BIST 9.577
DOLAR 32,45
EURO 34,50
ALTIN 2.474,05

'Yetmez ama evet'çilerden ilk tarihi yanılgı itirafı

Durmadan “Geçmişle Hesaplaşma’dan bahseden, hayatı fikri arkeolojik kazılarla geçen ve bu kazılarda, ruhundaki iflah olmaz kan davası duygusunu her an yaşatacak, canlı tutacak toprakaltı bahaneleri  bulan insanlar bana göre değildir.

Ben de Kılıçdaroğlu gibi “Barıştırıcı, yapıcı, yapıştırıcı” helalleşmelerden yanayım. 

O nedenle böyle bir yazıyı yazdığım için hem mutluyum hem de isteksizim. 

Çünkü her gün bu liberal aydınlara tehditvari ifadelerle parmaklarını sallayanlardan değilim. 

Yine de yazıyorum çünkü, hiç sevmediğim “Ama” kelimesi ile izah edebileceğim bir gerekçem var.

Bizim neslimiz tek tek giderken geriye ne bırakacak
Konda Araştırma şirketinin kurucusu Tarhan Erdem’i kaybettik. Benim de uzun yıllardır tanıdığım, aynı CHP çatısı altında birlikte çalıştığımız, dürüst bir Türk aydıydı.

Arkasından yazılan en güzel yazılardan birini Murat Belge yazdı.

Yazı, son 40 yılda Türkiye’nin düşünce ve siyasi hayatına damgasını vurmuş bir neslin, yani bizim neslimizin içinde bulunduğu duygusal durumu çok güzel anlatan şu cümleyle  başlıyor:

“Ölümün mevsimi yok ama insan belirli bir yaşa gelince, bu olayın ‘bekleme odası’na gelmiş, girmiş oluyor…

Sophie’nin Seçimi filmindeki “I think we are dying Sophie” (Sophie galiba bizler  ölüyoruz) cümlesiyle özetlenebilecek bir ruh halini anlatıyordu.

Tek tek gidiyoruz artık.

Bu işin duygusal yanı.

Ancak yazıda bu duygusallığın çok ötesine geçen çok önemli bir rasyonel bölüm var. Amacım onu konuşmak.

12 Eylül'e karşı anayasa taslağı hazırlanırken ortaya çıkan şüphe
Murat Belge, Tarhan Erdem’i  Ecevit hükümetlerinden birinde bakanlık yaparken tanımış. Sonra 12 Eylülm Anayasasına karşı bir Anayasa taslağı hazırlanırken biraraya gelmişler. 

Gerisini onu yazısından aktarıyorum:

“Sonraki yıllarda çeşitli olaylar, gelişmeler Tarhan Bey'le görece daha sık karşılaşmamıza, görüşmemize vesile oldu. Bir aralık ikimiz de bir anayasa projesinin içindeydik: ana fikri, 12 Eylül anayasasının Türkiye için bir felaket olduğu ve mutlaka değişmesi gerektiği idi. Ama onun yerine geçecek anayasanın harcında toplumun bulunması gereğini vurguluyorduk. Bu demokratik anayasanın nasıl bir anayasa olması gerektiği konusunda bütün toplumu tartışmaya davet eden bir kampanya düşünmüştük. Neredeyse her hafta toplanıyor, tartışıyorduk.”

Asıl konu bu satırlardan sonra başlıyor:

Murat Belge'nin parantez içinde yazdığı o cümle
“Tarhan Bey Halk Partili bir aile ve bir geçmişten geliyordu. Ama herhangi bir konuda olmadığı gibi bu konuda da "fanatik" denecek bir tavrı yoktu. Atatürkçü ideolojinin "din"le bağlantılı her türlü yaklaşıma şüpheyle bakması onun da belirli ölçüde paylaştığı bir tavırdı…”

Bu sözlerin anlamı açık:

Belge, Tarhan Erdem’in laiklik konusunda çoğu CHP’li gibi kararlı bir tutum içinde olduğunu, muhafazakar kesimlerin bu konuda atacağı her adıma şüpheyle baktığını belirtiyor.

