30 Ağustos 2006
Bugün 30 Ağustos 2006..
Nasıl bir kutsal olayın yıldönümünü idrak
ettiğimizin farkında mıyız!??
Ya da bize kalan kutsal mirasın hoyrat
mirasyedileri olarak ,içine gönüllü olarak sürüklendiğimiz bir
kuşatmanın etkisi ile dün dündür bugünün global egemenlerinden çöplenmeye
bakalım düsturu peşinde emaneti gözden çıkarmış olan büyüklerimizin
izinden yürümeyi mi tercih etmiş durumdayız?!!
Seksen dört yıl önce bugün;
Batının emperyal ceberrutları Anadoluyu
silahla işgal edemeyeceklerini anlamışlar ve geri
çekilmişlerdi..
Bu gün anlaşılıyor ki;bu geri çekiliş daha sonra
yumurtadan çıkarak,asla tükenmeyen emelleri gerçekleştirecek bir
larva hareketi imiş..
Ve o zaman o Zafer tüm mazlum milletler için örnekti..Özellikle de Müslüman alemi için büyük bir umud kapısı idi..
O zaman 30 Ağustos 1922 idi..
Bugün 30 Ağustos 2006...
En sonundan başlarsak;
Özellikle Müslüman mazlumlara örnek bir öncülüğün yıldönümünde bugün ,Batılı istilacı emperyalistler,bir başka deyişle çağımızın Haçlı kuvvetleri, Müslüman ülkeleri hedef alan,müslüman mazlumları esarete zorlayan saldırıların son rötüşlarını yaparken Ankaranın muhterem zevatının işbirliğine güveniyorlar..
Mazlumlara örnek olan bir zaferin sonucu kurulan bu devlet,zalimin çıkarları doğrultusunda mazluma karşı ittifakın içerisine itiliyor. Ve o Ankara zevatı üstülik müslüman kimliklerini hep ön planda tutan kişilerden oluşurken,bir Haçlı seferberliğinde,Haçlı ittifakının içinde görünmekten çekinmiyorlar..
2006 30 Ağustosu..
İçinde bulunduğumuz vaziyetin imkan ve şeraiti oldukça namusaittir..
Müsebbibleri de Mustafa Kemal Paşadan sonra ülkenin tepesine çöreklenen siyaset-ticaret erbapları mandacılardır..
Asla hatırlamak istemedikleri 30 Ağustos 1922 yi izninizle bizler Büyük Şair Nazım Hikmetin Kurtuluş Savaşı Destanından bir parça alarak hatırlayalım..
Ateşi ve ihaneti gördük.
Ve kanlı bankerler pazarında
memleketi Alaman'a satanlar,
yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar
düştüler can kaygusuna
ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından
karanlığa karışarak basıp gittiler.
Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet,
en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat,
dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat,
iki kat soyulmamak için.
Ateşi ve ihaneti gördük.
Murat nehri, Canik dağları ve Fırat,
Yeşilırmak, Kızılırmak,
Gültepe, Tilbeşar Ovası,
gördü uzun dişli İngiliz'i.
Ve Aksu'yla Köpsu,
Karagöl'le Söğüt Gölü
ve gümüş basamaklı türbesinde yatan
büyük, âşık ölü,
şapkası horoz tüylü İtalyan'ı gördü.
Ve Çukurova,
kıyasıya düzlük,
uçurumlar, yamaçlar, dağlar kıyasıya
ve Seyhan ve Ceyhan
ve kara gözlü Yürük kızı,
gördü mavi üniformalı Fransız'ı.
Ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte.
Eşraf ve âyân ve mütehayyizânın çoğu
ve ağalar :
Bağdasar Ağa'dan
Kellesi Büyük Mehmet Ağa'ya kadar,
düşmanla birlik oldular.
Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp,
gelinlerin ırzına geçip,
çocukları öldürüp
ve istiklâli yakıp yıktıkça düşman,
dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan
ve çığ gibi çoğaldı çeteler
ve köylülerden paşalar görüldü,
kara donlu köylülerden.
Ve bizim tarafa geçenler oldu
Tunuslu ve Hindli kölelerden.
Ve Türkistanlı Hacı Ahmet,
kısık gözleri,
seyrek sakalı,
hafif makinalı tüfeğiyle
dağlarda bir başına dolaştı.
Ve sabahleyin ve öğle sıcağında ve akşamüstü
ve ayışığında ve yıldız alacasında geceleyin,
ne zaman sıkışsa bizimkiler,
peyda oluverdi, yerden biter gibi o
ve ateş etti
ve düşmanı dağıttı
ve kayboldu dağlarda yine.
Ateşi ve ihaneti gördük.
Dayandık,
dayandık her yanda,
dayandık İzmir'de, Aydın'da,
Adana'da dayandık,
dayandık, Urfa'da, Maraş'ta, Antep'te.
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : «Üç,» dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı.
Büyük Şair Nazım Hikmet Kurtuluş Savaşı öncesi ve içindeki günleri anlatırkan Ateşi ve ihaneti gördük diyerek ihanetin alçaklarını anlatıyor..
200o 30 Ağustosu itibari ile diyorum ki;
Ateşin ve ihanetin gene içerisindeyiz
Şairin bu destanı ,seksendört yıl sonra Türk milletini yeniden ^= Ağustos 1922ye davet edecek unsurlar taşıyor..Ateşi görmek için bir minik örnek vereyim..
AB ve ABD tezgahıyla Kıbrısı Türkiyeden koparmak için uygulamaya konan Annan Planı karşısında...
Hiç böyle çelişkiye düşmemiştim. Evet de, hayır da demem diyebilen tepe kimliklere sahiptik!..
Ve bu kimlik ,Mustafa Kemal Paşanın adı üstüne yemin ederek göreve başlamış bir kurumu mensubuydu..
30 Ağustosları başımız dik anacağımız günlere kavuşma dileği ile..