Fizikçi,
matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir
araştırma için arazide bulunmaktadır.
Birden yağmur bastırır. Hemen
yakınlarındaki bir köy evine sığınırlar.
Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır.
Soba yerden yaklaşık bir metre yukarıda, altındaki dizili taşların
üzerindedir.
Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğini
düşünmeye başlayıp tartışırlar ve herkes fikirlerini sırayla
açıklamaya başlar.
Kimyacı,”Adam sobayı yükselterek aktivasyon
enerjisini düşürmüş. Böylece daha kolay yakmayı amaçlamış
olmalı.”der.
Fizikçi, ”Adam sobayı yükselterek
konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak
istemiştir.”diyerek fikrini söyler.
Jeolog,”Burası tektonik hareketlilik
bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların
üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı
amaçlamış.”der.
Matematikçi, “Sobayı odanın geometrik
merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını
sağlamış.” dedikten sonra Antropolog, “Adam ilkel topluluklarda
görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle
sobayı yukarı kurmuş.” der.
Bu sırada ev sahibi içeri girer, ona
sobanın niye böyle yukarıya kurulduğunu sordukları zaman biraz
sıkılarak cevap verir:
“Borumuz yetmedi.”
Sınıftan gerçek yaşama yol
gider mi?
Günümüz eğitim sisteminin temel hedefi, çok
kısa zamanda öğrencilerin kafasına çok miktarda bilgiyi
yerleştirmek.
Bu nedenle; alanında gerçekten başarılı
olan insanlar, bir okul başarısı ile ortaya çıkmıyor, tam tersine
okulun verdiği zihinsel kalıpları aşabildiği için büyük başarılar
ortaya koyabiliyor.
Sadece okul kalıplarıyla yapılanmış bir
öğrenci, bilgi bakımından gelişmiş ülkelerdeki yaşıtlarına göre
aşırı yüklü; ama onu gerçek hayatta kullanabilme ve yetenek
bakımından yetersiz yetişiyor. Çünkü gelişmiş birçok ülkedeki
eğitim sistemi; öğrencilere bilgi vermeye değil; bilgiyi kullanma
yeteneği vermeye odaklı.
Bu, aynen gelişmiş bir bilgisayara mükemmel
programlar yüklemek; ama programları kullanamamak ve bilgisayarı
daktilo amacıyla kullanmak gibi bir şey.
Bu anlamda; lisede çok başarılı, üniversite
sınavında da ilk sıralarda yer alıp üniversiteden sonra hayatın
içerisinde ciddi bocalamalar yaşayan çok sayıda insan tanıyorum.
Çünkü sistemin tek değer verdiği şey; sizin hayatınızda belki de
hiç kullanmayacağınız bilgileri sadece bir süreliğine sınavlara
kadar beyninizin bir köşesinde tutmanız. Ben buna “bilginin
turşusunu kurmak” diyorum.
Aynen; çivi çakmakla ilgili çok kalın
kitapları yutup çivi çakamamak gibi. Bu sisteme göre, bu kitapları
yutmak temel hedef. Kullanabilmeniz ya da size faydası olup
olmaması sistemi hiç ilgilendirmiyor.
Yeri gelmişken neden okullarımızda, ciddi
bir ilk yardım ve trafik eğitimi verilmez anlamıyorum.
Ya da sınavlarda neden bu kadar önemli
konular yer almaz mantığım almıyor.
Öğrenciler, kendilerine gelecekte hiç
faydası olmayan konularda bir soru yapabilmek için günlerini
harcıyorlar; onların yerine yaşamsal önemi olan bu konuları
öğrenseler ne kaybederiz ki?
Bilmek, anlamak ve yetenek sahibi olmak çok
farklı prosesler.
Günümüz eğitim sistemi; öğrencilere,
beyinlerini kullanmayı, bilgiyi kullanmayı değil de sanki çok büyük
bir marifetmiş gibi onları sadece ezberlemeyi ve depolamayı
öğretiyor.
Bilmemizi istediği bilgiler ise, çoğu ne
gelecekte meslek hayatımızda ne de normal yaşantımızda bize lazım
olan bilgiler.
Sınıfla gerçek yaşam arasında çok büyük
uçurum var.
Batıda özellikle bu konularda eğitim
dünyası içerisinde önemli tartışmalar söz konusu.
Çocukların zihnine kullanmayacağı gereksiz
bilgileri yüklemek sorunu, ne yazık ki bizim ülkemizde henüz ciddi
anlamda gündeme gelmemekte. Hatta eğitim sistemimiz, bazı
uygulamalarıyla bunu daha da kemikleştirmektedir.
Bu nedenle, zihinsel olarak çok üstün
performansı olan gençlerimizin çoğu, üniversiteden sonra,
sosyalleşme, iletişim kurma ve hayata adapte olma konusunda ciddi
sorunlar yaşıyor ve zihinsel bir hurda haline gelebiliyor.
Çünkü bu sistemde, başarılı olmak için,
sosyal hayattan kopmak gerekmektedir.
Sadece sosyal hayattan mı?
Hayır, neredeyse bütün hayattan…
İşin daha da kötü tarafı; bu durum, bizim
eğitim sistemimizi hiç ilgilendirmiyor. Çünkü onlar, “Biz
yükleyeceğimiz kadar bilgi yükledik. Daha ne yapalım?”
diyorlar.