Sonuçları, kendimiz yaparız
ve buna katlanma sorumluluğu da bize aittir.
Elimizden gelenin en iyisini
yaptıksa, bunu yapmanın mutluluğunu ve huzurunu yaşama onurunu hak
ettik demektir.
Ama elimizden geleni
yapmadıysak, bunun üzüntüsü ve burukluğunu yaşamayı yine biz hak
ettik demektir.
Karneleri, üç farklı
düşünceyle değerlendirebiliriz.
- “İşte bu!”
Bu, başaranların sesidir.
Onlar, bu başarı için her türlü fedakârlığı yapma cesaretinde
bulundular.
Dersi, derste iyi dinleyerek
hallettiler.
Sadece sınav gecesi değil,
her gün tekrarlarlarını yaparak çalıştılar.
Her gün en az, iki
45’er dakika ders çalışmak için zaman ayırdılar.
İşi, en baştan ciddiye
aldılar.
Bu, en son zamanda ve en
kısa sürede bir şeyler yapmaya çalışan tayfanın düşüncesidir.
Onlar, her şeyi en son ana
kadar ertelerler. Yumurta ve mesafe hesabını en iyi yapan
gruptur.
Tabii, sınav gecesi uykusu
kadar da tatlı bir uyku hayatta yoktur.
Sonuçta beklenen olur ve zar
zor iki, daha iyimser bir tahminle üç alınır.
Eh, zaten bu tayfa için de
daha fazlasına kasmaya ne gerek vardır canım!
Hem, karne de
birkaç iki karneye nazarlık olur!
Zaten, bakacak bir şeyleri
de yoktur o lanet belgede.
Bu gruptaki öğrencilerden,
içerisinde bulundukları duruma üzülenler; biraz daha ilgi,
motivasyon ve doğru yönlendirmeyle başarılılar sınıfına
girebilirler.
En zor ekip bu gruptur.
Çünkü bunların karnesi hem tıka basa kırık dökük notlarla
doludur, hem de bu durum hiç umurlarında değildir.
Sorumluluk duyguları, sıfır
değil sıfırın altında seyreder.
Anne-babaları, sevdikleri
üzülmüş akıllarının ucundan bile geçmez.
Yatıkları işler de,
artık otomatik pilota bağlanmış gibidir.
Derste, (tabii okulu asmayıp
okula gelmişlerse) hep başka şeylerle uğraşır, arkadaşlarının
dikkatini dağıtmak ve dikkatleri kendi üzerine çekmek için aklına
ne gelirse yapar.
Çoğunlukla, onları
bilgisayar karşısında, internet oyunlarına takılırlarken
görürsünüz.
Bunlardan kız olanları da,
ellerinde cep telefonu; saniyede bilmem kaç kelime yazma hızına
ulaşma rekoru ile erkek arkadaşına ha bire mesaj gönderiyordur.
Neredeyse, onca zaman
başarısız olmalarının öcünü alırlar.
Bir doğru kıvılcımla, bir
doğru yönlendirmeyle sanki zincirinden kurtulmuş bir aslan
gibi parlarlar; kendilerini gösteririler.
İyi de bu, niye gelecek
dönem olmasın!