Mutsuz olduğum ve yalnız kalmak istediğim zamanlarda bir yer var
hep oraya giderim.
Yazın yeşille süslenip, kuş cıvıltılarıyla şenlenen bu yer,
kışın beyazın sonsuz huzuruyla örtünür.
Bahar ise bir başkadır buralarda. Ama bir şey var ki o
bambaşkadır.
Kambur bedeni, garip yıllanmış giysileri, üstün yaşama
sevinciyle bir adam yaşar küçük bir kulübede. Çevremdeki birçok
insanla paylaşamadığım birçok şeyi o adamla paylaşır, dertleşir ve
rahatladığıma inanırım.
Ruhumun yıkıldığı, hayatımın anlamını yitirdiğime inandığım,
çevremdeki her şeyin anlamsız geldiği bir gün kendimi yine onun
yanında buldum.
Bu seferki bir başkaydı. Bir yaşama yılgınlığı, hayattan ve
insanlardan bıkmışlık, belki de isyan. Bu halim onu çok
şaşırtmıştı.
Ben de artık savaşma gücümü yitirmiş hayatın içinde kaybolup
gitmiştim.
Bir süre beni dinledikten sonra elimi tuttu ve bana;
“Hayattan sıkıldın ve onu değiştirmek için de bir şey
yapamıyorsun. Geçmişin seni fazlasıyla etkiliyor ve gelecek
kaygıların hayattan bıkmana neden oluyor..
“İşte evlat” dedi. “Geçmiş, ölmüş, gelecek ise henüz
gerçekleşmedi, şimdi ise yaşanan an ve gerçek. Ölmüş bir geçmişle
olmamış bir gelecek düşüncesiyle yaşanan anın gerçeğini
yitirmek ve onu öldürmek ise kendine verdiğin en büyük ceza olsa
gerek. Artık her anın keyfini çıkart ve elinden gelenin en iyisini
yap…..
Unutma ki ileriki başarıların şu andaki çalışmalarının açmış
çiçekleridir.”
***
Konsantrasyon, beynin “şimdide” olma halidir, demiştik bir
önceki yazımızda.
Konsantrasyonun bozulması ise beynin geçmişte ya da gelecekte
olmasıdır.
Kitap okurken, ders çalışırken, yetiştirmemiz gereken bir işi
yaparken, çalışmaya başlarız ve 5-10 dakika sonra sanki anlaşmış
gibi, beynimize geçmişten ya da gelecekten mantıklı mantıksız
onlarca düşünce hücum eder.
Bir önceki gün arkadaşımızla yaptığımız tatsız bir tartışma,
yarın yapacağımız sunumun stresi, sınava girecekler için “ya
olmazsa” kaygısı, romantik düşüncelerin zaman hırsızı
hülyaları…
Daha neler neler…
En saçmasından, en komiğine, an kaygılısından, en fantezisine,
düşünceler bir bir geçit yapar zihnimizde…
Ha bir de başka zaman aklımıza gelmeyen ne varsa, çıkagelir çat
kapı beynimize.
Hadi gel de sen bu kafa karışıklığında, dersini çalış, kitap
oku, sunum hazırla, işini yap!
Hele bir de zaman baskısı varsa.
Yetişecek mi acaba stresi…
Çalışmak, ne mümkün!
Peki, beynimiz geçmişte ya da gelecekte ise şimdiye nasıl
getirebiliriz?
Bunun etkili bir yolu var mı?
Beynimizi, şimdiye ve buraya getirmek için, elbette öncelikle o
an zihnimizde neler olduğunu fark etmemiz gerekmektedir.
Çünkü beynimiz, çoğu zaman bilinçaltının kontrolündedir ve ne
zaman nasıl geçmişe ya da geleceğe gittiğini fark etmeyiz bile.
Bunu fark ettikten sonra, kendimizi “şimdiye ve buraya” getirmek
için, beynimize “şimdi burada ol!” uyarısında bulunmak, çok
etkilidir.
Artık, beynimizin kontrolünü elimize almaya başlamışız
demektir.
***
Şimdide olmak, o anı idrak etmek, anı yaşamak neden önemlidir?
Şimdinin gücü nereden geliyor?
Şimdide olmak, farkında olmaktır.
Yaşadığın zamanın, aldığın nefesin, yaptığın işin, okuduğun
kitabın, gördüğün güzelliğin, dinlediğin müziğin, kokladığın
çiçeğin, ettiğin duanın farkında olmak.
Hayatı seyretmekten, hayatı yaşamaya başlamaktır.
Şimdide olmak; o an baktığını görmek, işittiğini duymak,
dokunduğunu hissetmektir.
O an, ne görüyor, ne duyuyor, ne hissediyorsun, fark
etmektir.
Şimdide olmak, o anda kendinde olmaktır.
Hız sınırının uçlarında dolaşmak yerine, yavaşlamaktır. Hayatı
yavaşlatmaktır.
Kendini kaybetmekten kurtulup, kendini bulmaktır.
Kendinin, yaptığının farkında olmaktır.
Şimdide olmaktan amaç, o anın hakkını vermektir. Zaman ahlakına
sahip olmaktır.
Çünkü her anın bir hakkı vardır. Ve hayat geç kalanları
affetmez.
Şimdiyi ıskalamak, geleceği ıskalamaktır.
Her gelecek, şimdinin çocuğudur.
***
Başarılı insanlarla başarısız insanlar arasındaki en önemli fark
farkındalık gücüdür.
Başarılı insanlar, o an ne yaptığının tam olarak farkındadır ve
gelecekte ne yapacağı zihninde tam olarak nettir.
Başarısız insanlar ise o an ne yaptığının farkında değildir ve
gelecekte neler yapacağı belirsizdir.
Ve strestedir. Gelecek planlaması yapma becerisi düşüktür.
Netlik, rahatlıktır. Belisizlik ise en büyük stres
kaynağıdır.
Konuyu şu güzel sözle sonlandıralım yine:
“Kalbini dünün üzüntüleri, yarının endişeleri ile dolduruyorsan,
şükredeceğin bugünün olmaz.”