ZDF yayını olay olan Meryem Göka'dan hodri meydan!
Abone olAlman Televizyonu İkinci Kanalı ZDF’de yayınlanan bir programda söyledikleri ile gündem yaratan AK Parti Kadın Kolları Dış İlişkiler Başkanı Meryem Göka, o programın detaylarını gazeteciler.com'a anlattı.
AK Parti Kadın Kolları Dış İlişkiler Başkanı Meryem Göka
katıldığı ZDF yayınının detaylarını ve Alman medyasının Türkiye'ye
bakışını Gazeteciler.com'dan Hatice Kübra'ya anlattı.
Alman Televizyonu İkinci Kanalı ZDF’de yayınlanan "Donnerstalk" adlı programa konuk olan AK Parti Kadın Kolları Dış İlişkiler Başkanı Meryem Göka'nın programdaki sözleri büyük yankı uyardı.
İşte gazeteciler.com için yapılan
röportajın önemli başlıkları...
-Geçen hafta Alman televizyon kanalı ZDF'ye katıldınız
ve çok ses getiren bir program oldu. Fakat planlanan programla
sonrasında ortaya çıkan arasında büyük farklar olduğunu söylediniz.
Neler oldu ZDF'de?
Program akışı ile ilgili defalarca konuşulmasına rağmen benden
habersiz değişiklikler oldu. Benimle yazışırken Türkiye'de
yaşamaktan artık korkan, korktuğu için de Almanya'dan Alman
vatandaşlığı talebinde bulunan bir kadınla beni programa
çıkartacakları söylediler. Birebir olacaktı. "Siz
kendinizi tanıtın?" dediler. Ben dünyanın en büyük siyasi kadın
hareketi olan 4 milyon kadının olduğu bir hareketi temsilen
gideceğimi söyleyince konukları değiştirdiler. Almanya Adalet
Bakanı Heiko Maas ve Yeşiller Partisi'nden Baden Württemberg Eyalet
Meclis Başkanı Muhterem Aras'ı konuk olarak aldılar. Bazı
hazırlanılmış sorular vardı, onları sormadılar. Programı erken
bitirdiler. Tam Gülen konusuna girecekken programın sunucusu "o
konuya da girersek bunu bitiremeyiz" dedi.
Dolayısıyla daha çok konuşulacak nokta vardı ama gelemedik.
YA O RİNGE ÇIKACAKSINIZ
YA DA ÇIKMAYACAKSINIZ
-ZDF Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhine yayınlarıyla tanıdığımız bir kanal. Program teklifi gelince tedirgin oldunuz mu?
Olmadım. Bizim için önemli olan şey orada olmaktı. İki, üç seneden beri bir Türkiye ile ilgili bilerek ve isteyerek bir zemin hazırlanıyor. "Türkiye diktatörlük ve otoriter rejime doğru gidiyor" şeklinde. Bu sadece Alman basınında değil tabi, biz bunu diğer Batı medyasında da görüyoruz. Ama Almanya da bunun yoğun yaşandığı, yoğun işlendiği bir yer. Bu açıdan orada olmak önemliydi.
Ama tabi ki "yeterince iyi olmadı" şeklinde bir
eleştiri alabilirim diye tedirgin oldum. Yine de çok kısa bir
sürede ne kadar kendimizle ilgili birşey anlatabilirsem benim
yanıma kardır diye düşündüm. Ya o ringe çıkacaksınız ya da
çıkmayacaksınız.
BU GÖKTEN DÜŞMÜŞ BİR HAYRANLIK
DEĞİL
-Siz çıktınız. Peki programa çıkarken ne düşündünüz?
Ben hem Almanya'da doğdum büyüdüm hem de Alman toplumunu çok çok
iyi biliyorum. Ama aynı zamanda 2008'den beri AK Parti'nin bir
parçasıyım, bundan gurur duyuyorum. Tek düşündüğüm şey Sayın
Cumhurbaşkanımız çok tek başına ve her zaman uğraşıyor. Bu o kadar
büyük bir alan ki zaten herkes bir ucundan tutsa bile hepimizin
yetişmesi neredeyse imkansız.
