Ensar Vakfı ve Kılıçdaroğlu'nun ahlakı!

45 öğrenciye tecavüz eden zanlı için de aynı cezanın uygulanması gerektiğine inanıyorum. Gelelim Ensar Vakfı hakkındaki düşünceme...

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Ensar Vakfı'nda yaşanan rezaletle ilgili düşüncelerimi daha önce yazdım.

Meramımı anlatamamış olmalıyım ki bazı okurlar, "Sen orada yaşanan olayları savunuyor musun?" diye eleştirdi. Oysa beni yıllardır takip etme nezaketi gösteren kardeşlerim, böyle sapkın bir hareketi asla savunmayacağımı iyi bilir.

22 yıllık meslek hayatımın her döneminde, tecavüzcülerin "idam" olmasa dahi "hadım" edilmeleri gerektiğini savundum. Bu görüşümü taaa haşre, mahşere kadar savunmaya devam edeceğim.

45 öğrenciye tecavüz eden zanlı için de aynı cezanın uygulanması gerektiğine inanıyorum.

Gelelim Ensar Vakfı hakkındaki düşünceme...

"Ensar Vakfı eleştirilemez, onların ne suçu var" diyenlerin bu görüşünü de son derece sakat ve hastalıklı buluyorum.

Söz konusu vakfın yöneticileri, çatısı altında bulunan çocukların eğitiminden olduğu kadar, başlarına gelebilecek kötülüklerden de sorumludur.

Her kurum, bünyesinde çalıştırdığı personelinin yaptığı hatanın hesabını vermeli.

Esnar Vakfı'nın başındaki yöneticiler bundan muaf değildir.

45 çocuğa musallat olan sapık öğretmenin işbaşı yapmasına onay verenlerin olayda bir kusurunun olup olmadığı sonuna kadar araştırılmalı...

Ayrıca...

Her bir birey, kendi devletine mukaddes bir emanet gibi zimmetlidir. Devlet, her bir vatandaşının başına gelen kötülüğün hesabını sormakla mükelleftir.

Devleti idare edenler, Ensar Vakfı'nda yaşanan olayı örtbas etmek yerine mahkemeye taşımalı, suçluların hakettiği cezayı alıp almadıklarını takip etmelidir.

Şunu hepimiz çok iyi biliyoruz ki ülkenin başında kim olursa olsun ve ne kadar tedbir alınırsa alınsın, toplumda bu tür ahlaksızlıklar olacak. Bunu engellemenin imkanı yok. Dünya üzerinde bunu engelleyen bir tek ülke de yok zaten. 

Bu nedenle meseleyi hasıraltı etmeye, kendinden olan tecavüzcüyü korumaya çalışan devlet idarecilerinin de görevden azledilmeleri haktır!

Eğer buraya kadar aynı düşünüyorsak, o zaman geriye dönüp şu soruları sormamız gerekiyor.

Tecavüzcü sapık öğretmen yakalanıp hapse atılmış mı?

Evet...

Peki Ensar Vakfı'nın yöneticileri hakkında hem idari, hem de yargı soruşturması açılmış mı?

Yine evet...

Devleti yönetenler bu soruşturmayı örtbas etme yerine, mahkemeye taşınmasında ve sorumlaların cezalandırılmasında üzerine düşen görevi yapmış mı?

Bir kere daha evet...

Peki biz neyi tartışıyoruz?

Tecavüze uğrayan çocuklar için ne yapabileceğimizi tartışmıyoruz.

Günden güne artan tecavüz ve ensest vakalarına karşı nasıl etkin önlemler alınması gerektiğini tartışmıyoruz.

Çocuklara bu tür bir saldırıya maruz kaldıklarında ne yapmaları gerektiği yönünde eğitim vermeyi tartışmıyoruz.

Sapıklara verilecek cezanın ne olması gerektiğini de tartışmıyoruz.

Sadece, ama sadece, Ensar Vakfı'nın kapatılması gerektiğini tartışıyoruz.

Bahsi edilen vakıf iktidara yakın olduğu için meseleyi politik tartışma zeminine çekmekle yetiniyoruz. Hal böyle olunca, "Ensar vakfı kapatılmasın" diyenlerle, "AK Partililer tecavüzcüleri savunuyor" diyenlerin kavgası çıkıyor.

Kavga bazen öyle bir mide bulandırıcı boyuta geliyor ki "Sizinkiler de vakti zamanında şöyle tecavüz etmişti ve sesiniz çıkmamıştı!" diyen hastalıklı düşünce sahipleri, kendinden olan tecavüzcüleri masumlaştırma yolunu seçiyor!

Sadede geleyim...

Ortada bir tecavüz, bir tecavüzcü, tecavüzün yaşandığı bir kurum ve o kurumun resmi olarak faaliyet göstermesine izin veren bir devlet var. Dolayısıyla bu çemberin içindeki suçluların en ağır cezayla cezalandırılması, sorumluların ise en sert sözlerle eleştirilmesi doğaldır.

Bunu son derece doğal karşılıyorum.

Ancak bu olay üzerinden Ensar Vakfı'nın da kapatılması gerektiğini savunanlara katılmıyorum.

45 çocuğa tecavüz eden Ensar Vakfı'nın tabelası değil neticede!

Eğer her tecavüz olayının yaşandığı kurumun kapısına kilit vuracaksak, kapatmamız gereken binlerce okul, hastane, belediye ve banka var demektir.

Bu güzergahı takip edeceksek, daha önce benzer olayların yaşandığı Meclis'i, bakanlıkları, siyasi partileri, nüfus müdürlüklerini, postaneleri, pastaneleri ve daha binlerce kurumu kapatarak öteki uçtan çıkabiliriz.

Siyasi parti demişken değinmeden geçemeyeceğim.

CHP'li Kemal Kılıçdaroğlu dün kendisinden biraz daha tiksinmemizi sağlayacak sözler söyledi. Ensar Vakfı'ndaki olaya öylesine sarılmış ki imkanı olsa tüm AK Partili seçmenlere tecavüzcü diyecekti.

Ülkenin bir kadın bakanı için kullandığı, "Kimin önüne yattığı belli değil" sözüyle siyasette olduğu kadar adamlıkta da kusurlu olduğunu gösterdi. 

Sözlükte kendisine yaraşır cümle bulamadım doğrusu...

Eşi Selvi Kılıçdaroğlu evin kapısında kendisini yüzüne tükürerek karşılasa haktır. Çünkü sadece kadın bakana değil, tüm kadınlara aşağılıkça saldırı niteliği taşıyor kullandığı sözler...

Keşke bu sözleri söylemeden önce Esed'in, Putin'in, PKK'lıların ve DHKP-C'lilerin "Önüne" yattığını hatırlasaydı!