Zelihanın hüzünlü öyküsü
Abone olKendi olmak istemenin lüks sayıldığı bir mahalle ve bir kadının var olma savaşı
Bazen ne yapsak arayı kapatamayacakmışız gibi geliyor. Bir
yarışta olduğumuzdan, yenmek, üstün olmak istediğimizden değil; ne
zaman ayağımıza bir şey takılsa dönüp baktığımızda bunun başlıca
kaynaklarından birinin kadınlığımız olduğunu gördüğümüzden.
Evet bunlar çok konuşuldu, “kadın erkek eşittir”ler, “günümüz
çağdaş kadınları”, “kadınlar da...”lar... Çok duyduk. Haksızlar
mıydı?
Hayır, ama neden ille bir savunu yapmak, denkliğini, haklarını
ispatlamak zorunda olan biziz diye düşünmeden ede- miyor insan.
Pozitif ayrımcılık bile batıyor yeri geldi mi: Kaç yıl fazladan
kayırılsak bunca dışlanmayı, ayıplanmayı, mahrum bırakılmayı
silebileceğiz?
En eşitlikçimiz bile iş hayatına girdi mi kadınlığını iğdiş etmek
zorunda kalmıyor mu? Göz hapsinde tutulmadan çalışmayı başarabilmiş
kaç şanslı kadın var ki? Bunları söyleyebiliyoruz diye, sosyal
hayatta nihayet ‘layık olduğumuz’ yeri almaya başla- dık diye
sevinelim mi?
İlham perisinin gelişi
Nur Yazgan, ilk romanı “”ta Üsküdar sırtlarında, denizin kokusunu
duyan lakin kendisini göremeyen bir mahallede, içinden geçeni ilmek
ilmek veren bir halıcı kızı, Zeliha’yı anlatıyor. Dolunayın
yıldızları soluklaştırdığı bir gecede, efsanesini bilmediği defne
ağacının altında halı dokuyor Zeliha.
Büyüsünü yalnızlığından alan başka bir kahramanı var onun, günün
birinde sahile inip Kız Kulesi’ni yakından görebilmeyi hayal
ediyor. Üsküdar sırtlarıyla sahil arasındaki 15 dakikalık mesafeyi
bir çırpıda aşar gibi gidip geliyor elleri ilmeklerin üzerinde.
O gece ilham perisi gelip vücudunda dinlenmek için icazet alıyor
Zeliha’dan. Sabahına Zeliha ‘kadınlığa ilk adımı atmış’ olarak
uyanıyor. Annesi Dulkadın’ı evhama düşürüyor bu durum.
Annesi dul olduğundan kadınlık iki kere musallat başına. Zeliha da
madem ki genç kız oldu, annesi gibi başı önde yürümeyi iyice
belleyecek artık. Regl olanların kadınlığa adım attıkları için daha
aciz, menopoza girenlerin ‘erkekliğe’ adım attıkları için daha
güçlü görüldükleri bu mahallede, tüm eşraf göz olup yaptıklarını
izlemeye, kulak olup adımlarını dinlemeye başlıyor Zeliha’nın.
İlham perisinin ve ‘kadınlığın’ vücuduna yerleşmesinden sonra
dışarıya attığı ilk adımlarla vücudu başına bela oluyor Zeliha’nın.
Halısını çarşıya indirirken, ayağı kendisine yöneltilen bakışlara
takılıyor. Kırılan topuğunu tamir ettirmek için girdiği ayakkabı
tamircisinde, ayakkabının tekini prense kendisi götüren bir
Külkedisi artık. Ayakkabıcı büyüsüne kapılıp bir beste yapıyor,
bestenin sonuna doğru ona bu besteyi yaptıranın karşısında oturan
bu kız değil, kendi ruhu olduğunu düşünüp yüzgeri ediyor
Zeliha’yı.
Zeliha’nın halıları o günden sonra içi gibi karışıyor; Hazreti
Yusuf’la Züleyha’nın hikayesini resmettiği halılarda Yusuf’un
peştemali her seferinde biraz daha aşağı sıyrılmaya, manzara
resmettiğinde kuşlar öpüşmeye, ceylanlar daha bir istekli bakışmaya
başlıyor.
Dulkadın komşuların da telkiniyle şüphelenip kızını ebeye
götürüyor. Muayeneden Dulkadın, kızının ‘namusuna’ güvenli,
kendinden emin çıksa da Zeliha bütün söyleyeceklerini bir avazla
döken çığlığı atıp tamamen susuyor. Ne halı dokuyor bir daha ne tek
bir söz çıkıyor ağzından.
Koyu suskunluk
Bakışları kendisine çeviren ilham perisinden kurtulursa dilinin
çözüleceğine inanıyor Zeliha. Kendisi gibi içinde bir peri
barındırdığını bilmediği defne ağacının altından kalkıp,
yalnızlığın bir nişanesi gibi denizin ortasında duran Kız Kulesi’ni
görmeye gidiyor bir gece vakti.
Bir ayakkabıcı dükkanında bulduğu aşkı, sokaklarda yalınayak
yürürken arıyor. Ona yaptığı besteyi çalarken karşısında Zeliha’yı
gördüğünde tanımıyor bile adam. Geçip gidiyor.
Nur Yazgan “Lal Kitap” ile 2007 Duygu Asena Roman
Ödülü’ne değer görüldü. Kendi olmak istemenin lüks
sayıldığı bir mahallede, kadınların var olmak için, su gibi,
kalıbına göre şekil alması gerektiği öğütleniyor Zeliha’ya. Kitabın
sonuna, Zeliha’nın suskunluğunun en koyu yerine doğru, belki de
asıl lafını fısıldıyor yazar okura:
“Başkalarının hayatını yaşamaya o kadar alışırlardı ki
kadınlar, eskiyen hayatlarını yenisiyle değiştirmek için aşık
olurlardı erkeklere. Çaresizlik vardı kadınların aşkında,
erkeklerin aşkından kuvvetliydi bu yüzden.”