BIST 10.959
DOLAR 32,20
EURO 34,98
ALTIN 2.512,35
HABER /  GÜNCEL

Alpay'dan Ersun Yanal iddası

Alpay'ın varlığını bile unutmuştuk. Şimdi Terim ile birlikte yeniden Milli takımda. Futbolcu Ersun Yanal'a çok kızgın. Tecrübeli oyuncunun bir de Yanal ile ilgili iddiası v

Abone ol

Hep büyük takımların gözdesi oldu Alpay Özalan. Elbette Millî Takım’ın da. Fatih Terim onu Danimarka maçı için aday kadroya çağırdı. Şimdi hocasının yüzünü kara çıkarmamak için çaba sarf ediyor. Uzun süren suskunluğunu Aksiyon için bozan Alpay, Ersun Yanal’ın kendisini Millî Takım’a çağırmamasını ise şöyle yorumluyor: O emir aldı, beni Millî Takım’a çağırmadı.

Bir zamanlar Ümit Millî Futbol Takımı’nın değişmez oyuncusuydu. Sonra da büyük kulüplerin, tabii ki A Millî Futbol Takımı’nın. Alpay Özalan’dan bahsediyoruz. Soma Linyit Spor’da başlayan futbol kariyeri, 1992’de Altay’a geçtikten sonra birden parlamaya başladı. O sezon sergilediği futbolla Ümit Millî Takım Teknik Direktörü Fatih Terim’in gözüne girdi ve Ümit Millî Takım’ın değişmez oyuncusu oldu. 1993-1994 sezonunda Beşiktaş’a transfer olduğunda henüz 20 yaşındaydı. 1999’a kadar formasını giydiği bu takımda, Türkiye Kupası, lig şampiyonluğu, Cumhurbaşkanlığı Kupası şampiyonlukları yaşadı. 1999’da yönetimle anlaşamadı ve rekor transfer ücretiyle Siirt Jetpa Spor’a geçti. Ardından da Fenerbahçe’de kiralık olarak oynadı. Başarılı futbolunu burada da sürdürdü. Sonra yurtdışı macerası başladı. Sırasıyla İngiltere’nin Aston Villa, Güney Kore’nin Incheon United, Japonya’nın Urawa Reds takımlarında oynadıktan sonra şimdi Almanya’nın Köln takımının formasını giyiyor. Alpay, yaşadıklarını Aksiyon’a anlattı.

-Uzun zamandır Türk kamuoyundan uzaktın. Eski Alpay ile bugünkü Alpay arasında bir kıyaslama yapar mısın?

Şüphesiz 3-4 sene önceki hâlimle bugünkü arasında çok fark var. Geçmişte hatalar yaptım. Ama hiç değişmeyen bir huyum var: Futbol aşkı. Bu bende hiç bitmiyor. Köln, beni alırken çok araştırma yaptı. Daum’a, Japonya’daki hocama sordular. Şu anda hazırlık dönemi geçirmedim. İki hafta evvel idmanlara başladım. Özel kondisyon programı verdiler. Yükleme yapınca sağ ayağımda problem çıktı. Ameliyat oldum. Ayakkabıdan dolayı iltihap topladı. Şimdi onu aldık.

-Fatih Terim yeniden Millî Takım’a çağırdı seni. Ne düşünüyorsun?

Benim her zaman gönlümde Millî Takım var. Takıma çağırıldım. O yüzden bu maçta oynamam çok önemli. Benim açımdan bir ölçme maçı olacak. Fatih Hoca yatmamdan, kalkmamdan her şeyimden haberdar. Çok iyi tanıyor beni. Güveniyor da. Bakışından ne demek istediğini anlarım. O da yürüyüşümden benim ruh halimin nasıl olduğunu bilir.

-Fatih Hoca’nın başaramadığı iş var mı?

İnanmasa şu durumdaki Millî Takımı kabul etmezdi. Demek ki bir bildiği var. Bizi de oraya çağırıyor. Biz de aldığı bu kararın arkasında yanlış duruma düşmesin diye terimizin son damlasına kadar sahada varımızı yoğumuzu ortaya koyacağız.

-İyi bir performans gösterebilecek misin?

