Sınıfa, tuhaf kıyafetlerle bir adam girer.
Bütün öğrenciler, şaşkınlık içinde, giren adama odaklanır.
İlginç kıyafetli adam sorar:
Ben kimim?
Çocuklar çeşitli cevaplar verir ama bilemezler.
Adam:
Peki, size bir ipucu vereyim. Ben biyolojide büyük bir buluş
yapan bir bilim adamıyım.
Çocuklar, tahmin yürütmeye başlarlar.
Ve sonuçta doğru cevabı bulurlar.
O adam, genetiğin babası Avusturyalı bilim adamı Gregor
Mendel'dir.
O ilginç giysi ise bir papaz giysisidir, çünkü Mendel, aynı
zamanda bir papazdır.
Biyoloji öğretmeni, sınıfa bir papaz kıyafetiyle gelmiş ve
çocuklara genetiğin babası Mendel’i ve kanunlarını öğretmeye
çalışmaktadır.
Böyle bir ders dinleseniz, belki de izleseniz demek daha doğru
olurdu; Mendel’i ve kanunlarını unutur
musunuz?
Bu sahneler, Türkiye’de bir okuldan değil.
Bu sahneler, Ryan Reynolds’un harika başrol oyunculuğunu
yaptığı, “Hayat Okulu” filminden bir sahne.
Hayat Okulu filmini, geçtiğimiz günlerde, TNT’de seyretme
fırsatı buldum ve gerçekten çok etkilendim.
Bizdeki okul, sınıf, sınav ve öğretmen öğrenci ilişkilerine yer
veren saçma sapan, iğrenç film ve dizilere taş çıkartan bir
film.
Her şeyden önce, bir felsefesi olan bir
film.
Yeri gelmişken, TNT yönetimini, bu ve bunun gibi yayınladığı
diğer eğitici filmlerinden dolayı tebrik ediyorum. TNT’de bunun
gibi çok beğendiğim başka eğitim filmleri de izledim.
Ezberleten ama öğretmeyen eğitim.
Okullarımız, çok sıkıcı ve çok donuk.
Öğrenciler için hiçbir çekiciliği yok. Şöyle
büyük bir coşkuyla, heyecanla, merakla okula koşan
kaç öğrenci vardır?
Öyle olanların da bu güzel duygularını
öldürmede üstümüze yoktur.
Çünkü bir yerde başarı varsa mutlaka onu
engellemeye çalışan birleri de çıkar bizde. Bu
engel, en başta ya çağın gerisinde kalmış
sistemdir, ya da yetersiz, beceriksiz, işini ve öğrencileri
sevmeyen öğretmenlerdir. Bir de buna okul yönetimini,
müfredat sallabaşlığı olarak sanan, eğitimin
e’sinden anlamayan yönetimleri ekleyin.
Sınavların altında ezilmekten dolayı,
öğrencilerimizin psikolojileri bozuk.
Ezberlediğini unutmaktan, unutacağını ezberlemekten dolayı
öğrenciler, isyanlarda.
Öğretmenlerimiz, bu kadar aşırı yoğun müfredatı
yetiştirme telaşı içerisinde, koşuşturmaktan yorgun ve
bıkkın.
Çok konu anlatıyorlar ama az şey öğrettiklerinin
farkındalar.
Çünkü eğitim sisteminin amacı; öğretmek değil, sadece
göstermelik konuları işletmek.
Bilmek, anlamak, uygulamak, bilgiyi kullanmak önemli değil,
sadece ezberlemek, sınava kadar zihinde tutmak önemli bu
sisitemde.
Kahrolası ezber sisteminde beyinleri körelen öğrenciler, çok şey
ezberleyip kullanamayan birer robota dönüşüveriyor.
Beyinleri sadece kaydetmeye ayarlanmış papağanlar gibi…
Bilgiyi yorumlamayı, özümsemeyi, içselleştirmeyi, nedenini,
niçinini düşünmeyi, analiz etmeyi, kritik yapmayı
beceremeyen, çivi çakmak konusunda bir sürü kitap yutmuş ama çiviyi
çakamayan, bilgiyi kullanma becerisi zayıf bir nesil geliyor.
Sonuçta; öğrencilere her şeyi öğretmeye
çalışıp, hiçbir şey öğretemiyoruz.
Bazı konuları, her yıl tekrar ettiğimiz halde, öğrenciler lise
sona kadar hala öğrenmemiş durumda oluyor.
Çünkü her yıl aynı konular, öğretmek yerine tekrar tekrar
ezberletiliyor.
Eğitim sistemimiz, çocuklarımızı bir kayıt makinesi gibi
kullanıyor.
Beyin güçlerimiz heba oluyor.
Çocuklarımızın zamanları, enerjileri, çocukluk ve gençlikleri
heba oluyor.
Hayatla bağlantısı olmayan gereksiz ezber bilgilerle doldurulan,
çözümleme yeteneği zayıf beyinler, hayatın içerisinde bocalamaya
başlıyor.
Her konuda, kendisine hazır şıkların verilmesini bekleyen,
çoktan seçmeli bir hayat arayan gençler
yetişiyor.
Oysa hayatın şıkları hazır değildir, onu sizin
bulmanız gerekir.
Bulmanız için de düşünmeniz ve keşfetmeniz
gerekir.
Çünkü hayat, bir keşiftir.