Biz Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın arkasındayız. Bunu da sizin
anlamanız gerekiyor bu böyle sadece gökten düşmüş bir hayranlık
değil. Biz sessiz bir devrim gerçekleştirdik, biz birlikte
çalıştık. O bize bir özgüven verdi. Bu özgüven bu
toplumun her katmanında görülebiliyor ve o gece yaşanan da
inanılmaz bir demokrasi savunmasıydı ve siz bu resmin üstüne bir de
bize suçlamada bulunabiliyorsunuz. Yani bir resmi 180 derece
çevirmek ancak bu kadar ifade edilebilir. Bunu söylemek için orada
olmak istiyordum ve söyledim.
CAN DÜNDAR'IN VİDEOSUNU
BEKLEMİYORDUM
-Programda bir de Can Dündar'ın bir video klibi yayınlandı. Bundan haberiniz var mıydı?
Yoktu.
-Görünce ne yaptınız?
Daha önce çıkan arkadaşlarımız beni uyarmışlardı. Çok nazik
olacaklar, program öncesinde her şey çok iyi gidecek ama program
başladığı anda sizi sıkıştıracaklar bunu bilin dediler. Ben zaten
bu programları ve bu medyaya uzun süredir takip ediyorum. Beni
bırakıp da mükemmel bir şekilde AK Parti'yi anlattırmayacaklarını
biliyordum. Ben zaten en az 2,3 dakika AK Parti'yi anlatacaktım o
da iptal edildi. Can Dündar'ın videosunu beklemiyordum ama orada
benim lehime olmayacak bir hava yaratılacağını biliyordum. Hiç de
şaşırmadım. Onu da öyle bir ayarlamışlar ki videoyu gösterdiler ve
yeni bir konuya geçtiler. Orada bir cevap hakkı doğmasına izin
vermediler.
BİZ ESKİ TÜRKİYE
DEĞİLİZ
-Programda özellikle "'biz eski Türkiye değiliz siz de artık Türkiye'ye ders verecek nitelikte konuşamazsınız" sözleriniz büyük etki yarattı. Alman medyasında programın yansımaları nasıl oldu?
Alman gazeteleri tabi ki "masal anlattı" tarzında görmüş. Fakat ben orada "ben kendimi burada savunmak durumunda değilim, biz eski Türkiye hiç değiliz. Siz bize yukardan bakıp Türkiye şöyle yapmalı diyecek konumda da değilsiniz" diyerek zaten kendimi savunmak zorunda olmadığımı söyledim. Ama onlar kendilerini savunmak zorunda kaldı. Benim için bu önemliydi.
-Nasıl?
Charlie Hebdo zamanında bütün üst seviye politikacılar Fransa'ya
gitti ve kol kola dayanışma yürüyüşü yapıldı. Ve biz bunun kaç
katını yaşadık, 300'e yakın şehitlerimiz var, 2000'den fazla
yaralımız var ve böyle bir olayda biz bu dayanışmayı göremedik
dedim. Şöyle bir savunmaya geçmeye ihtiyaç duydular Charlie
Hebdo suçlamasını getirince: Biz de saygı duruşunda
bulunduk ve bir açıklama yaptık. Bakan da "aslında bütün
uluslararası medyadan kınamalar, darbeyi yendiniz diye tebrikler
geldi ama" demek zorunda kaldı.
-Uluslararası medyada darbe girişimine karşı kınamalar oldu
fakat bunlar cılız kaldı.
Bize hep "komplo teorileriyle gelmeyin"
diyorlar ama 2016 yılında eğer siz artık sokaklarda tankları
görüyorsanız bir daha bana kimse siz de komplo teorileri üretmeyin
diyemez.
ALMAN MEDYASI BİRDEN BİRE DÖNÜŞ
YAPTI
-Almanya'da ve Batı medyasında oluşturulmak istenen Türkiye algısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye IMF'ye borcunu ödedikten sonra, özellikle de Gezi
süreciyle birlikte çok farklı bir algı oluştu. Alman medyası birden
bire çok net bir dönüş yaptı. Ben bunu ne zamandan beri takip
ediyorum ve bu kadarı da olamaz diyorum. Hatta ben o kadar ilginç
yazılarına rastladım ki Alman medyasında, darbe girişiminin 3 ay
öncesinde "Artık Erdoğan'ı sadece ordu
durdurabilir" diye bir haber gördüm. Ve Almanya'da
normalde ordu kelimesini kullanmazlar.
