“Uygun ortam bulsam çalışmaya
hemen başlayacağım!”
Bu sözü, çoğu öğrenciden
duyarım.
İşin kötü tarafı; çalışmak
için uygun ortam arayanlar hiçbir zaman uygun bir ortam da
bulamazlar.
Gerçekçi olarak, uygun ortam aramanın dışında,
birçok kimse; bu mazereti aslında bir kaçış
için kullanır. Çalışmak isteyen insanlar için ise her ortam, uygun
bir ortamdır.
Ortam nasıl olmalı?
Çalışacağınız ortamın aydınlık
olmasına dikkat edin.
Işık sol arka taraftan gelirse
gözleriniz uzun süre yorulmaz.
Çalışacağınız masayı
temizleyin ve düzenleyin. Masada sadece çalışacağınız derslerin
kitapları ve notları bulunsun.
Masanızda ders çalışırken su
ve kolonya bulundurun.
Su zihni diri tutar, kolonya
bilicinizi açar.
Ders çalıştığınız masayı,
sadece ders çalışmak için kullanın. Aksi halde kimi zaman ders
çalışıp kimi zaman aynı masada müzik dinlerseniz veya uyursanız
belli bir zaman sonra o masada sadece müzik dinliyor veya uyuyor
olarak kendinizi bulabilirsiniz.. Dinlenmek istediğinizde masadan
başka bir mekânı tercih edin.
Odanın sıcaklığı, ortalama
18-24 derece arasında olmalıdır.
Oturduğunuz sandalyenin ya da
koltuğun en önemli yeri bel kısmıdır. Bel kısmı belinizi saran
sandalyeleri tercih edin.
Sessiz, sakin bir ortamda
çalışın.
Televizyonun karşısında,
kalabalık bir ev ortamında çalışmak; konsantrasyonu önemli ölçüde
etkilediği gibi sizde de yanlış çalışma alışkanlığı
oluşturur.
Kesinlikle yatarak ders
çalışmayın. Bu çok verimsiz bir çalışmadır. Çünkü belli bir süre
sonra her ders çalışmaya başladığınızda uykunuz gelmeye başlar.
“Uyku ile ders çalışmayı” ilişkilendirirsiniz.
Kendinizi
ödüllendirin.
Ders çalışmayı bıkkınlıkla,
tükenmişlikle, yorgunlukla değil; mutlulukla, zevkle, neşeyle,
coşkuyla, huzurla ilişkilendirin.
Düşünsenize, bu gün 3 saat
ders çalışmayı planlamışınız.
Bunu gerçekleştirdiğinizi
hayal edin.
Ardında da iyi bir ödüle ne
dersiniz?
Uyku istiyorsanız uyku ya da
bir miktar meyveye ne dersiniz?
Dizi istiyorsanız, işte
dizi…
Bütün bunların ötesinde; bir
insanın günlük çok kısa dahi olsa birkaç saatlik hedefine ulaşması;
insanı sevinçten uçurur.
Çalışmalarınızın sonunda,
yaşadığınız olumlu duygulara, mutluluğunuza, sevincinize, huzura
dikkat edin.
Bunun için de, çalışmanızdan
sonra; “Çok çalıştım, çok yoruldum, mahvoldum, tükendim” yerine;
“Bu gün 3 saat çalıştım, üzerime düşeni yaptım. Çok mutluyum ve
huzurluyum” şeklinde kendinizi takdir edin...
En güzel ödül;
takdirdir.
Müzik mi ders mi?
Müzik dinlerken müzik
dinleyin, ders çalışırken ders çalışın.
Bazı kişiler “Ben müzik
dinlerken daha iyi ders çalışıyorum” derler. Hatta bir kısım
öğrenciler de buna benzer bir şekilde televizyon karşısında ya da
sesin, gürültünün bulunduğu ortamda çalışmayı tercih
ederler.
Bu, aslında bu kişilerin
yanlış ders çalışma alışkanlığı edinmelerinden
kaynaklanmaktadır.
“Bunun ne zararı olabilir ki?”
diyebilirsiniz.
Konsantrasyon sadece bir
noktaya sabitlenmektedir.
Konsantrasyonunuzu müziğin
ritmine, sözlerine ya da televizyondaki seslere de vermeye
başladığınızda zayıf kaydetmeye başlarsınız.
Özellikle bas oranı yüksek
müzikler, beyninin sağ ve sol bölümlerinin birbiri ile uyumunu
bozar.
Ders çalışırken müzik
dinlemelerini tavsiye ettiğimiz sadece bir grup insan vardır.
Bunlar ise işitselliği aşırı ileri insanlardır.
Bu kişiler, ders çalışırken
işitme duyu kanalını daha çok kullandıkları için, seslere görsel ve dokunsal öğrenme sistemine
sahip kişilerden daha duyarlıdırlar.
Etraflarındaki her ses onların
konsantrasyonunu bozar.
Bir kapı gıcırtısı, komşunun
çocuğunun sesi, sokakta “Domatiz, sovan, patlıcan” diye bağıran
satıcı, salondaki televizyondan gelen “Kurtlar Vadisi, yine heyecan
dolu!” sesleri zihinde de yankılanır ve bu kişiler dersten
kopar.
Bu nedenle bu kişilere, ders çalışırken sözsüz, yavaş, bas oranı
düşük müzikleri, hafif ses yüksekliğinde dinlemeleri
faydalıdır.
Bu öneriyi de sadece sessiz
sakin bir ortam bulamamak durumunda öneriyoruz.
Bu durumda da ders
çalışamayanlar kulak tıkaçları kullanabilirler.
Sonuç olarak; mazeret
üretmeyin, başarı üretin!