Davutoğlu: Putin'i ciddiye almıyorum
Abone olBaşbakan ahmet Davutoğlu, Rusya kriziyle ilgili değerlendirmelerde bulunurken Putin hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Başbakan Davutoğlu, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in
agresif tavrıyla ilgili olarak "Putin'in çocukça sözlerini
ciddiye almıyorum. KGB günlerinde kaldı herhalde Putin. Sadece
tebessüm ediyorum" dedi.
Başbakan Davutoğlu, 'Fikirdaş Ülkeler Toplantısı'nın yapıldığı Brüksel'den dönüşte uçakta önemli açıklamalar yaptı.
Putin'in yaklaşık 3 saatlik bir açıklama yaptı. Türkiye'ye karşı çok agresif bir dil kullandı. Türkiye-Rusya ilişkileri bu kapsamda nasıl devam edebilir?
Şimdi bu konularda ciddiye almak için bir kıyaslama yapıyorum birisi bir açıklama yaptığında. Bir ay önce olsaydı Putin bu açıklamayı yapar mıydı? Putin birdenbire Türkiye'nin Müslüman bir ülke olduğunu, bir İslamlaşma içerisinde olduğumuzu hatırladı. Birden Türkiye'nin ABD ile yakın ilişkiler içerisinde olduğunu hatırladı. Şimdi bir konuşmayı ciddiye almak için o konuşmanın konjonktürel şartların dışında gerçekleşmesi lazım. Dolayısıyla Putin'in bu konuda söylediği hiçbir şeyi ciddiye almıyorum. Çok açık. Bir ay önce geçersiz olan şeyler şimdi söyleniyorsa hele hele çok çocukça bir tavırla... Bunu önceden darbeciler, ulusalcılar yapardı, 'Türkiye İslamlaşıyor'... Şimdi bunu Putin yapıyor. Türkiye içinde güya muhalefet oluşturacak.
ONA TEBESSÜM EDİYORUM
Sayın cumhurbaşkanımızın ailesi ile ilgili iddiaları gündeme
getirdiğinde 'Bu bir Sovyetik propaganda' dedim. Şimdi Putin'in
şahsında Soğuk Savaş dönemini aşmış demokratik bir Rusya'ya
seçilmiş bir lider değil de Rusya adına konuşan bir Sovyetik
zihniyet görüyorum. Yani KGB günlerinde kaldı herhalde Putin. Ama
KGB geride kaldı, o Sovyetik propaganda dönemi geride kaldı.
Yaptığı her açıklamayla dünyada tebessüm uyandırıyor. Alaycı,
müstehzi bir tebessüm. Bizim için ciddiye alınacak açıklamalar
değil, çağdaş günün ruhuna uyan açıklamalar değil, Türkiye-Rusya
ilişkilerinin ruhuna uygun açıklamalar değil. Ben sadece tebessüm
ediyorum yani o dönemleri hatırlayarak. Ama bu açıklamaları ciddiye
almak hakaret olur.
GÜVENLİK ORADA BAŞLAR
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Türkiye'nin Musul'daki
askerlerini çekmesi gerektiğini söyledi...
Biden ile iki görüşme yaptım, hiçbirinde bana askerleri çekmemiz
gerektiğini söylemedi. Yani böyle bir şey yok. Ama 'Irak hükümeti
ile uzlaşarak bunu yürütürseniz iyi olur' dedi tabi. Hepimiz bunu
istiyoruz, bunun uzlaşarak yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Ama
şu gerçeği kabul etmek durumundayız. Türkiye'nin sınır güvenliği
sınır ötesinden başlıyor. Yani muhatabımız devletler Irak ve Suriye
sınırlarını kontrol edemiyor. Keşke kontrol edebilseler de bizim
askerimiz oraya gitmek zorunda kalmasa. Kolay mı zannediliyor asker
göndermek? İşte görüşmeler sürerken bir mermi daha isabet etmiş
nizamiyeye. O anda tamamen oraya odaklanıyorsunuz, bunu ister
miyiz? Ama şunu biliyoruz ki eğer o hat üzerinde biz DAEŞ ve PKK'yı
kontrol edebilecek bir güvenlik atmosferi oluşturamazsak Türkiye
içinde de güvenlik oluşturamayız.
