Sırada Erdoğan'ın hangi kasetleri var?

Bundan yaklaşık 10 gün önce bana ulaşan bir okurum, gönderdiği mesajda şunları söylüyordu:

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Bundan yaklaşık 10 gün önce bana ulaşan bir okurum, gönderdiği mesajda şunları söylüyordu:

"Süleyman bey! 25 Şubat'ta Erdoğan ve oğlu Bilal'le ilgili bir kaset yayınlanacak. Kasette Türkiye'yi karıştıracak konuşmalar var. Bize de cemaat evinde izlettiler!"

Doğrusunu isterseniz bana inandırıcı gelmedi. Üzerinde bile durmadığım o ihbar meğer doğruymuş! Önceki gün, günü geceye devrettiğimiz saatlerde o malum kaset  servise kondu. Kasetteki konuşmaları benimle beraber milyonlarca insan izledi. İnternette bulamayanlar ise dün CHP Grup Toplantısı'nda "DJ Kemal" sayesinde olana bitene vakıf oldu.

Benim,  "Yok bu Erdoğan'ın sesi değil", "Aman efendim montaj, şantaj" gibi ayrıntılara girmeme gerek yok.

Maşallahları var!

Dinleyen herkes, TÜBİTAK'ın bir sürü cihazla ancak yapabildiği analizleri tek kulağıyla on saniyede yapmış zaten.

Bana ne hacet. Benim dikkat çekmek istediğim ayrı noktalar var.

Anlatayım...

Cemaate yakın gazetecilerin ve "DJ Kemal"in söylediklerine bakılırsa, bu dinleme tamamen yasal. Yine bu kaynakların söylediğine göre paraların taşındığı anın video görüntüleri de var ve yakında yayınlanacak.

Gelin, söylenenleri bir an olsun kabul edelim. Yayınlanan ses kaydının bire bir gerçek olduğunu varsayalım. Ve diyelim ki gerçekten Erdoğan'ın akrabalarına ait evlerden "1 milyar dolar", yani eski Türk parasıyla "2 katrilyon 250 milyar TL" para tam 32 saat boyunca başka adreslere naklediliyor.

Eyvallah!

O zaman kafaları kurcalayan şu sorulara cevap aramamız gerekiyor.

Şöyle bir durum düşünün. 3 bakan çocuğunun evine operasyon yapılmış.  Başbakan olarak bu durumdan sabah saatlerinde haberdar oluyorsunuz. Gerek sizin, gerekse ailenize mensup bazı kişilerin evinde 1 milyar dolar haram para var.  Oralara operasyon yapılacağını düşünüp paniğe kapılıyorsunuz. Üstelik dinlendiğinizi de biliyorsunuz. Kısacası bir felaketin eşiğindesiniz.

Öte yandan bir şansınız var!

Konya programını iptal etmeniz için önünüzde kusursuz bir mazeret var. "Yaşanan olağanüstü durumdan ötürü Başbakan'ın Şeb-i Arus törenlerine katılım programı iptal edilmiştir" diye açıklama yapılsa, herkes mazur karşılar.

Ne yaparsınız?

Uçağa atladığınız gibi İstanbul'a gelip, "Paraları sıfırlayın" talimatlarını hiç kimseye çaktırmadan konutunuzdan mı verirsiniz? Yoksa dinlendiğinizi bile bile, "Oğlum dinleniyoruz! Para diye açık açık konuşma. Ama o paraları amcanlara teyzenlere, halanlara eniştenlere gönder de sıfırla. Bak para deme, dinleniyoruz" gibi saçma salak bir yöntem mi seçersiniz?

Bu birinci soru...

İkinci kafa kurcalayan soruya gelince...

Yine diyelim ki bu konuşmaların tamamı gerçek! Peki ama teknik takibin amacı suçluyu, suçüstü yakalamak değil mi? Hadi diyelim ki, Erdoğan'ın evine dokunulmazlığından dolayı operasyon yapılamadı.

İyi de, Bilal Erdoğan'ın ve telefonda isimleri geçen diğer isimlerin evlerine pekala operasyon yapılabilir ve bu paralar ve hırsızlar evlerinde suçüstü yakalanabilirdi! Tıpkı Muammer Güler'in oğlunun evinde kasaların ve paraların görüntülendiği gibi... Tıpkı Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evinde ayakkabı kutusu içinde görüntülendiği gibi, bu evlerdeki balya balya paralar da ele geçirilebilirdi değil mi?

Daha 17 Aralık sabahı Bilal Erdoğan'ı suçüstü yakalama şansı olan savcı, neden bu şansı kullanmadı da, 25 Aralık'ta tuhaftan da tuhaf bir operasyon yapma gereği duydu?

Öyle ya!

