N'olacak bu gerilim? Nereye gidecek?
Bir kesim bekliyor ki, iktidar bu gerilimden korksun ve
pıssın.
Bu, aslında denenmiş bir savaş oyununun tekrarından ibaret.
Denenmiş oyun: 59'uncu hükümet döneminde yaşandı: Hükümet bir
YÖK tasarısı hazırladı, iş belli bir kesim tarafından kamplaşma
gerçekleştirmek için türban ve katsayı meselesine kilitlendi,
kamplar oluştu, normalde YÖK'e karşı olanlar bile türban ve katsayı
(yani İHL) geriliminde karşı tarafta rol alma ihtiyacı hissedince,
hükümet işten vazgeçmek zorunda kaldı.
Şimdi baş rolde yine YÖK olmak üzere o kesim, anayasa
değişikliğini başörtüsüne indirgemek suretiyle bir cephe
oluşturmaya ve süreci durdurmaya çalışıyor.
Gerilim o gerilimdir. Yoksa hükümetin bir gerilim istemesi söz
konusu değildir. Hükümetin işi, başörtüsüne odaklaması da stratejik
açıdan söz konusu olamaz. Ama bir anayasa değişikliği olacak ve
burada, özgürlüklerin en acımasızca yokedildiği başörtüsü alanında
bir iyileşme gerçekleşmeyecek, bu anayasal tutarlılık açısından da
olmazdı, Ak Parti de, böyle bir konuyu çözümlemeyen bir anayasa
değişikliğini kendi tabanına götüremezdi. “Hem anayasayı
değiştirdiniz hem de bu açık hukuk ihlalini ortadan
kaldıramadınız” tarzında bir kanaat, Ak Parti için idam
ilmeği anlamına gelmez mi?
Bir de şu: Hayatın tüm alanlarında özgürleşme gerçekleşiyor, ama
başörtüsüne yasak sürüyor. Bu, Türkiye için iyi bir not mudur? Bu,
başörtüsü yasağı niteliğinde ortaya çıkan dünyanın en katı tavrı
olmaz mı?
Bir anayasa değişikliği olacaksa orada, başörtüsüne özgürlük de
olacaktı. Bu Türkiye'nin ihtiyacı idi.
Ama ona karşı olanlar vardı. ve bu alanı savaş alanı olarak
görmekteydiler. Anasaya'da yapılacak ve muhtemelen bazı odakların
iktidar alanını daraltacak başka değişiklikleri de sabote edebilmek
için, mümkün olan en büyük ortak cephe imkanına sarılmaları
gerekiyordu. Bu da kadim tartışma alanı olan başörtüsü ya da türban
idi.
Başörtüsü ya da türban karşıtlığının halk zemini sınırlıdır; bu
gayet açık. Evet, karşıtlar vardır ama, halkın önemli çoğunluğu
başörtüsüne, hayatın tüm alanlarında özgürlükten yanadır. Bunu
bütün kamuoyu araştırmaları ortaya koymuştur. Ama ötedeki karşıtlar
da, düşük bir yüzde iade etseler bile, gerektiğinde
azgınlaşabilecek, kendilerince “belalı” olabilecek bir yüzdedir.
Bunu hissettirirler de. satır aralarında tehditler gırla gider. Bu
tehdit üslubu zaman zaman netice de alır. Önceki YÖK tartışmasında
olduğu gibi...
Şimdi ne olacak? Gerilimin bedelini kim ödeyecek? Hükümet
gerileyecek mi, başörtülüler bir kere daha hüsrana uğrayacak
mı?
Burada azıcık soluklanıp düşünmek gerekiyor:
Bir kere anayasa değişikliğinin bir gereklilik olduğunda şu an
tornistan edenler bir yana çok geniş bir mutabakat bulunuyor.
Başörtüsü dışındaki değişiklik öngörüleri, CHP, TÜSİAD, Barolar
Birliği taslakları dahil bir çok taslakta yer alıyor.
Anayasa değişirken, başörtüsüne özgürlük verilmesi hususu ise,
belli ki bugünkü Meclis yapısında büyük destek bulacak olan bir
hadisedir. CHP dışındaki tüm partililer (DSP ?) bu yasağın
kalkmasından yana tavır koyacaklardır.
Öyleyse yeni anayasa konusu Meclis ortamında tartışılacak ve bir
sonuca bağlanabilecektir.
Ardından yapılacak referandumda da, Meclis'e yansıyan iradeye
baktığımızda kabul için bir engel bulunmuyor.
O zaman gerilim ne olacak?
Diyelim şimdi YÖK'ün, yarın CHP'nin başını çekeceği gerilim ne
olacak?
Bu gerilimin kıymet-i harbiyesi nedir?
Bence hiçbir şeydir.
YÖK dinlenir, itirazlarında makuliyet payı varsa dikkate alınır,
CHP parlamentoda muhalefetini yapar, gerekirse mitingler de
yaptırır, ondan sonra demokratik süreç işler, Meclis iradesi
ardından halk oylaması işi neticelendirir.
Gerilim planlayıcılarının beklediği şu:
Biz gerilim oluşturalım, asker de gerilim ortadan kaldırmak için
devreye girsin. Ya da, siyasi iktidar “Asker devreye
girer” korkusuyla bu işten vazgeçsin.
Bu, çok kötü bir oyundur ve öncelikle Ak Parti iktidarının böyle
bir oyuna boyun eğmesi söz konusu olamaz. Sonra da, askerin böyle
bir macerada rol alması asker adına intihardan farksızdır ve hiç
kimse Türk Silahlı Kuvvetlerine böyle bir bedeli ödetemez.
Bence doğru olan şudur:
Siyasi iktidar, uzlaşma için bütün yolları denemelidir. Anayasa
yapımını sadece kendi partisi inisiyatifinde sürdürmemeli, kısa
sürede Meclis'e mal etmeli ve tüm bu gerilimi yönetme işini TBMM
yapmalıdır. Ondan sonrası demokratik bir dirençtir. Milletin oyunun
hakkını savunmaktır.
Anayasa yapımı hadisesi, demokratik bir sınav haline gelmiştir.
Başörtüsü falan bahanedir. Bu sınavın sınıfta kalanları daha
şimdiden bellidir. Biz, işin nihayetinde sınıfı geçenleri görüp
alkışlayacağız. Dileriz ülkemiz sınıfı geçer.