Nehir Kenarında Ellerini Tükürükle Yıkamak

CHP nehrin kenarında durup ellerini tükürükle yıkayan bir adama benzetilmeyi fazlasıyla hak ediyor.

Orhan ATALAY orhanatalay@internethaber.com

Yirmi günü geride bırakan olayların ‘güdümlü bir isyan’ değil de iddia edildiği gibi ‘sivil bir muhalefet biçimi’ olarak okunması halinde, bunun ispatladığı en açık gerçek; iktidardan memnun olmayan kesimlerin muhalefetten umutlarını büsbütün kesmiş olduklarıdır. İddia edildiği gibi ülkede ciddi sorunlar var ve ana muhalefet partisi de buradan meşru bir iktidar fırsatı yakalayamıyor ise, o zaman iki ihtimalden söz edebiliriz: ya sözü edilen iddialar doğru değil veya iddialar doğru ama halkın ekseriyeti ana muhalefet başta olmak üzere diğer siyasi partilere iktidara güvendikleri kadar güvenmiyorlar.

Bir an için kendimi iddiaların doğruluğuna inanmış ‘saf’ bir vatandaş yerine koyduğumda soracağım ilk soru belki de şu olabilir: ‘Temel toplumsal sorunların her geçen gün büyümesine paralel olarak CHP’nin de iktidar şansını aynı oranda artırması gerekmez miydi?

Madem ki, ülke olarak sekiz aylık gibi kısa bir süreyi bile beklemeye mecali kalmamış derecede kritik sorunlarla boğuşan bir duruma düşmüşüz, o zaman ana muhalefet başta olmak üzere diğer siyasi partiler neden bir erken seçim talebinde bulunmuyorlar?

Benzer sorularla varacağım netice halkın CHP başta olmak üzere diğer siyasi partilerden onların da demokrasiden umutsuz olduklarıdır. Dahası son haliyle CHP’nin demokrasiye olan inancını da saygısını da kaybettiği kanaatindeyim. Çünkü demokrasiye nispet edilen faziletin iktidarları halkın kanı ile değil aksine reyi ile tesis ve teşkil etmesinden kaynaklandığına inanılır. Zira halkın talep, tercih ve değerlerine daha fazla alan açan partiler onları temsilen iktidara gelir, vaatlerine bağlı kaldıkları sürece iktidarlarını korur, aksi takdirde bir sonraki seçimde yine halk tarafından al aşağı edilir, yerine başkası gelir.

Tabii bu arada aynı yöntemle iktidar imkanı bulamayan bazı kesimler de olabilir. Demokratik ülkelerde bu kesimlerin de çeşitli sivil teşekküller yoluyla güçlü bir kamuoyu oluşturup yasal yol ve yöntemlerle iktidar ve muhalefetiyle siyaseti etkileme imkanları olur. Bunun dışındaki yol ve yöntemlere gelince bunlar da her yerde gayri meşru olarak tanımlanır ve hukuk içinde bir karşılığı olur.

Peki bütün bunlara rağmen CHP’nin muhalefet alanı olarak sokağı meclise tercih etmesini nasıl açıklayabiliriz? İsmindeki ‘Cumhuriyet’ kelimesini içtüzüğündeki ‘parti dini inançlara saygılıdır’ maddesinden dolayı kapattırdığı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın (17 Kasım 1924-5 Haziran 1925) kuruluşundan sonra alan CHP’nin doksan yıllık serüveninin yeterli bir cevap sunacağı kanaatindeyim.

Çünkü CHP değişim aynasını kendisine tutup kendisi ile reyine talip olduğu halk arasındaki mesafeyi halka doğru yürüyerek bir türlü kapatmak istemiyor. Aksine halkı kendi kurgusuna çekmekte inat ederek hem cumhura hem de iktidar imkanlarına sırt çevirme tarzını sürdürüyor. Halk buna pirim vermeyince bu sefer de çareyi anarşizmde arıyor. Ne var ki buradan da bir tavşan çıkaracağına inanan kimseye rastlayamadım.

Bu yüzdendir ki, CHP ellerini suya doğru uzatıp suyun kendisine ulaşmasını bekleyen ya da başlıkta ifade ettiğim gibi nehrin kenarında durup ellerini tükürükle yıkayan bir adama benzetilmeyi fazlasıyla hak ediyor.

Yoksa halkın hür iradesi ile seçilmiş hükümeti devirmekten hüküm giymiş asker-sivil dikta muhipleri için didindiği kadar ülkenin temel toplumsal problemlerinin çözümü için de yırtınırcasına bir çabasına tanık olmaz mıydık?