Piri Reisin haritasının tam ortasındaydım...Küba'da Havana
sokaklarında buldum kendimi sonrası mı? Paris'te caddenin üzerinde
küçük bir kafede bir baktım ki Milano'dayım, Londra, New York
derken Berlin'in tam ortasında durdum "hasret, gurbet, buram buram
vatan kokan topraklarım dedi yüreğim Türkiye'yi öyle özledim ki
duramazdım artık buralarda" dedim kendi kendime çok şükür Ağrı
Dağı'nın zirvesinde gözlerimi açtım.
Uyandım, yola koyuldum Van Gölü'nde bir dem mola verdim
derken, Doğu Akdeniz'de palmiye ağaçlarının meltem
rüzgarlarıyla dalgalanan denizin sessizliğe büründüğü bir anda
pırıl pırıl parlayan ve geceyi aydınlatan gökyüzünde o kadar çok
yıldız vardı ki bakarken sayamadan yıldızlar kayarken düşlerime;
daldım ve usul usul uyudum. Güven ne güzel ne kıymetli dedim
sustum... Ege Akdeniz'in eşsiz koylarında can buldum.
“Şu telaşlarım bir bitse diyorum. Belki uzaklara giderim.
Çoktandır gitmek istediğim yollar var.”
-Ahmed Arif-
Gökyüzüne özgürce bakmayı, denizlerin maviliklerinde kaybolmayı
kumsallarda yürümeyi toprağa ayak basmayı ormanlara yaylalara
gitmeyi dağlara tırmanmayı çok özledik az kaldı ama önce sağlıklı
yaşam için sağlıklı kalmalıyız. Sonrasında özlenen tatillere
çıkacağız, gideceğiz, kavuşacağız elbet.
Evet bedenimiz hapis ama zihnimizi, duygularımızı acaba şöyle
bir gezdirebiliyor muyuz?
Çünkü bu bela sadece Türkiye'nin başına gelmedi tüm dünyanın
başında...
Belki de hiç birimiz sevmiyoruz istemiyoruz evlerde oturmayı.
"off daraldım ev eşyalar üstüme üstüme geliyor" dediğinizi duyar
gibiyim. Gerçekten kapalı mekan fobisi oluşturdu. Bal yiyen baldan
usanır, insan eşinden dostundan, anne babasından, kardeşinden aynı
ortamda dura dura etkilenmeye başladı ama hadi gelin zihnimizi bir
uçuralım şöyle zihnimizi kaldıralım buralardan... Türkistan
yaylalarına gidelim yakut
steplerine... Hadi buradan da gönlümüzü havalandıralım mübarek
Ramazan günlerinde Mekke'ye gidelim oturalım Kabe'nin kenarında
Kabe'yi izleyelim. Zihnimizi kaldıralım Afrika'ya gidelim
toprakların üzerindeki garipleri görelim.
Dünyanın her tarafını gezelim, gidelim görelim bakalım
Ramazan'ın bereketini alamayan Allah'ın nasip ettiği o bereketi
hissedemeyen insanların yanına gidelim onlara o bereketi anlatalım.
Ne biliyim savaş mağdurlarının yanına gidelim, kalkalım buradan
gayret edelim bir de mekan olarak zihnimizi kaldıralım. Zaman
olarak da gidelim. Seyahat etmenin, keşfetmenin, hissetmenin bir de
bu boyutu var. Gezmek sadece adımlarla değil ama kitaplarla,
filmlerle gezmek, müzikle sanatla yolculuk yapmak, zihnimizi
ruhumuzu gezdirerek dinlendirmek, ferahlatmak...
Evimizde kalalım da kalırken pozitif neler yapabileceğimizi
anlatarak, olumlayarak...
Çünkü pencereden baktığımızda ışığını görebileceğimiz,
sıcaklığını hissedebileceğimiz güneş bizlere göz kırpacak,
umutlarımız bizleri hayallerimize götürecek.
Evet, Dünya tarihi boyunca her çağın ayrı bir pandemisi ile
insanlık yüzleşti, her pandemi döneminde bilim insanları 'bu salgın
ne ilk ne de son' diyebildi.
Tatil tadında kavuşalım diyerek Cahit Zarifoğlu'nun sözleriyle
sizlere veda ediyorum "Ormana gittim çünkü bilerek yaşamak
istiyordum. Yaşamın asıl gerçekleriyle yüzleşmek ve öğretilerini
öğrenip, öğrenemeyeceğimi görmek için. Ve ölüm geldiğinde aslında
hiç yaşamadığımı fark etmek için.”
Yaşanabilir bir dünyada olmadıktan sonra güzel bir eve sahip
olmak neye yarar? ...