Mahkeme şike sanıklarına bunu söylüyorsa...

Geçtiğimiz yıl 3 Temmuz'da büyük bir travma geçirdik. Bugün sene-i devriyesi olmasına rağmen o travmayı atlattığımız söylenemez.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Geçtiğimiz yıl 3 Temmuz'da büyük bir travma yaşadık. Bugün sene-i devriyesi olmasına rağmen o travmayı atlattığımız söylenemez.

Hukukun lafla yürüdüğü bir yerde o hukukun üstünlüğü olmaz. O hukuku yaşayıp yaşatmadığınız sürece milyonlarca yüreğin üzerinde bıçak izleri bırakmaktan öteye gidemezsiniz.

Adaleti veyahut hukuku yaşatmadığınız sürece, cezaevlerinde feryat koğuşları oluşturmaktan başka bir şey de yapamazsınız..

Yazdıklarımla birilerini ikna edemeyeceğimi çok iyi biliyorum.  Ama şunu da çok iyi biliyorum ki paranoya bulaşıcı bir hastalıktır. Sizi yakadığı an kurtulabilmeniz mümkün değil.

Bu nedenledir ki;

Hukuk kavramından nasiplenemeyen...

Takımlarına ezeli ve ebedi bir sadakat yeminiyle bağlı olmaktan ziyade tapınan...

Kör bir taraftarlık fanatizmiyle... Hatta ve hatta holiganca duygularla...

Hele hele medyadaki üç beş celladın yazdıklarına Kur-an kelamı gibi inanan ama arştan kendisine vahiy gelse bile görüşünü değiştirmeyen bir kitle var.

Eğer bu zümrenin içine dahil olmuş biriyseniz, hemen söyleyeyim.

Bu yazı size hitap etmiyor! Çünkü siz takımlar üzerinden, ben ise ilkeler üzerinden konuşacağım.

Beni okumaktansa gidip o cellatlarla vahşi ayinler eşliğinde adam asmaca oynayabilirsiniz. Çünkü onlar gibi kırmaya, tahrip etmeye, yıkmaya ve kışkırtmaya yönelik bir yazı olmayacak bu yazı...

Takımımı sorarsanız ben bir Fenerbahçe'liyim!

Tuttuğu takımın renklerini seven, ama fanatizmden olabildiğince uzak durabilen bir Fenerbahçe'liyim.

Hepimizin gökkubbesinin Türkiye Cumhuriyeti olduğuna inanan ve bu gökkubbenin altındaki tüm insanların, tüm takımların ayrı ayrı sevilmesi, hakettiği saygıyı görmesi gerektiğine inanan bir taraftarım eğer taraftardan sayarsanız beni...

Ama inandığım ve inandığınız tüm değer adına yemin ederim ki, bahsi geçen takım değil Fenerbahçe, bu ülke toprakları içinde varlığını idame ettiren hangi renkte takım olursa olsun yine aynı inançla, aynı satırları yazacaktım. Benim derdim yanlışı yamamaya çalışmak değil, doğruyu ortaya koymak.

Bu inançla diyorum ki, 3 Temmuz 2011'de başlayan operasyonlardan sonra birşeyler oldu.

Hem de çok tuhaf şeyler!..

Birileri tarafından özellikle süreci bulandırmaya yönelik adımlar atıldı. Birileri göstere göstere, bağıra bağıra taraftar kitleler arasında nefret tohumlarının filizlenmesi için özellikle planlı, programlı adımlar attı..

Birilerinin verdiği dersi iyi belleyenler, yine birilerinin ecdanını bellemek için harekete geçtiklerini epeşkere  bir şekilde gösterdi ama, "Benim rakibimse beter olsun, benim takımıma dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen renk tapıcıları bunu görmedi, görmek istemedi. 

Savcının söylemediği şeyleri söylemiş gibi iffetsizce yayan, savcıda olmayan delilleri hayasız bir şekilde varmış gibi anlatan birileri...

Medyaya tape diye bir şey servis edildi, medyadaki bazı isimler de o tapeleri ahlaksızca, "tape tape" kullandı o kadar..

Aylar geçtikçe, mahkeme süreci ilerledikçe ve bahsi edilen o belgelerin, o paraların hiç biri delil olarak ortaya konmayınca toplumun zihni bulandı. Medyanın söylentilerine kulak asıp, "Delili varmış işte yahu, şike üzerindeyken yakalanmışlar" diyenler de ufak ufak işkillenmeye başladı.

Ne para torbaları, ne "Al oğlum şu parayı, yat bizim takıma" söylemleri, ne sonucu önceden belli olduğu söylenen maçlarla ilgili sözde deliller, ne görüntülenmiş veya suçüstü yapılmış kişiler..

Ortaya konan bir şey olmadı..

"Bakalım adelet bu işe ne diyecek" diye beklentiye girdi herkes.

Uzatmayayım...

Dün bir karar açıklandı.

Benim 10 yıllık bir adliye tecrübem var muhabirlik dönemimden kalma.

Hep şunu gördüm bu 10 yıllık süreçte..

Mahkeme kararı açıklar ve cezalandırılan cezasını gün gün, saat saat çekmeden salıverilmez.

