BIST 9.998
DOLAR 32,37
EURO 34,88
ALTIN 2.400,91

30 Ağustos 2006

Bugün 30 Ağustos 2006..

Nasıl bir kutsal olayın yıldönümünü idrak ettiğimizin farkında mıyız!??

Ya da bize kalan kutsal mirasın hoyrat mirasyedileri olarak ,içine gönüllü olarak sürüklendiğimiz bir kuşatmanın etkisi ile “dün dündür bugünün  global egemenlerinden çöplenmeye bakalım” düsturu peşinde “emaneti”  gözden çıkarmış olan büyüklerimizin izinden yürümeyi mi tercih etmiş durumdayız?!!

Seksen dört yıl önce  bugün;

Batının emperyal ceberrutları Anadolu’yu silahla işgal edemeyeceklerini anlamışlar ve geri çekilmişlerdi..
Bu gün anlaşılıyor ki;bu ”geri çekiliş” daha sonra yumurtadan çıkarak,asla tükenmeyen emelleri gerçekleştirecek bir larva hareketi imiş..

Ve o zaman o “Zafer” tüm mazlum milletler için örnekti..Özellikle de Müslüman alemi için büyük bir umud kapısı idi..

O zaman 30 Ağustos 1922 idi..

Bugün 30 Ağustos 2006...

En sonundan başlarsak;

Özellikle Müslüman mazlumlara örnek bir öncülüğün yıldönümünde bugün ,Batı’lı istilacı emperyalistler,bir başka deyişle çağımızın Haçlı kuvvetleri, Müslüman ülkeleri hedef alan,müslüman mazlumları esarete zorlayan saldırıların son rötüşlarını yaparken Ankara’nın muhterem zevatının işbirliğine güveniyorlar..

Mazlumlara örnek olan bir zaferin sonucu kurulan bu devlet,zalimin çıkarları doğrultusunda mazluma karşı ittifakın içerisine itiliyor. Ve o Ankara zevatı üstülik müslüman kimliklerini hep ön planda tutan kişilerden oluşurken,bir Haçlı seferberliğinde,Haçlı ittifakının içinde görünmekten çekinmiyorlar..

2006 30 Ağustosu..

İçinde bulunduğumuz vaziyetin imkan ve şeraiti oldukça namusaittir..

Müsebbibleri de Mustafa Kemal Paşa’dan sonra ülkenin tepesine çöreklenen siyaset-ticaret erbapları mandacılardır..

Asla hatırlamak istemedikleri 30 Ağustos 1922 ‘yi izninizle bizler Büyük Şair Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı’ndan bir parça alarak hatırlayalım..

“Ateşi ve ihaneti gördük. 
Ve kanlı bankerler pazarında 
memleketi Alaman'a satanlar, 
yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar 
düştüler can kaygusuna 
ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından 
karanlığa karışarak basıp gittiler. 
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet, 
en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat, 
dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat, 
iki kat soyulmamak için. 
Ateşi ve ihaneti gördük. 
Murat nehri, Canik dağları ve Fırat, 
Yeşilırmak, Kızılırmak, 
Gültepe, Tilbeşar Ovası, 
gördü uzun dişli İngiliz'i. 
Ve Aksu'yla Köpsu, 
Karagöl'le Söğüt Gölü 
ve gümüş basamaklı türbesinde yatan 
büyük, âşık ölü, 
şapkası horoz tüylü İtalyan'ı gördü. 
Ve Çukurova, 
kıyasıya düzlük, 
uçurumlar, yamaçlar, dağlar kıyasıya 
ve Seyhan ve Ceyhan 
ve kara gözlü Yürük kızı, 

gördü mavi üniformalı Fransız'ı. 
Ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte. 
Eşraf ve âyân ve mütehayyizânın çoğu 
ve ağalar : 
Bağdasar Ağa'dan 
Kellesi Büyük Mehmet Ağa'ya kadar, 
düşmanla birlik oldular. 
Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp, 
gelinlerin ırzına geçip, 
çocukları öldürüp 
ve istiklâli yakıp yıktıkça düşman, 
dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan 
ve çığ gibi çoğaldı çeteler 
ve köylülerden paşalar görüldü, 
kara donlu köylülerden. 
Ve bizim tarafa geçenler oldu 
Tunuslu ve Hindli kölelerden. 
Ve Türkistanlı Hacı Ahmet, 
kısık gözleri, 
seyrek sakalı, 
hafif makinalı tüfeğiyle 
dağlarda bir başına dolaştı. 
Ve sabahleyin ve öğle sıcağında ve akşamüstü 
ve ayışığında ve yıldız alacasında geceleyin, 
ne zaman sıkışsa bizimkiler, 
peyda oluverdi, yerden biter gibi o 
ve ateş etti 
ve düşmanı dağıttı 
ve kayboldu dağlarda yine. 

Ateşi ve ihaneti gördük. 
Dayandık, 
dayandık her yanda, 
dayandık İzmir'de, Aydın'da, 
Adana'da dayandık, 
dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te. 

ateşler yanıyordu. 
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki 
şayak kalpaklı adam 
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden 
güzel, rahat günlere inanıyordu 
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, 
birdenbire beş adım sağında onu gördü. 
Paşalar onun arkasındaydılar. 
O, saatı sordu. 
Paşalar : «Üç,» dediler. 
Sarışın bir kurda benziyordu. 
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. 
Yürüdü uçurumun başına kadar, 
eğildi, durdu. 
Bıraksalar 
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak 
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak 
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı. “

Büyük Şair Nazım Hikmet Kurtuluş Savaşı öncesi ve içindeki günleri anlatırkan “Ateşi ve ihaneti gördük” diyerek ihanetin alçaklarını anlatıyor..

200o 30 Ağustosu itibari ile diyorum ki;

“Ateşin ve ihanetin gene içerisindeyiz”

Şairin bu destanı ,seksendört yıl sonra Türk milletini yeniden ^= Ağustos 1922’ye davet edecek unsurlar taşıyor..Ateşi görmek için bir minik örnek vereyim..

AB ve ABD tezgahıyla Kıbrıs’ı Türkiye’den koparmak için uygulamaya konan Annan Planı karşısında...

’Hiç böyle çelişkiye düşmemiştim. Evet de, hayır da demem’ diyebilen tepe kimliklere sahiptik!..

Ve bu kimlik ,Mustafa Kemal Paşa’nın adı üstüne yemin ederek göreve başlamış bir kurumu mensubuydu..

30 Ağustosları başımız dik anacağımız günlere kavuşma dileği ile..