Böyle zamanlar muhalefetin özel önem kazandığı zamanlardır.
Bir ülkenin milli çıkarlarının dünya platformunda savunması söz
konusu olduğunda, iktidar kadar muhalefet önem kazanır.
Muhalefet, milli çıkarlarda en uç noktaları seslendirerek, dış
görüşmeleri yürütenlerin elini güçlendirir.
Medyadaki yorumlar da o katkıyı yaparlar.
İktidar, müzakere veya görüşme ortamlarında “Ben böyle bir
kamuoyu ve muhalefeti tatmin edemezsem halkımın huzuruna çıkamam”
der.
Ama burada ince bir sınır vardır. Biraz daha ileri giderseniz,
yani amacınız, el güçlendirme değil iç muhalefeti devam ettirme
niteliği kazanırsa, iktidarın dış temsillerde zaafa uğramasına yol
açarsınız.
Ben CHP lideri sayın Baykal'ı izlerken, bazen, “Tamam, diyorum,
bunu söylemesi gerekirdi, iyi oldu, hükümet buradan yola çıkarak
konuşur Amerika'da, Avrupa'da veya Irak'ta...”
Ama bir yere geldiğimde “Bu ağız yok edici bir ağız,
değerlendirmesi çıkıyor dilimden. Baykal bir milli meselenin
sağlıklı sonuçlanmasına katkıda bulunmak yerine resmen muhalefet
yapıyor.”
Sabah'tan Muharrem Sarıkaya'ya “Bu operasyon değil PR (halkla
ilişkiler eylemi)” demiş sayın Baykal. Hükümet, Amerika ile havadan
operasyon yaparak, hatta “bir iki boş yeri
vurarak” Amerika'nın da kendisinin de imajını
kurtaracakmış ona göre...
İnsaf demek yeter mi bu söz karşısında...
Hükümet adına Cemil Çiçek, RTÜK'e bir yazı
yazarak, televizyon kanalları tarafından Dağlıca'daki operasyona
ilişkin haberlerin oradaki askerleri zaaf içinde gösterir nitelikte
kullanılmaması noktasında uyarmış.
Bu habere medya olarak ben, haberleşme özgürlüğü adına itiraz
edebilirim. Benim işim o çünkü. Sorgulanacaksa sorgulanır, diye
düşünürüm.
Ama bir ana muhalefet partisi lideri, buradan yola çıkarak
iktidar aleyhine bir söylem oluşturması gariptir.
Bir kere bu yasağın nasıl oluştuğunu görmesi gerekir.
Belli ki bu yasak, TSK'nın bir rahatsızlığının ürünüdür. Çünkü
bu alandaki yayınlar, oradaki bir askeri zaafı sorgular nitelik
kazanmıştır. Bu 200 terörist nasıl girdi, neden o zamana kadar
görülmedi, bir istihbarat zaafı mı var, 8 kişi nasıl rehin alındı,
teröristler siperlere kadar mı geldi? vs... Bütün bunlar askere
yönelik sorular. Medya bu sorularla kaynıyor. Daha önceki şehit
olaylarında da “Yoksa askerlerin güvenliği yeterince sağlanmıyor
mu? Yeterli eğitim almamış askerler mi cepheye gönderiliyor?”
soruları sorulmuştu.
Bu sorulara tabii ki, iktidar da cevap vermeli. Hatta, normal
demokratik sistemlerde bu soruların cevabı da öncelikle siyasi
kadrolardan sorulur. Ama onlar da askerden hesap sorarlar.
Türkiye biraz farklıdır.
İktidar bu soruları askere biraz sıkılarak sorar, başkaları da
askeri sorgulamaz. Ama bu defa, can yangını ile analar, babalar ve
ardından medya işi sorguluyor.
Sorgulamanın TSK'da belli bir rahatsızlık doğurması tabii.
Ama çocuğunu askere gönderen insanlar açısından bakıldığında da
bunların sorgulanması tabii.
Şimdi gelelim işin Baykal tarafına...
Baykal diyor ki:
“Sansür hükümetin aman bu olay duyulmasın mantığıyla
hareket etmesinin sonucudur.”
Ardından ekliyor:
“Şahlanan milli ruh bu sefer kaçtığın yere
kadar kovalayacak.”
Cumhuriyet gazetesinde olay “Sansüre
sığındılar” manşeti ile verilmiş.
Ne demeli?
Kim sansüre sığınmış acaba?
Hükümet kalksa, “Hakkari'de bir güvenlik zaafı var mı
bunu araştırıyoruz” dese, acaba sayın
Baykal'ın ve Cumhuriyet
gazetesinin tavrı ne olurdu?
Demokratik bir süreçte hükümetin böyle bir şeyi yapma hakkı da
kabul edilir. Ama dediğimiz gibi Türkiye bu konularda farklı
hassasiyetlere sahiptir.
Askerin medya rahatsızlığını gidermek için RTÜK'e yazı yazan
hükümetin sansürle suçlanması, ancak bizdeki muhalefet anlayışına
denk düşen bir çarpıklık olarak ortaya çıkıyor.
Baykal'ı grup konuşmalarında izliyorum.
Müthiş bir savaş tamtamcısı gibi bir görüntü sergiliyor.
Git, bombala gel. Birkaç tane de Barzani'nin
mekanlarına at!
Bunlar fevkalade popülist duruşlar.
Bir kurşun bir cihan savaşı patlatabiliyor.
Hadise son derece hassas. Sadece askeri boyutlu değil. Belki
sosyal boyutu askeri boyutundan daha da önemli. CHP, Doğu –
Güneydoğu'da yok. Bunun anlamını iyi düşünmek lazım. Ankara'da esip
gürlemek iyi de, bunların bir başka zeminde nasıl yankılar
bulduğuna da bakmak gerekiyor. PKK siyaset yapsa, Doğu –
Güneydoğu'da Ankara adına Baykal'ın çizdiği imajı
götürse, bölücü propaganda malzemesi olarak kafi gelebilir.
Bence sayın Baykal, şu sıralar kendi
görüntülerini bir kere daha izlemeli.