Bütün Türkiye, Başbakan Erdoğan'ın, 12 Eylül idamları üzerine döktüğü gözyaşlarını konuşuyor... Emin PAZARCI/ TAKVİM Bundan tam 30 yıl önce 8 Ekim 1980 sabahı, Mamak Askeri Cezaevi'nde de yüzlerce genç gözyaşı dökmüştü. Ancak, o günlerde dört duvar arasında dökülen bu gözyaşlarından kimsenin haberi olmadı. Solcu Necdet Adalı ile Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu, özel olarak yapılmış "idam hücrelerinde" kalıyorlardı. Bu hücreler, idamları önlemek için özel olarak döşenmişti. Bütün duvarları deri ile kaplıydı. 7 Ekim'i 8 Ekim'e bağlayan gece hücrelerinden alındılar. Çünkü, haklarında verilen idam cezası, Meclis'te onaylanmıştı. İnfaz zamanı gelmişti. Önce, Necdet Adalı darağacına çıkarıldı... Milli Güvenlik Konseyi'nin "denge politikası" gereği, Adalı'nın infazından sonra Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. O günlerde Mamak Askeri Cezaevi'nde "Karıştır-Barıştır" uygulaması yapılıyordu. Solcu ve Ülkücü gençler koğuşlarda birlikte kalıyorlardı. Buna karşın, "karıştırma" politikası, beraberinde "barışmayı" getirmemişti. Her iki taraf için de tam bir "manevi işkenceye" dönüşmüştü. 8 Ekim sabahı, askerler koğuşlara girip herkese kola dağıttı. Solcular da, Ülkücüler de şaşkındı. Olacak iş değildi! Böyle bir uygulama ilk defa yapılıyordu. Her sabah coplanarak yataklarından kalkarlarken, o sabah kendilerine kola dağıtılıyordu. Bunun bir sebebi olmalıydı!.. Ancak, kimse ne anlama geldiğini sormaya cesaret edemiyordu. Çok geçmeden kola dağıtımının sebebi açıklandı. Koğuşa giren bir asker "Afiyet olsun" diye bağırdı: -Dün gece arkadaşlarınızı astık! Mamak Askeri Cezaevi'nin bütün koğuşlarında tam bir şok yaşandı. Kimseden çıt çıkmadı. Herkes donup kalmıştı. Yaklaşık 10 dakika süren sessizliğin ardından "cezaevinde ders" başladı. Ancak, kimse askerler tarafından kendilerine anlatılanları dinlemiyordu. Ülkücü ve solcu gençlerin gözlerinden yaşlar süzülüyordu. İlk defa o gün Mamak Askeri Cezaevi'nde bulunan Ülkücü ve Solcu gençler birlikte ağladılar. 12 Eylül Yönetimi ise, bu gözyaşlarından büyük bir haz duydu! SAĞCISI-SOLCUSU DUADA BİRLEŞTİ O günlerde Mamak Askeri Cezaevi'nde yaşananlar anlatılır gibi değildi. Cezaevi içinde bulunan ve C-5 adı verilen işkencehaneden 24 saat canhıraş çığlıklar yükseliyordu. Ülkücü Hareket'in liderlerinden rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu da C-5'te günlerce insanlık dışı işkencelere maruz kalmıştı. C-5'te en ağır işkencelerden geçenlerden biri de Mahir Damatlar'dı. Neredeyse 24 saat askıda sallandırılıyordu. O günlerde kendisi ile birlikte Emir Kuşdemir, Erdal Ak, Kenan Ekin, Burhan Emüştekin, Ercan Koç ve Bekir Bağ da işkenceye alınanlar arasındaydı. Bekir Bağ, henüz 17 yaşındaydı. Korkunç işkencelere tabi tutuluyordu. Üstelik, kendisine yöneltilen bütün suçlamaları, "Tamam, ben yaptım" diyerek kabul etmişti. Verdiği bu ifadeler bile işkencecileri tatmin etmedi. Çünkü, Bekir Bağ, 17 yaşında olduğundan, ceza alsa bile kısa süre yatıp çıkacaktı. İşkenceliler, Bekir Bağ'ın kendi istedikleri gibi ifade vermesini