Labiciktirin!

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz Türkiye'ye yönelik ekonomik yaptırımdan bahsediyor. Bu yaptırımlardan kurtulmamız için yapmamız gereken şeyler var.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz Türkiye'ye yönelik ekonomik yaptırımdan bahsediyor.

Türkiye'deki sözümona siyasetçilerin ve gazetecilerin tutuklanmasını eleştirdiği konuşmasında şu cümleyi kuruyor:

"Türkiye'deki bu durumun böyle devam etmesi halinde Avrupa, ekonomik yaptırımlar dahil bazı önlemleri düşünmek zorunda kalacaktır. Türkiye'nin yıl sonuna kadar Gümrük Birliği konusunda reformları yerine getirmesi gerekiyor. Muhalif vekillerin ve gazetecilerin tutuklanmasının devam etmesi halinde Gümrük Birliği'nin genişletilmesi hayal olacaktır"

Muhalif siyasetçi dediklerinden biri, uçak krizi sırasında Rusya'ya gidip, "Bize füze verin, sizinle birlikte Türkiye'ye karşı savaşalım" diyen Selahattin Demirtaş. Diğeri, sırtını YPG'lilere, PKK'lılara dayayan Figen Yüksekdağ...

Muhalif dediği öteki kesim ise 15 Temmuz gecesi halkın üzerine ölüm kusan, Meclis'i bombalayan Fetullah'ın haşhaşileri...

Muhalif gazeteci ise şu sıralar Alman finoluğu yapan, "Artık eleştirinin ötesine geçin. Harekete geçin ve birşeyler yapın!" diyerek Avrupa'ya müdahale çağrısında bulunan süzme hain Can Dündar.

Normalde, "Sizin içinizdeki bu hain satılmışlar bizim adamlarımızdır. Onların hakkını korumak boynumuzun borcudur" diyemediği için böyle laf kalabalığı yapıyor Alman Schulz.

Anlaşılan, kapımızı şiddetle döven bu yeni felaket için bazı önlemler almamız ve AB'li yetkilileri hemen yumuşatmamız gerekiyor!

Yarından tezi yok, 51 kişinin katili Selo'yu barış havarisi, "Yere izmarit  atmayan" PKK'lıları da çevreci örgüt ilan edelim mesela!

Figen Yüksekdağ'ı "dayanma",  Gültan Kışanak'ı ise "Dağdaki orangutanlara hayat öpücüğü" kategorisinde Nobel'e aday gösterelim!

"PKK sizi tükürüğüyle boğar" diyen Abdullah Zeydan'ı da  "Tükürükten silah üreten dahi" olarak ilan ettik mi tamamdır!

Meclisi, Emniyet Müdürlüğü'nü ve Cumhurbaşkanlığı binasını bombalayan, yaşlı - genç, kadın - erkek demeden sivil halkı katleden üniformalı haşhaşilere de bir madalya yakışır di mi?

"Cesaret ve feragat madalyası" mı yoksa, "üstün hizmet madalyası" mı karar veremedim doğrusu!..

En önemlisi...

MİT tırlarından çıkan silahları haber yapan Cumhuriyet'i asrın gazetesi ilan edelim. 

O haberin altına imza atan Can Dündar'ı da 3 dalda muhakkak ama muhakkak plaketlendirelim.

Yılın genel yayın yönetmeni ve yılın yazarı ödüllerini çoktan haketti zaten. Bunların yanına bazı ödüller daha eklemek gerek. 

Mesela; yerde seken kurşundan daha hızlı zıplayan adam ödülü...

Allah'ı var şimdi, hakkını yemeyelim!

Eşini silahlı adamla başbaşa bırakıp kaçarken, süratiyle Hüseyin Bold'u solladı Can'ım ya!

Ödül vermemek büyük haksızlık olur!

Bunları yaptık mı hem AB'nin bize bakışı değişecek, hem de ambargo riski ortadan kalkacaktır.

Peki sizce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım bunları yapar mı?

Bunları yapmazlar ama, pek tabi ki bundan sonra yapılacak yeni şeyler var.

Mesela...

Edirne sınırına kocaman bir mülteci kampı yapacaksın ve herkesi oraya yığacaksın. Gitmek isteyenler için, "Sınır bu tarafta" diye okla gösterilen bir tabela koyacaksın.

AB'li temsilciler ciyaklarsa, "Türkiye sizin ileri inzibat karakolunuz değil. Hele sınır bekçiniz hiç değil. Başınızın çaresine bakın" diyecek, keyfine bakacaksın!

İkinci yapılacak şey daha önemli...

"AB' ile müzakerelerden çekilelim mi çekilmeyelim mi?" sorusunu halka soracağını ilan edecek, referandum için net tarih açıklayacaksın. 

İngiltere'nin çekilmesi ile parçalanmanın eşiğine gelen AB'nin, böyle bir referanduma direnmesi mümkün değil. Söylentisi bile  onlar için kıyamet provası olur. 

Ekonomik yaptırım uygulamalarına şu anda zaten imkan yok! Bakmayın Schulz'un atıp tutmasına...

Ellerinde gerçekten böyle bir imkan olsa Gezi, 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbeleriyle uğraşmaz, anında yaptırım uygularlardı.

Söylenenler kuru gürültüden ibaret. 

En büyük AB ekonomilerinin büyüme rakamları ortada. Dünyanın ekonomik olarak darboğazda olduğu şu dönemde, Türkiye gibi pazarı kim kaybetmek ister?

Bu ülkenin limanlarına her gün binlerce gemi yanaşıyor. Arabalar, cep telefonları televizyonlar başta olmak üzere her türlü teknolojik ürün gümrüklerden içeri giriyor.

Karşılığında ne gönderiyoruz? Ucuz patates, soğan, domates, halı, kilim, fındık, fıstık.

Schulz isimli dingil gitsin de o ekonomik yaptırımı Wolksvagen'e, Audi'ye BMW'ye, Mercedes'e, Skoda'ya, Citroen'e, Renault'a, Fiat'a, Peugeot'a anlatsın. 

Bir Yunanistan kriziyle sallanan, Türkiye'ye vereceği 3 milyar doları dahi bulamayan AB mi Türkiye'ye ekonomik yaptırım uyulayacak?

Olaya bir de tersinden bakalım.

İsrail Heron vermedi diye kendi insansız uçaklarımızı ürettik. Yetmedi, insansız savaş uçağımızı üretmeye başladık. Kendi helikopterimizi, kendi tankımızı, kendi savaş gemimizi, kendi milli piyade tüfeğimizi üretiyoruz.

Bir ekonomik yaptırım kararı çıkarsa, dışa bağımlılığımız azalır fena mı?

Ayrıca bu işin Kanal İstanbul'u var.

Unutulmasın ki Türkiye Avrupa ile Asya arasındaki tek köprü! Boğaz'daki geçişleri yavaşlatmak, Avrupa'nın ümüğünü sıkmakla eşdeğer. 

Ve unutulmasın ki birkaç yıl sonra Türkiye bölgedeki en önemli enerji koridoruna sahip olacak. Doğalgaz ve petrol, Türkiye üzerinden Avrupa'ya aktarılacak.

Böyle kritik önemdeki bir ülkeye ekonomik yaptırım uygulamak, AB ülkelerinin intiharı demektir.

Bu nedenle...

Türkiye'nin yapacağı tek şey, hasta adam olan AB'ye yeni ve etkili bir reçete yazmaktır.

Reçeteye yazılacak ilacın adı da bellidir:

LABİCİKTİRİN!