Geçen yıl Japonya’ya sezon ortasında gittim. 11 puan gerideydik. 4 puan farkla şampiyon olduk. Siz belki görmüyorsunuz; ama performansım iki yıldır çok yüksek. Fatih Hoca da bunu biliyor.

-Ya Ersun Yanal?

Onun bana ve 3-4 arkadaşımıza karşı farklı tavrı oldu. Ben onu tanımazdım. Anlayamadım bana karşı davranışını. 86 kez Millî Takım’da oynadım. Fatih Terim’in Bülent’e yaptığını insan babasına yapmaz. Millî Takım’da Fatih Hoca’nın olması hem Türk milleti hem bizim için büyük şans.

-Kendini hazır hissediyor musun?

Elbette. Zaten ameliyatı beni takıma çağırır diye oldum. Bana Fatih Hoca takımda yer verecek, ben o parmağı keser oynarım. Takımda genç arkadaşlar var. Kampta onlarla tanışırım. Tecrübeliyim, onlara yardımcı olmaya çalışacağım. Hepimiz elimizden geleni yapacağız. Danimarka formda; ama bizim kazanmaktan başka şansımız yok. Ben olayım, Hakan olsun, görev aldığımızda yüzde 100 değil, yüzde 200 performans göstermek zorundayız. Hocanın bize olan güvenini boşa çıkarmamız lâzım.

-Özlem var mı?

Olmaz mı? En büyük artım o zaten. Fizikî olarak belki çok hazır değilim; ama o eksikliği bu özlem gideriyor. En son İngiltere maçında oynadım. Letonya maçlarında grip olmuştum. Ondan sonra hiç oynamadım.

-Çağrılmaman?

En çok üzüldüğüm olay Kore’ye çağrılmamamdı. Çok kırıldım. Millî Takım Kore’ye geliyor, beni almıyorlar. Benim orada düştüğüm durumu düşünün. Buna çok içerledim.

-Çağırdı, vazgeçti galiba?

Bana faks geldi, “Kampa katıl.” dediler. Bir saat sonra başka bir faks geldi. “O faksın geçerliliği yok.” dendi. Dedim ya çok karışık olaylar var perde arkasında. Adım gibi biliyorum, fakat onları şu an söylemek bana zarar verir.

-Perde arkası var yani?

Var elbette. Ben niye çağırılmadım ki? 86 kez oynadım. İkisini, üçünü geç, hayatımdaki en iyi maçları Millî Takım’da oynadım. Hoca beni Millî Takım’a niye almadığını açıklamıyor. Nasıl normal düşüneyim bu durumda? Çok karışık bir olay.

-Korkuyor musun sebebini açıklamaya?

Korkmuyorum, yine sansasyon olacak. Haberler yayımlanacak. Psikolojim dağılacak. Onun için söylemiyorum. Kim ne yapabilir Allah aşkına? Ben şunu söylüyorum: O emir aldı, beni Millî Takım’a çağırmadı. Ama geçti.

-Ersun Hoca’ya üzüldün mü?

Niye üzüleyim? Bana sistemime uymuyorsun diyebilirdi. Saygı duyardım.

-Medya ile aran kötü mü?

Medyada çoğu kişiyle aram iyi değil. Başta çok malzeme verdim. Şimdi kendime gelip malzeme vermeyince alışmamışlar hayır dememe. Onun için aramız açıldı basınla. Ben bir şey beklemiyorum medyadan. Beckham olayında da basına kızıyorum. İlk bizim basın bana saldırdı. Sonra İngilizler devam ettirdi. Bizimkiler de iş işten geçtikten sonra “Evladımız” demeye başladı.

-Seni suçlu gördüler?

Benim en iyi maçımdı. Öyle motive olmuştum ki, onların penaltı kazanması beni yıktı. Beckham da iyi atan bir oyuncuydu, kaçıracağı aklıma gelmezdi. Kaçırınca gittim, hırsıma yenik düştüm. Fakat, ondan sonra kendisiyle sorunum olmadı. Laf etmemden başka bir şey olmadı.

-Ne dedin?

Boş ver. Sonra hakem Collina bizi uyardı.

