolmalarına , Müslüman olarak neden ses çıkaramıyoruz? Öldürülen binlerce Müslümanın sesine kim kulak verecek? Kapitalist ve sosyalist iki katil oluşumun bu zulümlerine devam etmelerine karşın, İslam Dünyası boyundurluğa mahkum olmalarına karşı gelip de prangalarını neden sökmüyoruz?

Bütün Dünya susuyor! Peki biz niçin susuyoruz?

Peygamberimiz zırh giymiş ve savaş yönetmiştir. Kendisini de savaş ve merhamet Peygamberi olarak nitelendirmiştir. Müslümanlar Peygamberlerini tanıdıkları ölçüde özgürlüklerine kavuşacaktır. Böylelikle zulüm ve soygun imparatorlukları yok olup gidecektir. Bunun bir örneği, Afrika ve Asya'yı kana bulayan İngiliz ve Fransız imparatorluklarının, Hindistan ve Kuzey Afrika’da Müslümanların sarsılmaz inançları karşısında yok olup gitmeleridir. Müslümanlar bu inanç ve birlikte oldukları müddetçe, Amerika’da, kapitalist imparatorluklarda dağılıp gidecektir. Zulüm üzerine kurulmuş bir devletin uzun ömrü olamaz. Bu bir İlahi kanundur. Bu kanunun geçerliliği geçtiğimiz yüzyıllarda ispatlanmıştır.

Biz Müslümanlar olarak, ilerleyen tarihlerde elbet defalarca batı ile karşı karşıya geleceğiz. Bu batı vebasını, onlar gibi yaşayarak ve düşünerek üzerimizden atamayız. Çünkü Amerika’dan Rusya’ya tüm batının korkusu, Türkiye önderliğinde kurulacak olan bir “İslam Birliği”dir.

Müslüman Ülkeler güç ve kaynaklarını bir araya getirmeyi başarır, aralarında ki yapay sınırları kaldırmaya başlarlarsa, Endonezya’dan Fas’a kadar bütün Müslüman Ülkeler Kapitalist ve Sosyalist imparatorlukların himayesinden kurtulur. Batının tek korkusu budur.

Batının bu denli korkmasında ki neden de açık aslında;

Müslüman Ülkeler bir araya gelir, birlik kurarlarsa, Batı, yalnızca hammadde kaynaklarını yitirmekle kalmayacak, aynı zamanda, zenginliğini sürdürmek için gerekli olan çok büyük bir pazarı da elinden kaybedecektir. Herkes biliyor ki, kaynaklarımıza sahip olmanın ilk şartı, Müslümanların maddi ve manevi tüm güçlerini birleştirmeleridir. Bu birlik, aynı evrensel değerlere bağlanmakla mümkün olacağından, batılılar Türkiye dahil, hiçbir ülkede İslam’ın emirlerini yürürlüğe koyulmasını ve hayata geçirilmesini kesinlikle istememektedir.

Ama korkunun ecele faydası olmaz. Her geçen gün olgunlaşan Müslümanlar, günü geldiğinde birlikte hareket etmesini başaracaklardır. İslam’ın siyasi ve ilimsel anlamda altın çağını yaşadığı yıllar, tekerrür edecektir. Fatihlerin ve Gazalilerin çıktığı geçmiş binyılın tekrarı gelecek on yılda başlayacaktır inşallah.

Selametle..