ve özellikle Mahir Damatlar ile Emir Kuşdemir'i suçlamasını istiyorlardı. O'nu ayrı bir yere kapatıp, arkadaşlarından tecrit ettiler. Hep aynı telkinde bulundular: - Verdiğin ifadeleri değiştireceksin. Bu suçları sen işlemedin. Asıl suçluların Mahir Damatlar ve Emir Kuşdemir olduğunu söyleyeceksin. İşkenceler devam ederken, askerler telaş içinde koşuşturmaya başladılar. Cezaevinde bir olağanüstülük olduğu açıkça belliydi. Bazı Ülkücü gençler hücrelerinden çıkarıldı. Bekir Bağ'ın bulunduğu hücreye götürüldü. Askerler, "Bakın" dediler: - Arkadaşınız kendisini astı. Kimse sesini çıkarmadı. Ancak, herkes neler olduğunu anlamıştı. Bekir Bağ'ın işkence sonucu öldürüldüğü açıkça belliydi. Askerler, buna rağmen olaya bir bahane uydurmak için çırpınıyordu: - Yatak çarşafını yukarıdaki elektrik tellerine bağlamış, kendisini asmış! Oysa, bu mümkün değildi. O an kimse herhangi bir yorum yapmadı. Sadece, "Biz aptal mıyız?" dercesine askerlerin yüzüne baktılar. O sırada bir tabip teğmen de hücrenin önüne geldi. Hep birlikte Bekir'i dışarı çıkarıp soydular. Bütün vücudu mosmor olmuş ve cesedi alabildiğine şişmişti. Belli ki ölümünün üzerinden uzun süre geçmişti. Haber, anında bütün koğuşlara yayıldı: - Bekir, işkence sonucu öldürüldü. O gece, A Blok'taki Ülkücüler, Bekir Bağ için Yasin okumaya karar verdiler. Oysa, Mamak'ta böyle bir harekete girişmek çılgınlıktı! İç Hizmet Yönetmeliği'ne göre, bu büyük bir suçtu. Alınan karar kelimenin tam anlamı ile "isyan" anlamına geliyordu. Bunlar, o gün yaşananlardan sadece iki ayrı kesit. Bugün tartışıyoruz, ama 12 Eylül döneminde böylesine insanlık dışı tabloların yaşandığını pek çoğumuz bilmiyoruz. Başbakan'ın gözyaşları, o günlerin vahşetinin bir defa daha toplumun önüne konulmasına vesile oldu. MAHİR DAMATLAR: ARKADAŞLARIMIZ İŞKENCEYLE ÖLDÜRÜLDÜ 1980 öncesi Ülkücü Hareket'in liderlerinden ve Gönüllerde Birlik Vakfı Kurucusu Mahir Damatlar, 12 Eylül İhtilali sonrası pek çok arkadaşlarının cezaevlerinde işkence ile öldürüldüğünü ve mahkeme günleri kendilerine en az 100 cop vurulduğunu söyledi. 12 Eylül 1980 sonrası MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda idamla yargılanan ve ağır işkenceler gören Damatlar, "Bekir Bağ, Mamak'ta gözümüzün önünde işkence ile öldürüldü. Arkasından Hasan Alemlioğlu hastalandı. Hastaneye götürülmediği için Mamak'ta hayatını kaybetti. Hüseyin Kurumahmutoğlu da namaz takkesi giydiği için başına vurulan copla öldürüldü. Malatya'da öğretmen arkadaşımız Aydın Demirkol ile Mehmet Kalmaz da cezaevinde gördüğü işkence sonucu hayatını kaybetti" dedi. Damatlar, o günlerde yaşananları bugün anlatmanın bile mümkün olmadığını belirterek, şunları söyledi: Boynumuzda ip vardı, idamla yargılanıyorduk. Mahkemede sağa ve sola bakmak yasaktı. İzin verilmediği takdirde kendimizi savunmak için konuşmamız bile mümkün değildi. Mahkeme günleri her birimiz 100'ün üzerinde cop yiyorduk. Normal günlerde ise 20 ile 30 arasında copla günü atlatıyorduk. Bunları anlatırken aslında hicap duymamız lazım, ama o günlerde işkence bizim için rutindi.