Ne kadar dikkatliyiz, değil mi?
Ve ne kadar gözlemci…
Başkalarını gözlemleyip her özelliğini bir anda sayıp
dökebiliriz?
Detaylı analizler, değerlendirmeler yapabiliriz.
Başkalarının hatalarını, kusurlarını, yanlışlarını, ayıplarını,
eksiklerini, zayıflıklarını en ince ayrıntısına kadar deşer,
bir sondaj makinesi gibi ortaya çıkarabiliriz.
Kapkara cerahatler gibi sondajladığımız çamuru, oraya buraya
savurabiliriz.
Herkese yetecek kadar etiketimiz hazır cebimizde evelallah…
Hep eleştiri, hep eleştiri…
Hepimiz, tetikte bekleyen bir eleştiri makinesi gibiyiz.
Bir eleştiri makinesi olmanın kime ne faydası olabilir ki?
Bir başkasının yanlışını bulmak bize ne kazandırır ki?
Kendi yanlışlarımız, hatalarımız, kusurlarımız, eksiklerimiz,
zayıflıklarımız, ayıplarımız dipdiri, capcanlı bir dağ gibi
karşımızda dururken…
Kendi kusurlarını gizlemenin en kötü yolu, başkalarının
kusurlarına odaklanmaktır.
Bu, acziyettir.
Kendisini kurusuz görmek, kibirli bir aptallık.
Başkalarının hatalarına odaklanmak kendi kusurlarımızı görmemize
perde olur.
Bu ise ahmaklıktır.
Hayat, hep başkalarının kusurlarıyla, yanlışlarıyla, hatalarıyla
uğraşacak kadar ucuz olmamalı.
***
Yaptığınız eleştirinin faydası, niyetinize göredir.
İnsan, niyetine göre bakar..
Niyeti neyse, gözü onu görür.
Niyet, gözün pusulasıdır.
Niyeti yanlış olan gözün, bakışı da yanlıştır.
Başkalarının kişisel hatalarına, yanlışlarına odaklanmak, bizim
de o hatanın çekim alanına düşmemize, o konuda bir teste
girmemize neden olur.
Başkalarında hata arayıcılık tutkusu, kişiye "sanal" bir güven
verir, egoyu besler...
Bunun adı, kibirdir ve "ben bunu asla yapmam" tedbirsizliğini
getirir...
Bu gidiş, buzlu yolda zincirsiz yola çıkmak gibidir.
***
Eleştirideki niyetiniz, karşınızdaki kişiye, katkıda bulunmak,
yanlışını düzeltmesine yardımcı
olmak, omuz vermek, hatalarını onarmak ise bundan o da fayda
görür, sen de fayda görürüsün.
Kırmadan, incitmeden, dışlamadan, kınamadan, yumuşak
kelimelerle, egomuzu aradan çıkararak yapmak gerek bunu.
Onun için de, söze önce iyi, olumlu yönlerle başlamak; güven
verir, kalp yakınlığı sağlar insana.
Sözü, şeytan taşlar gibi söylememek lazım.
Kelimeleri, sesi yumuşatmak, özenle seçmek, bir dantelâ gibi
örmek gerek.
Sözü, kendine söyler gibi söylemek gerek.
İçtenlikle, bir bebeğe gülümser gibi…
İnsan, başkasını onarmaya çalışırken kendini de onarmalı.
Başkasına öğüt verirken kendine de öğüt vermeli.
***
Ve önce kendine bakmalı insan.
Bir ruh dikkatiyle bakmalı.
Kendine doğru bir yol aramalı, bulmalı.
Kendi içine doğru hikmetli bir yolculuğa çıkmalı.
Hikmet yolcularının yaptığı gibi, kendine günlük uzaktan bakma,
kendini günlük özeleştiriye tutma virtleri yapmalı.
***
Sözün özü dostum, sen yine de Mevlana’nın dediği gibi ol:
“Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol.”
Çünkü Kader’in oku insanı, kınadıklarıyla vurur.