Aslında dünyanın anayasasını değiştireceğiz!

Avrupa'nın ipinden kurtulmuş kuduz bir köpek gibi saldırmasına anlam veremeyenler aynı soruyu sorup duruyor: "Bizdeki Anayasa değişikliği onları neden rahatsız ediyor?"

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Avrupa'nın ipinden kurtulmuş kuduz bir köpek gibi saldırmasına anlam veremeyenler aynı soruyu sorup duruyor:

"Bizdeki Anayasa değişikliği onları neden rahatsız ediyor?"

Oysa bu sorunun cevabı kendi içinde gizli. 

Anlatayım.

Kadim ülkelerin birer birer düştüğü, hedefe konulan hükümetlerin tek tek devrildiği, bu ülkeleri yöneten liderlerin katledildiği bir süreçten geçip geldik bugünlere. Mısır, Libya, Yemen, Irak ve Suriye artık külden ve közden ibaret...

Geride ve hedefte sadece bir ülke kaldı!

Somali'den Arakan'a, Doğu Türkistan'dan Filistin'e, Kosova'dan Tunus'a, Suriye'den Umman'a varıncaya kadar tüm İslam coğrafyasının son umudu, son kalesi Türkiye...

Avrupa'nın finanse ettiği üç büyük terör örgütünün aynı anda saldırdığı, sınırları içinde beslediği hainlerin tüm darbe ve ihanet oyunlarına rağmen çelik iradesiyle eğilmeyen, diz çökmeyen Türkiye...

İşte bu ülke şu sıralar dünyanın anayasasını değiştirmeye hazırlanıyor!

16 Nisan'da sadece bir sistemi onaylamayacağız. Aynı zamanda atını itini nallayıp üzerimize gelenlere tarihi bir mesaj vereceğiz.

Yerküre üzerinde gözüne kestirdiği ülkeye derebeyi gibi çöken kimi dünya ülkelerinin yağma ve katliam ayakları üzerine kurulmuş Anayasa'sını değiştireceğiz.

Kaderin oyununu değil ama, oyunun kaderini değiştireceğiz.

"Bu ülkede bizim dışımızda hakimiyet kurmaya çalışan her erk azap tadacak" diye acı bir mesaj göndereceğiz.

"Andolsun ki size bir Abdulhamid, bir Menderes, bir Özal, bir Erbakan daha vermeyeceğiz" diyeceğiz.

"Bir daha bu ülkede darbe yapamayacak, 'Bizim çocuklar başardı' diye sevinemeyeceksiniz" diyeceğiz.

"Yetki ve karar millet olarak artık bizim elimizde. Bu ülkede bir daha siyasi köle olarak kullanacağınız adamları işbaşına getirmeyeceğiz" diyeceğiz.

"Irak'a, Libya'ya, Mısır'a ve Suriye'ye getirdiğiniz kanlı demokrasinizi bizim ülkemize sokamayacaksınız" diyeceğiz.

"Bir daha bu ülkenin kaynaklarını sömüremeyecek, bizi IMF dilencisi yapamayacaksınız. Ekonomik ve siyasi darbelerle önümüzü kesemeyeceksiniz" diyeceğiz.

Ve en önemlisi...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi...

"Başaramayacaksınız. Milletimizi bölemeyeceksiniz, bayrağımızı indiremeyeceksiniz, vatanımızı parçalayamayacaksınız, devletimizi yıkamayacaksınız, ezanlarımızı susturamayacaksınız, bu ülkeye diz çöktüremeyeceksiniz, bu halka boyunduruk vuramayacaksınız. Bin yıldır yürüdüğümüz bu yolda bizi geri döndüremeyeceksiniz" diyeceğiz.

Kardeşim...

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana sözde kalan yetki ve karar ilk kez senin ellerine teslim edilecek.

Yeni Anayasa ile birlikte ilk kez parti liderlerinin sana dayattığı adamı değil, kendi belirlediğin adamı milletvekili olarak seçeceksin.

Oy verdiğin partide Fetö veya PKK mensubu mu var? Onları temizlemek istiyorsan, "seçmemek" veya "azletmek" bundan sonra senin elinde olacak. İstediğin adamı 100 bin oy toplayarak Meclis'e göndermek senin iradene bağlı olacak.

Meclis'e "millet olarak kanun teklifi sunma" hakkın olacak. 

Anayasa kitapçığı fırlatarak ülkeyi ekonomik krizlere boğan, cezaevindeki teröristleri affedip tekrar dağlara çıkmalarına olanak sağlayan Cumhurbaşkanı'na hesap sormak senin elinde olacak.

Suç işleyen Cumhurbaşkanı'nı Yüce Divan'a göndermeyen Meclis'teki mebusları cezalandırmak da, yok yere kriz çıkarıp ülkeyi siyasi çalkantılara sürükleyenlerden hesap sormak da senin adaletine bırakılacak.

Yüzde 15'lerle azınlık hükümetleri kuranlara "hayır" diyeceksin bu sistemle beraber. Bundan böyle yüzde 51 oy alamayan hiç bir parti bu ülkeyi yönetemeyecek.  

Seçim barajının dipleri bulacağı, her parti mensubunun Meclis'te olacağı, milletvekillerinin bakanlara veya başbakana değil, sana yaranmaya çalışacağı bir sisteme oy vereceksin.

Kardeşim...

Avrupa'nın topyekün Türkiye'nin karşısına dizilmesi, AB ülkelerinin Papa'nın etrafında toplanması ve birlik yemini etmesi boşuna değil. 

Medeniyetin ayaklar altına alınması, Avrupa'nın Türkiye'ye saldıran terör örgütlerine kucak açması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şakağına silah dayanmış halde dalgalanan pankartlar boşuna değil. Avrupalı analistlerin, "Erdoğan'ın sonu geldi, öldürülecek!" diye mesajlar atması boşuna değil. 

Kuru erik kadar kırışık, günah kadar çirkin yüzüyle yeniden sahne alan Feto haininin tehditleri de, ona mensup haşhaşilerin "RTE'den geriye kalacaklar: 1 saray, 3 köprü, 2 tünel, bölünmüş yollar ve bölünmüş halk, yıkılmış şehirler, anasız bebekler, kocasız kadınlar" diye tehdit savurmaları da boşuna değil.

Bugüne dek yapılması epey zor görevleri beraber yerine getirdik. İyi savaştık ama henüz işimiz bitmedi. 

Kabarık fırtına bulutlarını bir kez daha ülkenin semalarına musallat etmeye çalışanlarla son kez yüzleşeceğiz. İçimizde dağları bile eritecek bir öfkeyle karşılarına çıkma zamanıdır.

Güneş ışıkları yıllar sonra bulutların arasından kendine bir yol buldu. Ya altın bir şafağa uyanacağız, ya da ülkeyi bekleyen vahşetin ve trajedinin kurbanı olacağız.

Ya Libya'dan, Mısır'dan ve Irak'tan sonra gözünü Türkiye'ye dikenlerle savaşacağız. Ya bu ülkeyi biz yöneteceğiz, ya da düşmanın merhametine kalacağız.

Ya yıllar sonra torunlarımıza gururla, "Ben o gün evet demiştim" diyeceğiz, ya da Suriyeyiler gibi ülkemizi uzaklardan acı içinde kıvranarak seyredeceğiz.

Hangisine evet, hangisine hayır diyeceğin sana kalmış!