Hayat amacınız ne?

Eftal ORHAN eftalo@internethaber.com

   Çocukluğundan beri sarp kayalıklara tırmanma özlemiyle yanıp durmuştu. Aslında bu işten son derece korkuyordu, ama sonunda korkusunu yendi ve bir dağcı grubuna katıldı.

      Kendisi gibi genç kızlardan oluşan bu gruba gerekli eğitim verildikten sonra, dimdik bir kayanın zirvesine ulaşmak için tırmanmaya başladılar.

      Genç  kız, zorlu bir tırmanışın ardından bir çıkıntıda soluklanmak için durdu. O aradayken, yukarıdaki arkadaşının yanlışlıkla elinden kaçırdığı halat genç kızın yüzüne çarptı  ve gözündeki lensi yere düşürdü.

      Bir kaya oyuğunda, altında yüzlerce metre, üstünde yüzlerce metre, belki bulabilirim ümidiyle lensi aramaya koyuldu. İçini yavaş  yavaş kaygı ve tedirginlik kaplamaya başlamıştı. Kendisini hep güvende hissettiği evinden yüzlerce kilometre uzaktaydı.

      En küçük ihtiyacında imdadına koşan anne-babası da yoktu yanında.

      Ve etrafındaki her şey artık bulanık görünüyordu. Üstelik lens satın alabileceği bir yer de yoktu yakınlarda.

      Bir taraftan bunları düşünerek, bir taraftan da gözlerine dolan yaşları silerek lensini aradı. Ama bulamadı.

      İçinde birden bir ümit doğdu. Lens belki de hâlâ gözündeydi, gözbebeklerinin üstünden kayıp gözünün başka bir yerine gitmiş olabilirdi. Can havliyle zirveye doğru tırmanmaya başladı. Bulanık gördüğünden daha çok el yordamıyla yolunu bulmaya çalışıyordu.

      Tepeye vardığında bir arkadaşı gözüne baktı. Ne yazık ki lens orada da değildi. Kız, yanındakilerle birlikte yere oturdu ve diğerlerinin gelmesini bekledi.

      Çaresizlik içinde önünde uzanan sıradağlara baktı.

      Sonunda aşağıya inme vakti geldi. Tam son kayadan aşağı doğru iniyorlardı  ki, aşağıda yeni bir dağcı grubunun yukarıya doğru tırmanmaya hazırlandığını gördüler. Gruptan bir kişi onlara doğru seslendi:

      “Arkadaşlar, aranızdan lens kaybeden oldu mu?”

      Bulunan lens onun lensiydi!

      Hikâyenin asıl ilginç tarafı, lensin nasıl bulunduğuydu. Onlara müjdeyi veren genç, bir karıncanın lensi bir kayanın üzerinde ağır ağır taşıdığını fark etmişti.

      Lensi kaybedip bulan genç kızın babası bir karikatüristti. Kızı kendisine bu hayret verici hikâyeyi anlatınca, baba sırtında lens taşıyan bir karıncanın resmini çizdi.

      Resimde karınca şöyle diyordu:

      “Tanrım, bu şeyi kimin için taşımamı istediğini bilmiyorum. Yiyebileceğim bir şey olmadığı gibi, çok da ağır. Ama madem istorsun, bu şeyi Senin için taşıyacağım.” 

      Göktaşında bir seyri âlem 

       Bir an için arkanıza yaslanın ve kendinizi bir göktaşı taşının üzerinde dünyayı seyrediyor olarak hayal edin.

      Ve dünyaya doğru yaklaştığınızı düşünün.

      Doğduğunuz andan, şu an bulunduğunuz ana ve mekâna kadar olan hayatınızın akışını, bir film gibi izlemeye başlayın.

      Nerede ve ne zaman doğdunuz?

      Annenizi, babanızı ve ailenizi ilk fark ettiğiniz zamanlar…

      İlk çocukluk yıllarınız…

      İlkokula başladığınız o ilk gün; o heyecan, belki endişe…

      İlkokul yılarınız, arkadaşlarınız, arkadaşlıklarınız…

      Sonra ortaokul yılları ve lise zamanlarınız.

      İlk gençlik ve ergenlik yıllarının tozpembe dönemleri…

      Sınavlar, sınavlar, sınavlar…

      Hiç  bitmeyecekmiş gibi gelen sınavlar…

      Ve bazılarınız için üniversiteye başladığınız ilk gün.

      Belki büyük bir mutluluk ve heyecan…

      Belki de hayal kırıklığı ile gelen buruk bir mutluluk.

      Ve bekli de bazılarınız için, mezun olduğunuz o mutlu gün…

      Bazılarınız için, işe ilk başladığınız gün ve o gününün heyecan ve telaşı ve ilk maaşınızı aldığınızdaki mutluğunuz….

      Ve bugüne, bu yazıyı okuduğunuz bu ana, bu bilgisayarın başındaki kendinize yaklaşsın o göktaşındaki bilge kendiniz.

      Ve eğilip kulağınıza şunu fısıldasın:

      Hayattaki yaşama amacın ………..