-O maçtan önce Sergen’le sorun oldu mu?

Hayır, olmadı. Ben kendi işime bakarım. Rakibin santrforuyla yatar kalkarım.

-Beckham olayında İngiliz basını çok tepki gösterdi?

Niye göstermesin ki? Bana kendi ülkem tepki gösteriyor.

-Avrupalı futbolcular nasıl bakıyor Türkiye’ye?

Bence çoğunun gözü bizde. Para var, sevgi ve ilgi de. Üstelik omuzlara da alınıyorlar.

-Ama senin yok?

Benim gözüm yok, dönmem de... Kicker benimle röportaj istedi. Şu an zamanım yok dedim. Adam kartını verdi. Ne zaman müsait olursan ara dedi. Ben şimdi o adamı nasıl aramayayım. Türkiye’de çok iyi basın mensupları da var ama ne yapayım.

-Basını mahkemeye vereceğim dedin geçenlerde?

Evet, CNN Türk’ü mahkemeye verdim. Mukavelem devam ederken Japon kulübü Urawa Reds’ten kovulduğumu, 3 ayda 3 kırmızı kart gördüğümü haber yaptılar. Ben 3 kırmızı kartı bir yılda gördüm. Sanki problemli ayrılmışım Japonya’dan. İngiltere’den, İskoçya’dan ve Almanya’dan 3 takımla anlaşmıştım. Bu takımların yetkilileri beni 6 ay izledi. Urawa ile ocakta mukavelem bitiyor. Hocaya gittim ve “Avrupa’ya gitmek istiyorum.” dedim. Beni dinlemedi bile. “Çık dışarı. Bir daha bu konuyla ilgili gelme.” dedi. Ertesi gün gittim. Sonra yine gittim. Baktım oralı olmuyor. Mitsubishi’nin başkanı patronumuzdu. Zorla randevu almayı başararak onun yanına çıktım. Ne gerekiyorsa yapacağım dedi. Ama bize bir kez daha geleceksin dediler. Hocaya zar zor kabul ettirdiler. Ben isteğimle mukaveleyi feshediyorum. İmzaları atmadan yarım saat önce Türkiye’den bir telefon geldi. Arayan kardeşim. “Abi CNN Türk alt yazı geçiyor, seni kovdular mı? diye sordu. Kim kovuyor beni? Sonra halk her şeyi yanlış öğreniyor.

-Niye böyle oluyor?

Geçinemediğim insanlar var, ondan oluyor. Bilinçli yapılıyor. Bu basından kaçmak için dünyanın öbür ucuna gittim. Ben size bir şey söyleyeyim mi? Bunu ilk defa söylüyorum. Katar’dan bir teklif geldi. 10 senede aldığım paranın hepsini bir senede veriyorlardı. Direkt Fatih Hoca’yı aradım. Katar’dan ve Avrupa’dan teklif var diye. Aramızda özel konuştuk. En son bana karar senin dedi. İnan bana Cüneyt Yalınkılıç (Türkiye’deki basın danışmanı) yanımdaydı. O, rakamların hepsini gördü. Beni 40 defa yoldan çevirdiler, kabul et diye. Millî Takım’a döneceğim dedim. Fatih Hoca “Kazandıklarını, kazanacaklarını önüne koy; ona göre karar ver.” dedi.

-Başka isteyenler de oldu mu?

Olmaz olur mu? Beni İngiltere’den de istediler. Yine ilk defa sana söylüyorum. İngiltere’de daha Emre anlaşmadan Newcastle’a imza attım. Niye gidemedim biliyor musun? Orada Avrupa Birliği’nden olmayan futbolculara iki sene Millî Takım maçlarına çağrılma şartı koyuyorlar. Ben iki sene Millî Takım’a çağrılmadığım için Newcastle’a gidemedim. Şimdi burada olmaktan mutluyum. Fakat şunu söyleyeyim. İngiltere’ye bir gün mutlaka döneceğim. Çünkü orada yarım kalan bir işim var. 35 yaşına geleceğim, yine gideceğim. Allah yeter ki sağlık versin.

-Türkiye’yi hiç düşünmüyor musun?

