Kısa bir İç Anadolu turu, 3-5 gün, köy köy, bir tek şehirler
transit.
Yolumuz üstünde Hacıbektaş. Ziyaret etmeden geçemezdik. İlçe ama
kasaba mı desem karar veremedim. Amerikan filmlerindeki ürkütücü
şehir sahneleri gibi.
Asfalttan kasabaya dönmenizle, yol bir anda değişiyor. Teker
altında moloz gibi çakıl taşları, hemen hızınızı kesiyorsunuz.
Girinti, çıkıntı,delik deşik, kum, çakıl her yer. Yol kenarındaki
kaldırım taşları kırık çoğu. Komşu ilçelerden farklı. Fakir,
bakımsız, "öteki" bir kasaba pardon ilçe anlaşılan. Terk edilmiş,
küskün.
Sanki üvey evlat.
Kasaba merkezine doğru şaşkınlık içinde ilerliyoruz. Kaldırımda
kızlar, oldukça modern kıyafetli, kucaklarında yığın kitaplar,cıvıl
cıvıllar. Şehir merkezi biraz daha iyi durumda. Fakirliği okumamak
mümkün değil. Buna rağmen Hacı Bektaş Veli Müzesi son derece
bakımlı. Kültür Bakanlığı gücünü hissettiriyor. İçeri girerken
malum, para gişesi.
Müze düzeninde eleştirilecek yer bulamasam da,
"Çilehane" denen tepe içimi acıttı. Şehre
girerkenki manzaranın aynısı bu bölgede. Kırılmış her yer. Ozanlar
yolu, hayatları gibi perişan durumda. Aşık Mahsuni Şerif'in mezarı,
toprağına saplanmış plastik bir çiçekle süslenmiş. Heykeller kuş
pisliği içinde. Buruklaşıyor insanın kalbi, ister istemez
yakıştıramıyor bunu ülkesine. Muhalif de olsa, öteki, beriki, bu
ülkenin en sevilen ozanlarından biri Mahsuni. Nazım Hikmet için
siyaseten bu kadar çabalanırken, Mahsuni'nin basit bir mezar
bakımını, bu anıt tepenin düzenlemesini üstlenmiyor devlet.
Alevi kardeşlerimiz şimdi diyecekler:
"Vurulduk, yakıldık, üstlenmedi kimse, park bahçeyi
neyleye!" Haklılar, haklılar ama değerlere olan saygımızı,
sevgimizi göstermemiz de gerekmez mi? Bir olmak diri olmak değil
mi?
Memleketimde Alevi Bektaşi işadamları yok mu, arabalarının bir
aylık benzin masrafını bağışlasalar mesela. Yurt dışı
federasyonları bir kamyon kaldırım taşı alsalar? Sahip çıksalar,
düzenleseler o bölgeyi. Bir tane Hacı Bektaş'ı var ülkenin. Çok şey
mi istenmiş olur onlardan? Otoyol kenarlarına, kavşak aralarına 20
gün için laleler dikebiliyorsa övünen zengin belediyeler, birer
kasa fide de bu tepede anılanlara gönderseler batarlar mı
masraftan? Kızıl güllerle süsleseler anıtlarını..
Anlamak mümkün değil.
Çilehane'deki delikli taş, iyi sayılacak ölçüde yerli ziyaretçi
çekiyormuş. Küçük bir mağara, duvarında bir delik. O delikten
geçerseniz günahsız sayılırmışsınız. Olay optik bir yanılma, ilk
bakışta küçük gibi görünen deliğin, içine girdiğinizde oldukça
geniş olduğunu anlıyorsunuz. Delikte cebelleşen insanları
seyrederken yaşlı bir teyze taştan geçmenin sırrını bize
fısıldıyor. Ayağınızı kaldırıp, duvarlardan itince, delikten
çıkıveriyorsunuz. Yani doğru fiziksel gücü kullanırsanız,
dışarıdasınız. Bilim işte, karizmayı çizmenizi önler. Hacı Bektaş
burada da haklı çıkıyor:
İlmi ve bilgiyi yüce tutan kimse hiçbir zaman küçülmez,
alçalmaz.
Alevi Canlar, ilçeniz Hacıbektaş'a sahip çıkın. Başka Hacı
Bektaş'ınız yok!