Bilal Erdoğan'ın, hatta Sümeyye Erdoğan'ın o paraların önünde çekilen tek kare fotoğrafı veya video görüntüsü bu hükümeti düşürmeye yeter de artardı bile, öyle değil mi? Niye bu operasyon yapılmadı?

Hadi evlere operasyon yapılmamasını bir yere kadar anladık diyelim...

İddialara göre bu paralar kamyonlarla taşındı. Polis de bu anların görüntülerini saniye saniye kaydetti. İyi hoş da, yolda bu kamyonlar bir gerekçeyle pekala durdurulabilir ve kasasındaki paraların görüntüsü alınabilirdi? Parayı taşıyanlara "Bu paraları nereden aldınız, nereye götürüyorsunuz" diye sorulabilirdi?

Hatay'daki yardım tırlarına operasyon yapan sivri zekalılar, Başbakan'ı ve oğlunu kıskıvrak yakalatacak, dünyaya rezil rüsva edecek hayati derecedeki bu operasyonu neden yapmadı?

Hadi, "Polis cesaret edip Başbakan'ın aile fertlerine dokunamadı" diyelim. Peki paraların 32 saat boyunca evlerine taşındığı iddia edilen kişilere neden suçüstü yapılmadı?

Dikkatinizi çekerim!

Bahsini ettiğim bu saatler içinde İstanbul Emniyet'ine herhangi bir operasyon yapılmamış ve ilgili polisler görevlerinden alınmamıştı. Polisin ve savcının istediği gibi hareket etme hakkı varken neden sadece bir dinleme tapesiyle geri dönüldü? 2 aydır bu tapeler neden el altında tutuldu da dün illegal bir yolla yayına verildi?

Bunlara verilecek cevabınız varsa bilmek isterim! Var mı beni bu anlamda ikna edecek biri?

*****

Ha, "Dinlemeler yasal değil. Birileri gayrı resmi dinlemiş" diyecekseniz, o zaman da şu soruyu sormak gerekiyor.

Eğer bu dinlemeyi "Paralel devlet" diye adlandırılan "hizmet hareketine mensup birileri"  yaptıysa o zaman durum daha da vahim... 32 saat içinde yapılacak bir ihbar, iktidarı yıkmak için fellik fellik malzeme arayan savcıları ister istemez harekete geçirecekti.

Bu ihbar neden yapılmadı?

Dinlemeyi yapanlar buna gerek duymadıysa, demek ki bunu bir şantaj aracı olarak kullanma yolunu seçti! Erdoğan günlerdir, "Eteğinizdeki herşeyi dökün. Elinizdeki tüm kasetleri yayınlayın" diye meydan okuduğuna göre bu yöntem seçilmiş demektir.

Tekrar etmekte yarar var.

Ben kasetin içindeki konuşmaları değerlendirmiyorum. Başına benzer işler gelen herkes bu kasetin bir montaj olduğunda birleşiyor.

Nedim Şener, Ahmet Şık, Erdoğan'ın tazminat davalarıyla canını yaktığı Cumhuriyet yazarı Mehmet Faraç, yine AK Parti zamanında CNN Türk'ten kovulan Ayşenur Arslan, CHP'li Birgül Ayman Güler ve daha niceleri...

Hepsi AK Partiliymiş gibi, "Bu çok çirkin bir tezgah, gülünç sayılabilecek bir montaj" diyor. Sokaktaki insanlara bakacak olursanız, azami çoğunluk, "Cemaat ile CHP bu kirli oyunla iktidarı deviremez. Getiren de millet, götürecek olan da millet olacak" diyor.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yayınlanan kaseti ihbar kabul edip resen soruşturma başlatmış. Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu var.

Yine öyle olacağından hiç endişe etmiyorum!

*****

Son olarak şunu söyleyeceğim.

Madem seçim günü yaklaştıkça birileri kasetlerle siyaseti dizayn etme yolunu seçti. O zaman o kasetçilerin oyununu deşifre etmek de bizim namus borcumuz olsun.

Perşembe günü, yani yarın bana uğrarsanız, bu yayınlanan kasetin hikayesini, kasetleri kimlerin servis ettiğini, bundan sonra  kaç kasetin servis edileceğini ve o kasetlerin içinde neler olduğunu tek tek anlatacağım!

Hatta bir adım öne gideyim!

Bu kasetlerin günler öncesinden kimlere "Al izle ve politikanı bunun üzerine kur" diye gönderildiğini, "Erdoğan bu kasetler sonrası ülkeden kaçacak" diyenlerin kimler olduğunu,  "Büyük turp"  adı verilen en son kasetin hangi tarihte yayına sokulacağını da tek tek anlatacağım.

Hadi bakalım, oyun başlasın!