SALDIRININ BİLGİSİ GELDİ
Düşünün şimdi Cizre'de, Silopi'de operasyonlar yürüyor. Acaba Irak'ta, Suriye'de muhatap alınabilecek devlet otoriteleri olsaydı oraya o kadar silah girmesi mümkün olabilir miydi? Ne kadar kontrol ederseniz edin karşı tarafta muhatap bir devlet olmayınca bu giriyor. Dolayısıyla Irak hükümeti Suriye'den farklı olarak bizim meşru gördüğümüz bir hükümettir. Sayın Abadi ile biz yakın dostluk da kurduk. Buradaki mevcudiyetimizin bir sorun ve Türkiye'nin yayılmacı emeli gibi görülmemesi lazım, aksine Irak'ın toprak bütnlüğünü koruyan bir tedbir olarak görülür. Başika'ya saldırı da oradaki eğitim faaliyetinin devamı için aldığımız askeri takviye kararının ne kadar doğru olduğunu gösteriyor. Çünkü bize bir hafta kadar önce bir istihbarat bilgisi geldi, oradaki durum ile ilgili, onun üzerine asker gönderdik. 'Irak'tan izin alsaydınız' diye bir argümanın karşılığı yok, çünkü o askerin güvenliği için de bunun mahremiyet içinde yürütülmesi lazım. Irak'la prensipte anlaşmış olduğumuz için bunun bir sorun teşkil etmeyeceğini düşündüm. Bu son gelişmeler de bu kararın aslında doğru olduğunu gösteriyor.
VARLIĞIMIZ SÜRECEK
Ayrıca şu da var; daha bir sene önce diplomatlarımız DAEŞ'in elinde esirken, kaçırılmış ve esir iken, biz operasyon yapmadığımız için bizi eleştirenler şimdi 'orada niye bulunuyorsun' diye eleştiriyorlar. Daha önce 'ya askeri güç lazım DAEŞ'e karşı, bunun için eğitim yapmak lazım, Türkiye destek versin' derken şimdi 'neden gidiyorsunuz' derlerse bu çelişki olur. Türkiye'den Irak'ın istikrarından Suriye'nin istikrarından Türkiye'den fazla etkilenecek başka ülke var mı? Yok. Dolayısıyla biz bu hareketimizi devam ettireceğiz.
Yeni bir temas var mı Irak'la?
Her gün bir kere bu bilgileri paylaşıyoruz kendileriyle. Meselenin
Irak olduğunu, Irak hükümeti olduğunu düşünmüyorum. Irak'ta etkili
bazı üçüncü tarafların bu meseleyi tırmandırdığını ve kendi askeri
mevcudiyetlerini görmeyip, gözardı edip bu üçüncü tarafların
Türkiye mevcudiyetine dikkat çektiğini söylemek isterim. Bu üçüncü
tarafların kim olduğunu tahmin edersiniz.
BİZ GİTSEK DAEŞ GELİR
Türkiye'nin Kuzey Irak'ta 1994'ten beri, yaklaşık 20
yıldır askeri var. Neden bugün Türk askeri orada problem gibi
görülüyor size göre?
Sayın Abadi'ye Iraklı yetkililere de şunu söylemelerini istedim;
biz çekilirsek oraya kim gelecek? Biz çekildik diyelim Başika'dan,
ki Musul'a 20 kilometre bir risk alınacaktır, o bölgeye gelecek
olan DAEŞ'tir. Eğer Irak askerleri buraya gelirlerse onları
çiçeklerle karşılar ve orayı onlara teslim eder ve çekiliriz. Ama
Irak askerleri değil de DAEŞ gelirse böyle bir senaryonun önce Irak
hükümeti tarafından reddedilmesi lazım. Irak-Suriye Paris'in değil
bizim yanıbaşımızda.
KABİNEYİ DİYARBAKIR'DA TOPLARIM
Sur, Nusaybin, Cizre, Silopi'de operasyonlar ne zaman
bitecek ve mağdur vatandaşların zararlarının tazmini için ne gibi
çalışmalar yapılıyor?