Sonrasında çok daha ilginç haberler... "Artık Erdoğan'ı
sadece sermaye durdurabilir". Ve darbeden sonra da Fitch
gibi Standard Poors gibi kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye
notunu düşürmeye gittiler. Yani sağdan, soldan, önden, arkadan
zemin hazırlıyorlar. Bu bizim ülkemizin bir istilası
olacaktı; bir iç savaş çıkarmaktı amaç, buna bir zemin
hazırlanılması gerekiyordu. Çok iyi farkındayız neler yapılmak
istenildiğinin. Uzun yıllar zaten PKK'ya açık bir destek
verdiklerini biliyoruz. Yalnız bizden çok korkmuş olacaklar ki 3
Eylül'de bir büyük PKK gösterisinin her sene mutlaka yer aldığı bir
kültür festivalleri var. Onu bu sene iptal etmek zorunda
kaldılar.
BİZE DEMOKRASİ DERSİ VERMEYE
ÇALIŞIYORLAR
-Almanya Köln'de düzenlenen "darbeye karşı demokrasi
mitingi"ne de engel olmaya çalışmıştı. Siz o mitingde
Köln'deydiniz. Neler yaşandı orada?
Orada entegrasyonu sorguladılar. "Nasıl olur da birden
bire Türkiye lehine insanlar sokağa çıkıp bir şey söyler?"
Halbuki çok normal. Türkiye'de bir darbe girişimi, bir işgal
girişimi oldu. Oradaki insanların kökleri orada, akrabaları,
tanıdıkları orada. Tabiki bu dayanışmayı göstermek istiyor.
"Demokrasiye Evet, Darbeye Hayır" mitingiydi o.
Bunu önlemek için ellerinden geleni yaptılar. Bunu önleyemediler
sonra Sayın Cumhurbaşkanı'nın video konferansına bir gecede engel
oldular. Bir de bunu Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla yaptılar. Şaka
gibi hakikaten. Sonra bize demokrasi dersi vermeye
çalışıyorlar.
-Programda da size "nasıl bir demokrasi anlayışınız
var?" dediklerinde siz baya bir gülüyorsunuz.
Evet, "Bunu bize mi soruyorsunuz?" dedim. Şu anda
demokrasiyi nasıl savunduğumuzu dünya herhalde görmüştür. Bütün
etnisitesiyle, yaşam tarzıyla ideolojisiyle herkes sokaktaydı.
Yanımdaki Yeşiller Partisi'nden kadın da dayanamadı "hayır
hepiniz sokakta değildiniz" dedi ama hepimiz sokaktaydık
sonuçta. Ve bunu gölgeleyebilecekleri hiçbir şey yok. Söyleyecek
çok şeyimiz var çünkü biz haklıyız.
TÜRKİYE'YE DİZ ÇÖKTÜRMEK
İSTİYORLAR
-Batı medyasında oluşturulmak istenen bu algıyla
hedeflenen nedir sizce?
Türkiye'ye diz çöktürmek istiyorlar. Türkiye çok
büyük güç kazandı özellikle Ortadoğu'da kilit noktada olan bir
ülke. Bu bir santranç oyunu. Kendilerinden başka bir oyuncu
görmek istemiyorlar. Herkes orada santrancını oynuyor ama dürüst
oynamıyorlar.
Sayın Erdoğan'ın ve halkın duruşu bir oldu. Ve şu anda bütün halk
bir ve beraber ve bizim bunu çok iyi korumamız lazım. Birbirimizden
başka da kimsemiz yok, bunu gördük. Onlar milletin hep
beraber kendi demokrasisini savunabileceğini asla ve asla
düşünmediler. Bunu da bütün satır aralarından anlamak
mümkün.
Sürekli bir algı yaymaya çalışıyorlar. Biz o kadar ünlü
değildik eskiden, haberlerimiz bile yapılmazdı. Ama bu çok iyi bir
şey. Çünkü Türkiye'yi çok ama çok önemsiyorlar. Çünkü Türkiye böyle
giderse durduramayacaklarını biliyorlar. 2023 hedeflerimiz var.
Bunun için de Türkiye'yi bir şekilde daha yolun başında bir işgal
hareketiyle durdurmak istediler ve bunu başaramadılar. Şimdi
"bu özgüven nereden
geldi?" diyorlar.
BU ÖZGÜVEN NEREDEN
GELDİ?
-Nereden geldi?
Şöyle anlatayım: Ben 1977'de geldim Türkiye'ye. 15
yaşında bir kızım. Burada niye bir formanın içinde hazır ol
konumunda olduklarını anlamlandıramıyordum. Tek tipleştirilmekten
çok rahatsız oldum. Kendimi ilk zamanlar hiç mutlu hissetmedim.