Bu yazıda anlatmak istediğim konu, işte tam bu satırlardan sonra açılan bir parantez içinde yazılan tek cümle ile ifade ediliyor.

Murat Belge’nin parantez içinde yazdığı o tek cümle aynen şöyle:

“Tayyip Erdoğan'ın bu konuda gösterdiği performans bunun pekala yerinde bir şüphe olduğunu kanıtladı…”

Bir liberal aydından böyle bir cümleyi ilk defa okuyorum
Bu cümleyi, yakın dönem Türk siyasi tarihine “Liberal” olarak geçen aydınlardan birinden ilk defa okuyorum.

Bu aydınların çoğu 12 Eylül 2010 Referandumunda “Evet” oyu kullandığını açıklayan kişilerdi. Siyasi tarihimize “Yetmez ama evet” hareketi olarak geçti isimlerdi bunlar.

Bana göre Murat Belge’nin bu sözleri, tarihi bir itiraf anlamına geliyor.

Ama hemen belirteyim. Bu sözler, Murat Belge’nin laiklik adına yapılan yasaklamaları da doğru bulduğu anlamına hiç gelmiyor. Aynı şeyleri Tarhan Erdem için de söylüyorum. Hiçbir zaman yasakçı zihniyetleri doğru bulmadılar.

Yine de CHP’lilerin laiklik konusundaki bazı endişelerinin hiç te temelsiz olmadığını gösteren bir itiraf bu.

Hayat ettiğimiz ülke bu değildiyse neydi
2010 referandumun ardından 12 yıl geçti. Dün Google’a girip, o dönem “Yetmez ama evet” diyenlerin listesine baktım. O kadar çok tanıdık isim var ki…

Ama bugün çoğu artık yazacak bir yer bulamıyor. Bir bölümü yurtdışında. Hemen hepsi çok açık bir hüsran yaşıyor.

Hemen hepsi Çetin Altan’ın ölümünden önce söylediği şu cümleyi onun vasiyeti gibi saklıyorlar:

“Hayal ettiğimiz ülke bu değildi…”

Tabii artık şu soruyu sorma zamanı geldi:

Hayal ettiğimiz ülke bu değildiyse neydi?

Şüphelerimizde haklıydık ama o şüpheleri gidermenin yolu da başörtüsünü yasaklamak, gibi baskıcı yöntemler değildi.

Sanki hepimiz geçmişten gerekli dersleri çıkarıyoruz gibi...

Aradan geçen 20 yıl bize öğretti: Laiklik gerçekten çok önemli
Aradan geçen 20 yıl bize şunu çok iyi öğretti:

Laiklik gerçekten çok önemli. 

Ve laikliği en iyi ve en güçlü savunmanın yolu onu yasakçı zihniyetin esaretinden kurtarıp 21’inci Yüzyıla yakışır bir duyguyla savunmak.

Hepimiz bir de rahmetli Turgut Özal’ın şu cümlelerinin ne anlama geldiğini çok acı tecrübelerimiz ve başımıza gelenlerle  öğrendik:

“Bir ülkede refahın, çağdaşlığın, barışın yolu üç hürriyetten geçiyor:  Düşünce ve ifade hürriyeti, inanç hürriyeti ve girişim hürriyeti…”

Yani gerçek bir demokrasi ile…

Umarım AKP de 20 yıldaki vahim hataları görür
Son 20 yılda bu üç hürriyet de öylesine darbeler aldı ki…

O nedenle bu cesareti gösteren ilk “Yetmez ama evetçi” olduğu için Murat Belge’yi kutluyorum.

Umarım AKP de artık şu 20 yılda yaptığı vahim hataları itiraf edebilecek bir cesarete sahip olur.

Umarım Erciyes Üniversitesi kampüsünden, İlahiyat Fakültelerinin mezuniyet törenlerinden gelen sesler onlara da bir şey diyordur…

Çünkü muhafazakar ailelerin çocuklarından da aynı sesler geliyor artık…