Aylardır açılımla ilgili gelişmeleri takip
etmeye; kim ne demeye çalışıyor, anlamaya uğraşıyoruz.
Siyasetçilerin konuşmalarını izlerken,
benim bile adrenalinim yükseliyor; geriliyorum ve kalp atışım
artıyor. Taşikardik bir durum yaşıyorum.
Çünkü siyasetçilerimiz konuşmuyor; adeta
bağrışıyorlar.
İletişim yollarını açmıyor; kapatmak için
çocukça bahaneler buluyorlar.
Bazen sanki bu sorunu; bizim yerimize başka
bir ülkeden birileri gelecek ve çözecek gibi davranıyorlar.
Siyasetçilerin bu iletişim özürlü
konuşmaları yanında; bu süreç içerisinde; bilim adamlarının,
sosyologların, iletişim uzmanlarının, psikologların da konunun
içerisinde olmaları gerekmiyor mu?
Konuyu, sadece siyasetçiler ve gazeteciler
konuşuyor, tartışıyor; siyaset üstü bakabilecek, bilimsel açılımlar
sağlayacak bilim adamlarımız yok mu?
Bu konu, sadece siyasetçilere
bırakılmayacak kadar önemli bir konu.
Konuyu, sadece siyasi yönden ele almak;
anlaşabilmenin çok zor olduğu bir zeminde konuşmak demektir.
Çünkü aynı siyasi görüşü paylaşan kişiler
arasında bile; doğal olarak, farklı düşünceler olacaktır.
Tam tersine konuyu siyaset üstü bir zemine
taşımak zorundayız.
Çünkü dünyada, bütün bu tür anlaşma
zeminleri; hep en üst insani “değer”lerle başlar; o zeminde devam
eder ve gelecek odaklıdır.
Bu konuda, tutum ve davranış açısından en
takdir edilecek kişi olarak Beşir Atalay’ı görüyorum. Güncel, basit
ego tatmini peşinde koşan bir siyasetçi tavrı yerine; bir sosoyolog
bilim adamı duyarlılığı ile hareket ediyor.
Ben, konuya siyasi çerçevenin dışında; kör
nokta olarak kaldığını düşündüğüm; evrensel önemli iletişim
kurallarını kaçırdığımızı düşünüyorum.
Bu kuralları uygulamadan, anlaşmamız ve
çözüm üretmemiz çok zor.
Çünkü bu kurallar; açılımın kapılarını
açacak anahtar gibidir.
Çünkü insan, her yerde insandır ve
iletişimin evrensel kuralları her yerde işler.
Ve doğru iletişim; her zaman hayat
kurtarır.
Ve bir şey daha; bizim siyasetçilerimizin
çoğu iletişim özürlüdür.
Hiçbirinin iletişim danışmanı bile
yoktur.
İletişim karşıdan aldığınız cevaptır.
Sizin ne söylediğinizin yanında, nasıl
söylediğiniz; ses tonunuz, beden diliniz ve karşıdakinin nasıl
anladığı önemlidir.
Bazen bir bağlacı bile değiştirerek
cümlenin anlamını tamamen farklılaştırabilirsiniz.
Bazen ses tonunuzda küçük bir değişiklik
yaparak aynı ifadeyi söyler ama farklı bir etki
bırakabilirsiniz.
İletişimde, önemli olan; sizin ne
söylediğiniz değil; karşıdakinin ne anladığıdır ve nasıl bir etki
bıraktığınızdır.
Çünkü iyi iletişimciler söyledikleri
sözlerden sonra sorumluluklarının bitmediklerini bilir.
Biraz empati lütfen!
Aslında; toplum olarak çok empatik bir
özelliğimiz vardır ve hala o antika özelliğimizi koruyoruz. Hep
birbirimizin dert ortağı olmuşuzdur. Bu özelliğimiz bizi toplum
olarak sosyal patlamalardan korumuştur.
Ta ki işin içerisine bağnaz ideolojik
körlükler girene kadar. O zaman başkalarının acılarına sevinen,
mazoşist, kin dolu insanlar türemeye başladı.
Empati olamadan, birbirimizi anlayamaz;
anlamadıkça da anlaşamayız.
Mutlaka bize karşı çıkan insanların
pencerelerinden de konuya bakmak zorundayız. Hatta iletişim
tekniklerinde, her ikisinden bağımsız bir üçüncü pencereden de
bakma becerileri verilir. Buna, bildiğimiz çizgi film yapımcısı
olan Walt Disney tekniği denir.
Sakin ol.
Öfke, kişi için baldan tatlıdır, ama bize
bu konularda hep acı getirmiştir. Çünkü öfkelendiğinizde mantığınız
devre dışı kalır.
İzlediğimiz konuşmalarda canlı olarak tam
da bunu görmüyor muyuz?
Öfke; öfkeyi ateşler.,. Sakin, soğukkanlı
değil de, duygusal oldukça; asla mantıklı bir sonuca
ulaşamayız.
Eleştiriye açık ol.
Kişinin eleştiriye açık olamaması ve
tahammül edememesi; o kişinin narsis özelliğinden kaynaklanır.
Ne yazık ki ülkemizde liderlerde bu özellik
çok baskındır.
Bu da karşılıklı anlaşma ortamını yok
etmektedir.
Sözü, bilgeler bilgesi Yunus’la
taçlandıralım;
Ağu: Zehir
Dem : Etki
Kem : Fena,
değersiz
Yat : Usul, yol
yordam