‘Şark Hizmeti’ ve Finlandiya Örneği

‘Şark Hizmeti’ ve Finlandiya Örneği

Orhan ATALAY orhanatalay@internethaber.com

Osmanlı bürokrasi lügatinden tevarüs ettiğimiz deyimlerden birisi de aynı zamanda sevimsiz bir cebrilik çağrıştıran ‘Şark Hizmeti’ tamlaması olsa gerek. Kadimden beri şark bölgemize ilişkin vaz edilmiş bu sakat bürokratik bakış ne yazık ki hâlâ yer yer devam etmektedir. Ak Parti’nin son onbir yıldır birçok alanda gerçekleştirdiği köklü değişimlere rağmen ne yazık ki bu konuda yapılması gerekenler henüz olmadı.

Bu akla göre Antalya ile Ardahan’ın iklimi bir ve aynı olsa gerek ki, mesela köylere hizmet götürülsün diye gönderilen tahsisat Antalya’ya da Ardahan’a da aynı tarihte mesela Ekim’de gönderilir. Oysa bu akıl bilmez ki, Ardahan’ın kışı ya 29 Ekim’de bilemedin en geç 10 Kasım’da başlar. Geceyi gündüze katsanız bile bu akıl ile yapılmış mevzuat hazretlerini alenen çiğnemedikçe gelen para ile istenilen işi bitirmenize imkân yoktur. Mevzuattan ziyade iklim gerçeğini dikkate alan birçok iyi niyetli yönetici bilirim ki, mevzuat hazretlerine muğayir davranmaktan ağır ceza mahkemelerinde yargılanmışlardı.

Bu sakat akıl ve paslı vicdanın Şark’a en büyük kötülüğü ise, kuşkusuz bölgeye ilişkin sürdürdüğü kamu personeli rejimidir. Çünkü o personel tipi ile orayı yaşanabilir hale getirmenin imkânı hiç olmadı, olamazdı da. Zira şarka gönderilecek memur ya bilgi ve tecrübe birikiminden yoksun bir ‘acemi’, ya garpta disiplin soruşturması geçirmiş; istifa ya da emekliye sevki istenmiş bir ‘suçlu’ ya da en iyisinden ‘git şarkta müdürlük payesi al da gel’ lütfuna mazhar bir ‘şanslı’dır. Ankara aklı ve vicdanı böyle çalışınca şark da ya ‘acemi birliği’ veya ‘sürgün yeri’ ya da ‘Ankara’da dayısı olanın cenneti’ olmaktan bir türlü kurtulamadı.

Bu akıl faraza Şark’a öğretmen gönderecek olsa, oranın çocuklarına düşecek paye de ‘zekâ geriliği’ ile maluliyetten başkası olmayacaktır. Mesela 2013 YGS Sınavında illerin başarı sıralamasına bakacak olursanız, ilk yirmide Şark’tan tek bir ilin yer almadığını, tamamının ise son yirmiyi oluşturduklarını göreceksiniz. Çünkü Ağustos’ta atanmış öğretmen adayı gider gitmez sahih veya sahte bir ‘eş durumu’ ihdas etmiş, Şubat’ta da apar topar geri gelmiştir. Hatırlayacak olursanız 2012-13 eğitim öğretim yılının ortasında eş durumundan nakil işlemi yapılmış 7000’e yakın öğretmenin neredeyse tamamı Şark’tan gitmişti. Yeni bir atama veya yeterli nakil de yapılmayınca 7000 öğretmenin terk ettiği sınıflar boş kalmış, yerlerine bulunmuşsa da kapı pencereyi kırmasınlar diye öğrencilere ancak bekçilik yapabilecek ‘yedek veya ücretli’ diye nitelenen ‘öğretmen olmayan’ kişiler bulunmuştu. Öğrenciler ise ‘kısmet seneye’ diyerek yıl boyu o öğretmensiz sınıflara girip çıkmakla avundular. Ve bu çocuklar mesela Galatasaray Lisesi’nden mezun öğrencilerle aynı sınava girecekler, biz de eğitimde fırsat eşitliği ilkesinden söz edeceğiz. Bu çark ne yazık ki senelerdir değişmeden şakır şakır Şark’ın aleyhine çalışıp durdu. Sorunu hangi yetkiliye aktardıysak aldığımız cevap: ‘Haklısınız’ oldu. Oysa fakire bûse değil tûşa lazım olduğunu onlar da gayet iyi biliyorlardı.

Geçen yıl rapor edip yetkililere sunduğum bu sorunu son olarak Kızılcahamam’da Sayın Başbakanımıza da aktardığımda bundan sonra bölgeye her alanda tecrübeli personelin gönderileceğini söylediler. Başbakanımız beraberindeki heyet ile çıktıkları Finlandiya seyahatinde Finli beyinlerin geliştirdikleri ileri teknolojik ürünleri inceleme fırsatı buldular. ‘Keşke gidiş yolunda Rus yazar Grigory Petrov’un ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ isimli kitabına bir göz atsaydı’ diye düşündüm. Eminim ki, geçen yüzyılda orada İsveç Krallığı’nın, sömürgesi Finlandiya için tayin ettiği kötü kader ile öteden beri buradaki bürokratik aklın Şark’a reva gördüğü talihsizlik arasında ilginç benzerlikler görecek, orayı değiştiren irade ve çabanın burayı da rahatlıkla değiştireceği inancını iyice pekiştirecekti.

Hükümetin bu konuda atacağı adımların tabanlarından gelecek tepki nedeniyle bazı sendikalar tarafından geciktirileceğinden veya engellenmek isteneceğinden endişe ediyorum. Oysa atalarımızın uğruna canlar vererek bizim için vatan kıldıkları bu toprakları bizim de çocuklarımız için her bir köşesini alın terimizle mamur hale getirmek gibi bir borcumuz olduğunu unutamayız.