Bütün terör unsurlarından temizlemek üzere yapılan operasyonun uzun
sürmemesi için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Sivil halkın
etkilenmemesi için gayret gösteriyoruz. Ama bütün Cizre'de
Silopi'de bu operasyonlar netice alana kadar sürecek. Eskiden
olduğu gibi bu hendek ve barikatlar temizlendikten sonra geri
çekilme yok. Orada kalınacak. Yani gerekiyorsa her sokakata
güvenlik sağlanacak ve bunların terör yötntemleriyle Türkiye'nin
teslim alınamayacağı onlara gösterilecek. (Zararları tazmin
çalışmaları) Terör sebebiyle yerini terk eden evini barkını terk
edenler, akrabalarının yanındalarsa akrabasına destek oluruz. Bir
başka yerdeyse gene yardım edeceğiz. Ekonomik hayatın durması
sebebiyle etkilenen esnafa ve Türkiye'ye sadık o vatandaşlarımıza
gerekli destekler verilecek. Eğitimden etkilenen çocuklar için de
gerekiyorsa batıda sömestr tatilinde, yaz tatilinde en iyi
şartlarda eğitim sağlanacak. Çünkü biz o çocukları, o esnafı
kazanmak istiyoruz.
Diyarbakır'da halk devleti-hükümeti daha çok yanında
görme ihtiyacı duyuyor. Şöyle bir şey dendi orada sıklıkla mesela,
başbakanımız bir Bakanlar Kurulu'nu da Diyarbakır'da toplasa ne
olur ki?
Düşünüyorum bunu. Yapabiliriz yapacağız. Dikkat ederseniz Dağlıca
saldırısından hemen sonra Kurban Bayramı namazını orada kıldım.
Özellikle aileyle olunur bayramda ama ben ailemle olmaktansa
Diyarbakır'da terör mağduru ailelerle sabah kahvaltısı yaptım,
oradan Dağlıca'ya geçtim. Diyarbakır'a her an gidebilirim, şu
yoğunluk olmasa hemen de giderim. Hele hele Suriçi'ne ben aşığım;
Diyarbakır'ın tek tek sokaklarını, burçlarını, minarelerini okumuş
yaşamış izlemiş biri olarak oradaki mirasın korunması için ne
gerekiyorsa yapacağız.
KİTABA YASAK KONMAZ
Yasaklanan kitaplar Türkiye'nin sicilindeyken şimdi yeni
kararlar da var, siz Brüksel'de iken Türkiye'nin gündemindeydi.
Sizin kitap hassasiyetinizi bildiğim için...
Yok bu konuda tavrım açık ve net. Benim düşünceme en aykırı
fikirleri savunuyor da olsa bu hakaretler ve kişisel haklar boyutu
hariç hiçbir şekilde hiçbir kitabın yasaklanmasını mazur da görmem
doğru da görmem. Benim kütüphanemde benim benimsemediğim görüşte
binlerce kitap var, her dört kütüphanemde on beş yirmi bin kitabım
var. Her bir kitap o anlamda saygıya layıktır. Herkes istediğini
yazabilir. Şiddete dönüşmedikçe her fikir tartışılabilir.
Başkalarına hakaret vs... onlar da hukuki süreçlerdir. Ama kitap
yasakçılığı benim kabul edemeyeceğim bir şeydir.
ÖZEL YASA OLMAZ
Gazetecilerin tutuklanması konusu...
Bu tedbire başvurulmaması gerekir. Temel ilke olarak benimsiyorum
ama ben yargıya 'şöyle karar alın' dediğim anda da başka bir ilkeyi
çiğnemiş olurum. Sayın Kılıçdaroğlu 'gazetecilerle ilgili özel bir
yasa çıkaralım' diyor, onu da doğru bulmuyorum. Çünkü herhangi bir
vatandaş grubu diğerine göre daha az veya daha çok bir hak sahibi
olamaz. Mücbir şart dışında, mücbir şartı da tanımlayacaklardır
kaçma, delil karartma vs... tutuksuz yargılama esas olmalıdır.