Şampiyon olduktan sonra şunu söyledim: Meksika’ya giderim, Türkiye’ye dönmem. Türkiye’de iki büyük kulübümüz çok ısrar etti. Ben onlara hep çok teşekkür ederim dedim. Kabul etmedim.

-Türkiye’ye tepkin mi var?

Tekrar söylüyorum. Çok hatam oldu. Tamam. Ama inanılmaz tepkiler oldu. Anneme, eşime, kardeşime küfrettiler. Ben bir daha gelmeyeceğim dedim. Çok iğrençti o günler. Kimleri üzdüysem özür dilerim. Ama yaşadıklarımdan sonra Türkiye’de top oynamak istemiyorum.

-Göztepe’de bırakmak istediğini duydum?

Sembolik bir şey. Para karşılığı değil. Ben oranın çocuğuyum. 35-36 yaşından sonra orada az bir süre oynamak isterim.

-En büyük hatan?

Hata değil de yapmamam gereken hareket diyeyim sana. Ben Beckham’a o hareketi şimdi yapmazdım. Bugünden bakınca hata olarak görüyorum.

-Niye?

Nereden bilebilirdim ülkemin Beckham’ı benden daha çok sevdiğini. Bilsem yapar mıydım? Dünya üçüncüsü olan bir takımda oynadım. Çoğu maçı seyretmedim daha sonra. Seyrederken bile hırslanıyorum. Çok üzüldüm orada olmadığıma. Gücüm vardı çünkü.

-Arayan oldu mu ayrı kaldığın günlerde?

Futbol hayatım boyunca Hakan Şükür’e saygı duyuyorum. Şu röportaja oturmadan önce yine o aradı. Onun ve Fatih Akyel’in dışında kimse aramadı. O takımdaki arkadaşlık kimsede yoktu. Fatih’le her gün konuşuruz. Hakan’la iki günde bir.

-Hakan’ın Millî Takım’a alınmamasına üzüldün mü?

Biz onun sayesinde ne maçlar aldık. Kolay mı? Tamam hepimizin emeği var; ama öyle zamanlarda öyle goller attı ki...

-Sence onun alınmama sebebi de seninkiyle aynı mı?

Bence aynı. Öyle tahmin ediyorum. Emin değilim ama...

-Emre de şikayetçiydi?

O çok konuşmadı. En iyisini de yaptı.

-Avrupa’daki en başarılı oyuncu kim?

Nihat, Emre, Ümit Davala. Bence Avrupa’da en iyi demek olmaz, oynayan iyidir. Orada herkesi oynatmazlar. Bizim gazeteler camiye gidiyorum eleştiriyor. Onlar neler yapmıyor? Dua edemiyoruz inan. Hakan için neler yazdılar. Al, ben burada gidiyorum. Diyanet’in camisi var Köln’de. Türkler de görüyor, görsün. Bana ne?

-Hayatındaki en iyi kararın?

En iyi kararım Aston Villa’ya gitmek oldu. İlk yıl 40 maçın 36’sında oynadım.

-Gittiğin her takımda hocalar seni seviyor?

Çünkü ben işimi yapıyorum. Herkesten önce idmana çıkarım. En son terk ederim. Köln’de hocam fitness salonunu kilitledi, sokmayın, yeter dedi.

-Seni en çok etkileyen hoca?

Biri Fatih Terim. Beni üçüncü ligden aldı. Millî Takım’da oynattı. Diğeri de Daum. Beni iyi bir defans oyuncusu yaptı. Bağırdı, çağırdı. Çok şey öğretti bana. Tahtada gösterirdi burada duracaksın diye. Köln’deki hocama çok iyi şeyler söyledi hakkımda. Köln’le bir artı bir mukavelem var. Bu sene mutlu olursam burada kalırım.

-Bıraktıktan sonra ne yapacaksın?

Eğer şu birikimimi küçük çocuklara vermezsem suçluluk hissederim. Çok şey gördüm. Futbol hayatım bittiği zaman Türkiye’de futbol okulu açacağım.

-Yemek sorun oluyor mu?

