Hatırlanacak olursa, tarihsel/toplumsal bakiye hanemize tek
kelime ile bir ‘utanç’ olarak yazılmış 12 Eylül darbesine götüren
en kritik kilometre taşlarından birisi de 1 Mayıs 1977 Taksim
Vak’ası’ydı.
Ne yazık ki, 35 yıl sonra aynı mekanda aynı merkezden aynı amaçla
güdülen benzer sahnelere ikinci kez tanıklık ediyoruz. Kısacası
Taksim’de tarih tekerrür etti. Belli ki insanoğlu tarihin kendisine
en ciddi uyarısını bile köprünün diğer ucuna varmadan
unutabiliyormuş. O yüzdenmiş meğer dünün güne bu kadar
benzemesi..
Öte yandan bazılarımız da bu unutkanlıkla ciddi şekilde malul
olmuş olsa gerek ki, ülkenin birçok yerinde aynı zamanda zuhur edip
‘çevrede’ taş üstünde taş bırakmayan bu olayları ‘çevreye ve
yeşile’ ilişkin toplumsal bir duyarlılık ya da hükümetin son alkol
yasası ile kişi hak ve hürriyetlerini gittikçe sınırlayan (!)
muhafazakar politikalara içten içe birikmiş ‘toplumsal öfkenin
patlaması’ ile izaha yeltenmek gibi bağışlanamaz bir safdilliğe
kolayca düşüverdiler.
Bu sefer daha beterine düşenler ise, öyle görülüyor ki tarihe
muhtemelen ‘II Taksim Vak’ası’ diye geçecek olan bu olayla
‘kurtuluşa’ ereceklerine inananlar oldular. Çünkü bir insan aynı
nehirde iki defa yıkanmaz kuralı son yıllarda daha aktif
işlemektedir.
Son ahval ve şeraite bakıp iktidar umudunu külliyen yitirmiş
bulunan muhalefet ise, kimilerinin ‘kurtuluş’ umduğu bu olaydan bir
iktidar şansı yakalayabilir miyiz derdine duçar duruma düşmüştür.
Akif’in Çanakkale Şiiri’ndeki ‘Kimi Hindu, kimi yamyam kimi bilmem
ne bela’ sözünü hatırlatırcasına, CHP’si, MHP’si, TKP’si, THKP-C’si
hatta sönük de olsa PKK’sı bile hep birlikte, tıpkı tabii bir
felakete kendileri için doğmuş gün gibi koşan düşkünler gibi ya da
yerinde bir teşbih ile ‘ambülansın arkasına takılan fırsatçı
taksici’ misali hemen öne atıverdiler kendilerini.
Peki bu olayı kim niçin organize ediyor?
En yakın tarihimiz bile esasında bu soruların cevap bankası
hüviyetindedir. Bu nedenle sadece birkaç şeyi hatırlamanın bile
yeterli olacağını düşünüyorum. Mesela onlarca yıllık ıstırabımız
olan kardeş kavgasını sonlandırmayı hedefleyen Barış Süreci’nin
fiilen başlaması, İMF’nin borçlarının sonlandırılması, geçenlerde
tesis edilen ve hızla tüm yurtta teşkilatlanma çabasına giren ve
‘en geniş yelpaze’den isimlerden müteşekkil Milli Merkez, Suriye ve
Ergenekon’dan oluşan bir semantik haritanın fazla söze hacet
bırakmayacağını düşünüyorum.
O yüzden büyük okyanuslara açılmış bir geminin küçük çaplı
fırtınalar yüzünden yönünü değiştireceğini kimse beklememelidir. Ne
de olsa o ‘derin’ tecrübesi ile Türkiye’nin bunun da üstesinden
kolay geleceğinden eminiz.