Zerdüştlük ve terörle mücadele...

Seçimlerden hemen önceydi. Başbakan Diyarbakır'da miting yaptı, söylemi ağırlıklı olarak dini motiflerle yüklüydü.

Yavuz Oğhan yavuz@internethaber.com

Seçimlerden hemen önceydi.
Başbakan Diyarbakır'da miting yaptı, söylemi ağırlıklı olarak dini motiflerle yüklüydü. BDP'yi Müslümanlık üzerinden vurdu, PKK'ya "Zerdüşt" dedi.

Seçimler bitti, PKK yeniden silaha sarıldı ve BDP türban konusunda AKP'ye pek de yenilir yutulur olmayan bir rest çekti.
Sırrı Süreyya Önder, Mecliste pantolon yasağını kaldıran içtüzük düzenlemesi konuşulurken bir önerge ile kadın milletvekillerinin türban takmasının önündeki engeli kaldırmak istedi.
Gerekçe her alanda özgürlük olarak açıklandı.

Ak Parti düzenlemeyi komisyona çekerek yanıt verdi bu manevraya.
Ama gerilen ortamda BDP'nin girişimi Başbakan'ı kızdırdı.
Kızılcahamam'da "Senin böyle bir derdin yok ki, dini Zerdüştlük olanın başörtüyle ne işi olabilir ki" dedi çıktı işin içinden...

Başbakan BDP'lilere Zerdüşt derken Güneydoğu'da BDP'ye oy verenlere , siz Müslümanlara değil Zerdüşt'lere oy verdiniz mesajını iletti, ama seçimlerden önce de vermişti bu mesajı ve sonuç ortada.

Erdoğan'ın sözlerinin taşıdığı bir diğer mesaj ise içinde çok daha fazla çelişki taşıyor. Çünkü Başbakan "Müslümanların sorunlarından sadece Müslümanlar anlar" da demiş oldu aynı zamanda.

Ciddi anlamda sorunlu bir mesaj. Çünkü BDP'yi "din üzerinden siyaset yapmakla eleştirmek başka, BDP'lileri "Zerdüşt" olmakla suçlamak başka"

Kaldı ki, "herkesin dini, diyaneti, inancı kendisine" dediğimiz bir dünyada yaşıyor, yaşamaya çalışıyoruz.
Bu durumda, diyelim ki önergeyi veren Sırrı Süreyya Önder'in inancı Zerdüşt'lük.
Ne değişir?
Aynı Sırrı Süreyya Önder o önergeyi Müslüman'ların özgürlük alanlarını genişletmek için vermiş olamaz mı?

Amaç BDP'nin ya da PKK'nın dini inancı farklı ya da BDP ya da PKK dinsiz imajını mı yerleştirmek, terörle mücadeleyi böyle mi yapmak, yoksa PKK'nın hedeflerine ulaşmak için kullandığı yolun yanlışlığına mı dikkat çekmek?

Nereden bakılırsa bakılsın sorunlu bir söylem benimsemiş görünüyor başbakan.
Hem kimin neye inandığını sorgulayarak, hem de inançlar arasındaki farklılıkların, özgürlük talebinde rol oynayacağını kabul ederek.

Bu durumda biz kimin neye inandığı ile mi ilgileneceğiz yoksa ne olursa olsun evrensel haklar ve sonuna kadar demokrasi mi diyeceğiz.
Ne diyeceğimiz belli de, bu söylemle zor...