Acımak, merhamet değildir.
Acımak, merhametin sadece kapısıdır.
Merhamet, sorumluluk almaktır, fedakârlıkta bulunmaktır.
Fedakârlıkta bulunmayan merhamet, kalbin sadece acı
duymasıdır.
Evet, acımak da bir erdemdir ama acınana bir faydası yoktur.
İnsan acıdığı bir insana, hayvana ya da bitkiye, merhametsizce
davranabilir.
Yani hem acır, hem de merhametsizlik yapar.
***
Acıyıp geçip giden değil; acıyıp kalan; kalıp omuz veren,
gözyaşı silen, dert dinleyen,
uzanmış umutlu bir ele, el uzatan olmaktır, merhamet.
Tutulan elden, alınan gönülden, huzur veren tatlı bir tebessüm
dışında karşılık beklememektir.
Marketten alışveriş yapar gibi, ambalajlanmış, üzerine
gösterişin kirli lekesi bulaşmış merhamet; içi boş bir acıma
duygusundan ve aldatmacadan, reklamdan başka bir şey değildir.
Gerçek merhamet sahipleri bilir ki; insan merhamet ettiğinde,
karşısındakinden daha çok kendisi artar, çoğalır, yücelir.
Onun için insan başkasına merhamet ederken, hakikatte asıl
merhamet edilenin ve edileceğin kendisi olduğunu
hissetmeli.
Başkasına merhamet etmediğinde de, asıl merhamet görmeyenin ve
görmeyecek olanın da kendisi olduğunu fark etmeli.
Hani, bilgeler bilgesi Hz Ali’nin; “Hiç kimseye iyilik de
yapmadım, kötülük de yapmadım. Ne yaptıysam kendime yaptım.”
dediği gibi.
Merhamet ve zarafetin zirvesi
Hz. Peygamber (sav) Mekke’nin fethine gidiyordu.
Ordusuyla, Arç vadisine geldiler.
Hz. Peygamber, yolun kenarında bir köpek gördü.
Köpek, yavrularını emziriyordu.
Merhametin Kalbi, Evrenin Efendisi, köpeğin rahatsız olmaması
için, ordu geçinceye kadar Suraka’ya köpeğin başında nöbet
tutmasını söyledi.
***
Zeyd, 5 yaşlarında idi.
Zeyd’in çok bağlandığı, çok sevdiği, adını Umeyr koyduğu küçük
bir kuşu vardı.
Bundan dolayı Hz. Peygamber, Zeyd’e “Umeyr’in babası” adını
takmıştı.
Ve onu her gördüğünde, “Ebu Umeyr” (Umeyr’in babası) diye hitap
ederdi.
Bir gün Zeyd’in kuşu öldü.
Onun ölümü Zeyd’i çok üzdü.
Hz. Peygamber, bunu öğrendi ve Zeyd’in evine taziyeye gitti.
Çocuğun kederli hali, Hz. Peygamber’in merhametli kalbini
etkiledi.
Çocuğun saçlarını okşayarak yanağını öptü.
Gülümseyerek:
−Ya Ebu Umeyr! Kuş ne oldu? Hayvanı ne yaptın, dedi.
Hz. Peygamber’in huzur veren bu ilgisiyle üzüntüsünü atlatan
Zeyd, bu söze çok güldü.
***
Yine O, bir kediye zulmeden kadının cehenneme girdiğini şöyle
anlatır:
“Bir kadın, kedi yüzünden azaba uğramıştır.
Bu kadın, kediyi ölene kadar hapsetmişti ve bu yüzden cehenneme
girdi. Onu hapsettiğinde; ne doyurmuş ne su vermiş ne de
dışarıda yemek yemesi için salıvermişti.”
***
Bir konuşmasında ise Hz. Peygamber (sav) susamış bir köpeğe su
veren bir adamının (ya da kadının) hikayesini anlatır:
"Bir adam (ya da kadın) yolda, yürürken susadı ve susuzluğu
arttı.
Derken bir kuyuya rastladı.
İçine inip susuzluğunu giderdi.
Çıkınca susuzluktan soluyup duran bir köpek gördü.
Adam kendi kendine: 'Bu köpek de benim gibi susamış.' deyip
tekrar kuyuya indi.
Ayakkabısını su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve
köpeği suladı.
Allah, onun bu davranışından hoşnut oldu ve onun günahlarını
affetti."
Sözün özü: Böyle bir merhamet, sevgi ve zarafet medeniyetinden,
kan, kin, vahşet ve terör çıkarmak, hakiki inanların zihin ve
gönül dünyalarından uzak kötülüklerdir.
Hz Peygamber’in (sav) dünyayı onurlandırdığı, Mevlit Gecesi’ni
yaşadığımız bu hafta, mehametlilerin En Merhametlisi’ne sonsuz
selam, sevgi ve saygı ile...