Dün böyle bir şey olmadı.

Yeni TCK'ya göre işlediği suçun 3'te 2'sini yatması gereken sanıkların tamamı tahliye edildi.

Bulunduğum ortamdaki herkes "Hoppalaaa bu neydi şimdi?" diye birbirine sormaya başladı.

Ben söyleyeyim..

Mahkeme başkanı, 6 yıl 3 ay ceza verdiği adamlara adeta, "Normalde daha fazla hapiste kalmanız gerekiyordu ama sizi tahliye ettim" dedi.

Sonra da "Umarız haksızlık etmemişizdir. Yapmışsak temyiz yolunuz açık ona göre" diyerek vicdan muhasebesini sanıklarla, avukatlarla ve kamouyoyla paylaştı adeta..

Bir mahkemenin bu kararları alması, "Bu karar büyük ihtimaldir ki Yargıtay tarafından bozulacak. Bari siz o zamana kadar içeride kalmayın" demekten başka bir şey değil!

Haksız da değil...

Düşünsenize...

Mahkeme Ankaragücü ve Karabük maçlarından dolayı Fenerbahçe başkanına şike cezası veriyor. Ama şike parası verildiği iddia edilen Ankaragücü ve Karabük takımlarından ne bir yönetici ne de bir futbolcu yargılanmıyor!.

Bu şike kiminle yapıldı o zaman!?

Ortada şike var ama şikenin olması için bir "yaptıran" gibi bir de "yapan" olmalı değil mi?

Ama yok..

Hal böyle olunca...

"Aziz Yıldırım İlhan Ekşioğlu'na şike parası vermiş ve birlikte halı sahada oynarken şike yapmışlar herhalde!" diye alaycı bir halde eleştiriliyor karar...

Sonra bir de örgütten bahsediliyor.

Kala kala 2 kişilik bir örgüt var ortalıkta..

Olgun Peker ve Aziz Yıldırım!

İkisi de örgütün yöneticisi..

Başka?

Başka kimsecikler yok!

İyi de bu çetenin tetikçileri kim?

Bu anlamda yargılanan ceza alan kimse yok mu?

Yok!

İlginç!

Dünyada adalet anlayışı şöyledir: "Adalet önünde suçluluğu ispat edilinceye kadar herkes masumdur. İspat edecek olan kişi ise iddia sahibidir!"

Türkiye'de ise adalet şöyle işliyor: "Masum olduğunu ispat edinceye kadar herkes suçludur. Hakkındaki iddiaları ve suçlamaları çürütemezse, yapmadığına dair delil bulamazsa, vay onun haline.."

Bizim söylediğimiz şey bu..

"Savcı ve medya sizi şu şu şu ve bu iddialarla suçluyor. İddiaları çürütebiliyor musunuz? Cevabınız hayır ise ahan da size 6 yıl.."

Bu kararın, halkı ortadan ikiye hıyar gibi ayırdığı kesin!

Çünkü savcı beyin bahsini ettiği belgeler, para çantaları, şike görüşmeleri, futbolcu veya yöneticinin şikeyi nasıl yaptığını gösteren belgeler ortalıkta yok.

Sanıklara, "Şikenin yok olduğunu ispat edin. Daha da ilerisi, yok olan bir şeyin yok olduğunu ispat edin" durumu oluştu özene bezene kurulan Özel Yetkili Mahkeme'de...

Ortada, "Tarlayı sürdün mü la?", "Yok la?", "Ekin ektim gül bitmedi çünkü dalında savcı öttü"“Sen Sapancalıyla mı şekerliyle mi yapıyorsun", "Üçüyle birden panpa. Ayıpsın Ceooo ayıpsın" "Üç dikiş attırdık, üç koldan dikiş" gibi şehir efsanesine dönüşen diyaloglardan başka bir şey yok!

O da tape halinde..

Böyle olunca da kimseyi ikna veya memnun edemiyorsunuz.

Toplumun bir kısmı içindeki vicdanı sorgulayarak, "Bu nasıl bir karar" diyor.

Bir diğer bölümü "Bu dava bana Adnan Menderes'in haksızca asıldığı davayı hatırlatıyor" demeye başlıyor.

Daha başka bir bölümü, Aziz Yıldırım hakkındaki karar açıklanmadan aylar önce, "Eğer Aziz Yıldırım bundan sonra Saraçoğlu Stadı'nın önünden geçerse Taksim'de eşek gibi anıracağım" diyen futbol yorumcusuna yönelik intikam yeminleri ediyor.

Karşı taraftaki bölümü, Aziz Yıldırım hakkında iyi bir iki satır yazdı diye bir bayan yazara, toplum önünde ağır hakaretler, küfürler eder, "Seni sokakta.. Sen anladın onu..." diye mesaj gönderiyor.

O, "Siz tescilli şikecisiniz" bu, "Değiliz" diyor ve stat önlerinde, sokaklarda kan akması için yeni bir neden oluşturuluyor.

Ve ne acıdır ki bunların tümü adaletin kestiği bir parmak sayesinde oluyor.

Yukarıda da dedik ya hani!...

Lafta kalan adalete ve hukuka saygı olmuyor.