Burada 80 bin Türk var. Canım ne istiyorsa bir telefonla bana getiriyorlar. İki haftadır ev bakmaya vaktim yok. Millî Takım’a gidip geldikten sonra bakacağım. Danimarka maçı çok önemli. Şu an tek düşüncem Fatih Hoca’nın yüzünü kara çıkarmamak.

-Rıza Hoca başarılı olur mu?

Aston Villa’da bir ay onunla aynı evde kaldık. Bizim takımda eğitim aldı. Bir gün hocamız takımı ona çalıştırdı. Rıza Hoca kendini iyi yetiştirdi. Bence Beşiktaş’ta çok başarılı olacak.


G.KORE’YE GİTMEMİ LORANT İSTEDİ

-Lorant’la çalıştın Incheon’da?

İnanılmaz bir antrenör. Benim Güney Kore’ye gitmemi o istedi. Çok iyi antrenman bilgisi var. Güney Kore’de havasını bulamadı. “Ben gideyim.” dedim. “Valla ben de gideceğim, bildiğini yap.” dedi.

-Oradaki hava nasıldı?

Ocakta ayrılmıştım İngiltere’den. Mayısa kadar oynayayım dedim. Buna rağmen mukavelemin bitmesine 2 ay kala Japonya’dan bir takım gelip beni alıyor. Hem de 1,5 milyon dolar bonservis bedeli vererek. Normal bir şey değil. Benim forma satışlarımdan ve bonservisimden Incheon takımı çok iyi para kazandı 3 ay içinde.

-Kim aldı formaları?

Türklerden çok Japonlar. Orada bir kampanya başlattım. Satılan formaların yüzde 30 hakkı benimdi. Şöyle bir teklif sundum: Siz onu yüzde 35 yapın, satılan formalardan elde edilen parayı da lösemili çocuklara bağışlayalım dedim. Çok duygulandılar. Yüzde 40’a çıkararak bana destek oldular. 40 bin forma satıldı. Köln’de de satılan formalardan yüzde 15 alacağım. Onlara da aynı teklifi yapacağım. Benim için manevi güç oluyor. Burada 80 bin Türk var. Onlar alır, Almanlar alır.


EŞİM CANSEL’E ÇOK ŞEY BORÇLUYUM

-İnternet sitesi kurdun?

İlk Hakan kurdu, sonra ben. Şu günlerde bir Japon firması aldı sitemi. Japonca, İngilizce, Türkçe hazırlayacaklar. İlk maçıma Japonya’dan 50-60 kişi gelecek.

-Biraz orayı anlatır mısın?

7-8 senelik bir lig mazisi var. İnan bana Türkiye ile kafa kafayadır desem yeridir. Biz en az 60 bin kişiye oynuyorduk. Futbolcuları seviyorlar. Kulübün ürünlerine sahip çıkıyorlar. Statlar yeni. Ben gelirken taraftarlar ağladı. İyi futbolcular var. Bizim takımdan bir oyuncuyu Real Madrid iki sene sonrası için 12 milyon dolar aldı. Tokyo’da yaşadım. Dünyanın en güzel şehirlerinden biriydi. Evim güzeldi. İmparatorun sarayına bir kilometre mesafede oturuyordum. Çok sevdim orayı.

-Ya yemekler?

Bulunduğum her ortama uyarım. Zaten eşim de iyi yemek yapıyor. Uçağa binerken ağlayan kızları görünce 5 ay daha kalsam dedim.

-Eşin uyum sorunu yaşadı mı?

Ben Cansel’e çok şey borçluyum. Hiç şikayet etmedi. Hatta ümitsizliğe kapıldığımda çok destek oldu.

-Çocukların?

Alpi 8, Öykü 5 yaşında. Alpi’nin İngilizcesi inanılmaz. Kızım da taksiye bindiklerinde annesinden önce yolu tarif etmeye başlıyor. Onun Japoncası, Alpi’nin İngilizcesi çok iyi. Dünya kupasından sonra bonservisim elimde olsaydı hiç kimsenin hayal edemeyeceği bir takımda olurdum. Ben hep istenen adam oldum. Kupadan sonra Leeds, bonservisim için 7 milyon pound verdi ama Aston Villa beni bırakmak istemedi.

Haber: Behram Kılıç
Kaynak: