İbret Alınsaydı Tekerrür mü Ederdi

Ne yazık ki, 35 yıl sonra aynı mekanda aynı merkezden aynı amaçla güdülen benzer sahnelere ikinci kez tanıklık ediyoruz.

Orhan ATALAY orhanatalay@internethaber.com

Hatırlanacak olursa, tarihsel/toplumsal bakiye hanemize tek kelime ile bir ‘utanç’ olarak yazılmış 12 Eylül darbesine götüren en kritik kilometre taşlarından birisi de 1 Mayıs 1977 Taksim Vak’ası’ydı.

Ne yazık ki, 35 yıl sonra aynı mekanda aynı merkezden aynı amaçla güdülen benzer sahnelere ikinci kez tanıklık ediyoruz. Kısacası Taksim’de tarih tekerrür etti. Belli ki insanoğlu tarihin kendisine en ciddi uyarısını bile köprünün diğer ucuna varmadan unutabiliyormuş. O yüzdenmiş meğer dünün güne bu kadar benzemesi..

Öte yandan bazılarımız da bu unutkanlıkla ciddi şekilde malul olmuş olsa gerek ki, ülkenin birçok yerinde aynı zamanda zuhur edip ‘çevrede’ taş üstünde taş bırakmayan bu olayları ‘çevreye ve yeşile’ ilişkin toplumsal bir duyarlılık ya da hükümetin son alkol yasası ile kişi hak ve hürriyetlerini gittikçe sınırlayan (!) muhafazakar politikalara içten içe birikmiş ‘toplumsal öfkenin patlaması’ ile izaha yeltenmek gibi bağışlanamaz bir safdilliğe kolayca düşüverdiler.

Bu sefer daha beterine düşenler ise, öyle görülüyor ki tarihe muhtemelen ‘II Taksim Vak’ası’ diye geçecek olan bu olayla ‘kurtuluşa’ ereceklerine inananlar oldular. Çünkü bir insan aynı nehirde iki defa yıkanmaz kuralı son yıllarda daha aktif işlemektedir.

Son ahval ve şeraite bakıp iktidar umudunu külliyen yitirmiş bulunan muhalefet ise, kimilerinin ‘kurtuluş’ umduğu bu olaydan bir iktidar şansı yakalayabilir miyiz derdine duçar duruma düşmüştür. Akif’in Çanakkale Şiiri’ndeki ‘Kimi Hindu, kimi yamyam kimi bilmem ne bela’ sözünü hatırlatırcasına, CHP’si, MHP’si, TKP’si, THKP-C’si hatta sönük de olsa PKK’sı bile hep birlikte, tıpkı tabii bir felakete kendileri için doğmuş gün gibi koşan düşkünler gibi ya da yerinde bir teşbih ile ‘ambülansın arkasına takılan fırsatçı taksici’ misali hemen öne atıverdiler kendilerini.

Peki bu olayı kim niçin organize ediyor?

En yakın tarihimiz bile esasında bu soruların cevap bankası hüviyetindedir. Bu nedenle sadece birkaç şeyi hatırlamanın bile yeterli olacağını düşünüyorum. Mesela onlarca yıllık ıstırabımız olan kardeş kavgasını sonlandırmayı hedefleyen Barış Süreci’nin fiilen başlaması, İMF’nin borçlarının sonlandırılması, geçenlerde tesis edilen ve hızla tüm yurtta teşkilatlanma çabasına giren ve ‘en geniş yelpaze’den isimlerden müteşekkil Milli Merkez, Suriye ve Ergenekon’dan oluşan bir semantik haritanın fazla söze hacet bırakmayacağını düşünüyorum.

O yüzden büyük okyanuslara açılmış bir geminin küçük çaplı fırtınalar yüzünden yönünü değiştireceğini kimse beklememelidir. Ne de olsa o ‘derin’ tecrübesi ile Türkiye’nin bunun da üstesinden kolay geleceğinden eminiz.