'Zenci' Hakan'dan Bulaç'a cevap
Abone olİslamcı yazar Ali Bulaç Ahmet Hakan'ı beyazlaştırılmış zenci olarak görmüştü. Bulaç'ın 'Beyaz efendileri'ne hizmet ettiğini savunduğu Hakan'dan cevap geldi.
Zaman yazarı Ali Bulaç bir internet sitesinde belden
aşağı vurmak yazısıyla Hürriyet yazarı Hakan'ı beyazlara
yaranmakla suçladı. Hakan bu suçlamalara Sıktı artık şu
’zenci-beyaz’ metaforu ile cevap verdi.
Yazı: Ahmet Hakan
Kaynak: www.hurriyet.com.tr
-İSLAMCI teorisyenimiz Ali Bulaç Beyefendi diyor ki:
Güya ben aslen bir zenciymişim.
Gün gelmiş, bir punduna getirip, beyazların
malikánesine kapağı atmışım.
Ve şimdi o malikánede ’beyaz efendilerim’e hizmet ediyormuşum.
Beyazların gözüne girmek için, beni var eden tefekkür mirasına
yabancılaşıyor ve geldiğim yerdekilere bindiriyormuşum.
Böyle yaparak ’beyaz efendiler’imin arasında kendime bir yer
edindiğimi filan zannediyormuşum.
Beyazların gözüne girmek için durmadan derimi parlatıyor ve "Siyah
Türkler"i ötekileştiriyormuşum.
Oysa çabam nafileymiş.
Ben ne yaparsam yapayım ’bir zenci’ olarak dünyaya gelmişim ve asla
ve kata beyazların yöresinde nasibim yokmuş.
* * *
İslamcısından laiklik savunucuna, Erbakan’a gönül vereninden
Mao’nun yolundan gidenine, CHP milletvekilinden aşırı
milliyetçisine, danışmanından kifayetsiz muhterisine, haset
edeninden magazin dünyasının zevzeğine kadar...
Yani daha açık bir ifadeyle:
Muhterem Ali Bulaç’tan Lerzan Mutlu Hanımefendi’ye kadar...
Önüne gelenin "Ahmet Hakan mı? Bırakın şu beyaz olmak özentisi
içinde çırpınan zenciyi" tarzında laf sokmalarından artık sıkılmış
durumdayım.
Hakkında en küçük bir eleştiri yazdığımız kişi, eleştirdiğimiz
mevzuda bir yanıt geliştirmek yerine, hemen en kolay yola sapıyor
ve "Kunta Kinte" edebiyatının acayip elektrik yaratan şablonuna
sarılıveriyor.
O halde buradan bir genel açıklama yapmanın vakti gelmiş
demektir.
Arkadaşlar!
Bendeniz önceleri Hacı Baba lokantalarını mesken edinmişken, Medya
Towers’a kapağı atınca, "Ulan artık benim Hacı Baba Lokantası’nda
ne işim var? Bundan sonra bana Nişantaşı kafeleri yakışır" diyen
bir adam değilim.
Tarz-ı hayattan life style’a bir sıçrama filan yapmadım!
Arada sırada "sınıf atlama özentisi içinde bir adam" tribine
girmişliğim vardır ama bu baştan sona kolpadır...
Yani öyle olabileceğini düşünenlerle biraz kafamızı bulalım dedik,
hepsi budur...
* * *
Şimdi gelelim şu elektrikli "zenci-beyaz" metaforunun son
kullanıcısı Ali Bulaç’a.
Ben ona diyorum ki:
Yahu Ali Bulaç! Sen en önemli siyasal eleştirini neden gül gibi
köşen dururken adı sanı duyulmamış internet sitesinde
yayınlıyorsun?
O bana yanıt veriyor:
Beyazlaşmaya çalışan zenci!
Ben ona diyorum ki:
Senin gazeten "Hükümet baskısına açık" bir gazete mi?
O bana yanıt veriyor:
Zencisin zenci kalacaksın!
Ben ona diyorum ki:
Sen bu AKP’lilere "İslamcılıktan vazgeçtiniz" diye yükleniyorsun,
oysa "laikler" de bunlara "Takıyyeci" diyor. Çelişkiyi nasıl
açıklıyorsun?
O bana diyor ki:
Pis zenci!
Olan biten bundan ibarettir...
* * *
Eğer "zenci/beyaz" metaforu, bir "fikir namusu" arayışına denk
geliyorsa...
Önce "Medine Vesikası" teorisini ortaya atıp, sonra kopan gürültüyü
görünce "Ben entelektüel yaramazlık yapıyordum, siyasi proje
geliştirmiyordum ki" diyen Ali Bulaç’ı masaya yatırmamız gerekmez
mi?
Eğer "fikir namusu"nun peşindeysek...
28 Şubat’ta düdük çalınca...
"İslamcılık üç evreye ayrılır. Birinci ve ikinci evre bitti...
Artık hepimiz demokratız" diyerek yırtma çabası içine giren Ali
Bulaç’a bakmamız gerekmez mi?
Yani...
Bırakalım Hacı Baba lokantalarını, Nişantaşı kafelerini filan
da...
Sadede gelelim.