Ders zili çaldı.
Yeni dönemde, yine büyük bir coşku, sevinç ve tatlı bir heyecanla sıraları
doldurduk.
Önümüzde, her şeyiyle tertemiz ve
bembeyaz yeni bir sayfa açıldı.
Bu temiz sayfayı, güzel sonuçlarla
doldurmak da bizim elimizde,
istemediğimiz, pişman olacağımız üzücü
sonuçlarla doldurmak da bizim elimizde.
Başarıyı hedefleyenler, başarıyı hayal edenler daha bugünden, bu haftadan
karalarlarını verir.
Bu konuda, onlar; çalışmanın, başarmanın,
üstesinden gelmenin, zorlukları aşmanın kendi görevleri ve sorumlulukları olduğunu bilirler.
Kimsenin onlara bunu hatırlatmasına gerek
yoktur.
Onlar, bugünden itibaren tercihlerini başarıdan yana koydular.
Başarı bir
tercihtir!
Yeni bilgiler
öğrenmek, oturup dizlerini kırıp çalışmak, merak etmek, dinlemek,
anlamaya gayret etmek, başarmak ve bu uğurda fedakârlıkta bulunmak sıradan insanların değil,
kahramanların işidir.
Siz hiç bunları yapmadan büyük insan olmuş
birini gördünüz mü?
Elbette ki bunların hiçbiri kolay olmayacak.
İnternette “çet” yapmak ve oyun oynamak
varken, oturup ders çalışmak kolay değil.
Arkadaşlarla muhabbet etmek veya maç yapmak
varken, ödev yapmak kolay değil.
Oturup saatlerce telefonda geyik yapmak,
mesaj yazmak yerine, test çözmek kolay değil.
Televizyonda, Polat abinin kestiği
raconları seyretmek yerine, günlük tekrar yapmak kolay değil.
Şöyle kafayı yastığa vurup tatlı bir uyku
almak varken, kitap okumak kolay değil.
Derste, arkadaşına silgi atıp muziplik
yapmak varken, öğretmeni dinleyip not almak kolay değil.
Elbette, zaten kolay olmayacak.
Kolay olsaydı, herkes başarı zevkini
tadardı.
Başaran insanlar, yapmak istedikleri ile
yapmaları gerekenler çakıştığında, yapmaları gerekeni
tercih edebilme yürekliliğini gösteren
insandır.
Onlar, dört ve beş’lerle dolu karnesine
bakarken, mutluluktan havalara uçmak varken, birlerle ikilerle dolu
karnesine bakmak bile istememenin zor
olduğunu bilir.
Onlar, anne ve babasına karnesini başı dik,
ve haklı bir gururla vermenin coşkusunu yaşamak varken, eve bile
gitmek istememenin zor olduğunu bilir.
Onlar, anne ve babasının karnesini
gördüğünde yüzlerindeki o tatlı gülücükleri, o muhteşem mutluluğu
görmek yerine, her türlü fedakârlıkta bulundukları halde
yüzlerindeki, yüreklerindeki üzüntüyü görmenin zor olduğunu
bilir.
Onları, komşuları, akrabaları hatta Bakkal
Mehmet Efendi “Karnen nasıl?” dediğinde göğsünü gere gere “Taktir
aldım!” diyebilmenin onurunu yaşamak yerine, kem küm edip köşe
bucak kaçmanın zor olduğunu bilir.
Onlar, bütün bunları çok iyi bilir.
Ve başarının kolay olmadığını da bilirler.
Ama onlar, zaten zorlukların adamıdır..
Gerçek kahramanlar, kolay yoldan kahraman
olmaz.
Peki, şimdi siz hangisinden olmayı tercih
ettiniz?
Tercih etmediniz mi?