40 yaş
40 olmanın en büyük artısı büyümek. 20’li yaşların o kararsızlıkları, gel-gitleri olmuyor artık. Yoran ruh halleri, inişler çıkışlar bitiyor.
40 yaşıma bugün girdim. 40’larda 50’lerde hep söylenir, yazılır; şöyle hissediyorum, şunları şunları öğrendim diye... Ben de adet yerini bulsun istedim J
40 olmanın en büyük artısı büyümek. 20’li yaşların o kararsızlıkları, gel-gitleri olmuyor artık. Yoran ruh halleri, inişler çıkışlar bitiyor.
40 yaşımın ilk gününde ne istediğimi çok net biliyorum artık. Daha da önemlisi neleri istemediğimi de biliyorum.
20’lerde, 30’larda kurulan
hayallerin gerçeğe dönüşebildiğini de gördüm. Kimi hayal diyor,
kimi hedef. Ne dendiği umrumda değil. Ancak gerçekleşebiilyor. Bu
yüzden hayal kurarken dikkat ediyorum
artık J
Mutlu olmak için başkalarının
bir şeyler yapmasına gerek yok, bunu da öğrendim. Kimse beni mutlu
edemez, kimse beni üzemez. Ben izin vermediğim sürece... Her şeyi
kendimin yaptığının farkındayım.
Neden bunlar başıma geliyor, neden beni buluyor dönemleri de bitti. Bu başıma gelenden ne öğrenmem gerekiyor dönemi içersindeyim. Bu durum 50’ime gelince nasıl bir hal alacak merakla bekliyorum.
Sözlerin gücünün farkındayım artık. Direkt hedefe kitlendiklerini biliyorum.
Göz temasının ne kadar önemli olduğunun da. Konuşurken göz teması kurmayanlardan uzaklaşma eğilimindeyim...
Ön yargı kötü, bunu hepimiz biliyoruz. Ancak 40’aıma geldiğimde ön yargı sadece kötü değil, berbat. Bunu iliklerime kadar biliyorum.
Yanlış anlaşılmaktan korkmuyorum. Hatta umrumda değil. Bu, bana inanılmaz bir özgürlük duygusu veriyor.
Kendim olmanın keyfini sürüyorum. Sürdükçe de kendimdeki potansiyelle karşılaşıyorum.
Bilgilenmenin en büyük tatminlerden biri olduğunu keşfettim. Herşey tükenebiliyor. Tüketemediğimiz tek şey bilgi.
Kendimi dövmeyi bıraktım. Olduysa oldu. Bırak artık kendini dövmeyi dedim. Bununla beraber öz takdiri öğrendim. Kendimi takdir etmenin ayıp bir şey olmadığını, çok doğal bir durum olduğunu öğrendim.
Herşeyi yüklenmeyi de bıraktım. Bütün Dünya’yı sırtımda taşımanın anlamsızlığını... Yüklerimi hafiflettim.
Kimseye ihtiyacım yokmuş gibi dursam da, en az herkes kadar benim de bir omuza yaslanmaya ihtiyacım olduğunu önce kendime itiraf ettim.
Eğlence yaratmanın beni yeniden doğmuş gibi şarj ettiğini gördüm. Herkes eğlenirken arada kaynamak kolay. Ancak kimse eğlenemiyorken, eğlence yaratabiliyorsan oldun demektir.
Sağlıklı olmanın ne demek
olduğunu içimde hissettim Bunu tecrübe etmek iyi. Ancak nereye
kadar iyi, bir tek buna karar veremedim.
Hiçbir şeyi kişiselleştirmiyorum. Bana bunu nasıl yaptı dönemi bitti. Bana bişey yaptığı falan yok. O, öyle...
Aradığım, ancak piyasadan kalkmış olduğunu öğrendiğim kitabı bulmanın beni ne kadar mutlu ettiğini öğrendim. Çok alışılmış bir cümle belki ama; mutluluk uzağımda değil, hemen yanı başımda.
Öfke ve kızgınlıklarımla
yüzleştim. Onların üstüne gittim. Bir de baktım ki, ne öfke
kalmış kızgınlık. Kuş gibiyim.
Hayatımdaki herkes, benim
hayat sahnemde bana deneyim yaşatmak ve öğretmek için bir takım
roller üstlenmişler. Bunu da öğrendim. Hepsi de
rolünü başarıyla oynayan aktörler.
Vermeyi sevenlerdenim ben.
Vererek mutlu oluyorum. Almak zor gelirdi. Ancak vermek ne kadar
doğal ve normal ise almak da öyleymiş. Alıp vermenin sihrini
keşfettim. Bununla beraber müsade etmeyi de...
Kaderin ne olup ne
olmadığını öğrendim. Müthiş keyifli.
Dahası Allah’ın korkulan değil sevilen olduğunu deneyimledim.
Korkmaktansa yakın olmanın ( kendime göre), keyfini çıkarıyorum.
Daha çok baş başa kalma arzum var. Aramıza kimsenin giremeyeceğini
de biliyorum. Zaten biliyordum. Ancak teori ile uygulama farklı
şeyler...
Allah’tan istediğim herşeyin
olmuş olduğunu gördüm. Olmayanları ise henüz istememişim.
Kendi kendime istemişim ama O’ndan değil. Bunu nasıl olurda bu
kadar geç fark ettiğime şaşırdım.
40’ıma girmeden 1 yıl
önce, hayatımı değiştiren, iki cümlelik bir kontratın altına
imzamı attım. Aslında özümde var olan bir durumdu. Ancak
zamanla ve yaşadıklarımla kaybettiğim... Onu yeniden hatırlamış
olmayı da kutluyorum bugün.
Kontratımı merak edenlere: Ben değerliyim.