Herkes "niye Almanya'da kalmadınız?" diye
soruyordu. Eğitim sistemi, sağlık sistemi, buna bağlı her şey çok
zor durumdaydı.
Yalnız şu çok garip geldi; "Biz Türkler'den adam olmaz. Bu
Türkiye'den bir şey olmaz" diyorlardı.Almanya'da böyle bir
cümlenin herhangi bir vatandaş tarafından kurulması mümkün
değildir. Bu korkunç bir şey. Psikolojisini incelediğimizde artık
hayalleri kalmamış, özgüvenin zaten hiç olmadığını görürsünüz. Ben
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilk konuşmasını
duyduğumda dedim ki "bu o ses işte". Bu şeyi
gerçekleştirecek olan, ben öyle hissettim. Böyle de oldu. O dik
duruşu sağladı, o özgüvendeydi ve o özgüveni bize aktardı. Başka
türlü insanlar sokağa çıkabilir miydi?
BÜKEMEDİKLERİ ELİ
ÖPECEKLER
-Önce Almanya Başbakan Yardımcısı'ndan ardından da
Merkel'den Türkiye'ye karşı bir özleştiri geldi. Sizce neden darbe
girişimin hemen arkasından değil de şimdi geldi bu
özeleştiriler?
Onlar aslında bunu hiç yapmak istemediler. Fakat mecbur kaldılar.
Şu anda bakın Cerablus'a da girdik, Biden buraya geldi. Bunların
hepsini birlikte değerlendirmek lazım. Türkiye gücünden bir şey
kaybetmedi. Şu anda Sayın Cumhurbaşkanımız dimdik duruyor, biz de
etrafında bir halka gibi dimdik duruyoruz. Yapabilecekleri hiçbir
şey yok. Bükemedikleri eli öpecekler. Mecburlar bizimle ittifak
içinde olmaya.
ALMAN MEDYASI "YA ERDOĞAN HAKLIYSA?"
DEMEYE BAŞLADI
-15 Temmuz sonrası FETÖ'ye bakışları değişti mi? Alman
medyası nasıl görüyor durumu?
Genel olarak bütün Batı medyasında "Türkiye muhalif olan herkesi
yok ediyor, Erdoğan kendisine muhalif olan herkesi hapse koyma
şansını elde etti" gibi bir bakış açısı yayılıyor. Fakat programı
hazırlayan kişiyle daha önce telefonda konuştuğumuzda ben "onlar
Almanya'da da var isterseniz siz kendi kurumlarınızı düşünün" dedim
ve o da "Evet, bu da bir yandan konuşulan bir konu olmaya başladı
Almanya'da" dedi.
Alman medyasında ufak tefek de olsa "Ya Erdoğan
haklıysa, ya Gülenciler tehlikeli bir yapıysa?" gibi
başlıklar görmeye başladım. Bundan rahatsız olmuş durumdalar. Fakat
"Türkiye bütün muhalifleri yok ediyor" temasını yaymak şu an daha
çok işlerine geliyor.
F16'LARA "SİZE ASLA TESLİM OLMAYACAĞIZ"
DİYE BAĞIRMIŞIM
- Son olarak 15 Temmuz darbe gecesi neler
yaşadığınızdan biraz bahsedelim. Siz o gece AK Parti Genel
Merkez'de özellikle kadınlara yönelik konuşmalar yapmışsınız. O
atmosferi anlatabilir misiniz?
O gece eşim farklı bir noktaya gitti, ben Genel Merkez'e geldim.
Çocuklar darbe olduğu söylentileri artık yoğunlaşınca beni aradılar
"Anne sen sanıyor musun bu darbe gecesinde biz evde oturacağız ve
ilerde çocuklarımıza biz darbe gecesinde evde oturduk diyeceğiz"
dediler. Ben şöyle bir düşündüm "Evet haklısınız.
Hepimiz sonuçta şehit olmak üzerine yola çıktık, siz de çıkın ama
ya babanızın ya da benim yanıma doğru gelin" dedim.
Onlarda çıktılar, sokaktalardı hepsi.
O gün burada hep birlikte öleceğiz ama asla hiçbir şekilde bu
memleketi vermeyeceğiz dedik. Ben mikrofonu aldım ve kadınlara
seslendim. O geceyi anlatmak mümkün değil. Üzerinizden uçuyorlar,
ses bombaları patlatıyorlar. Ben yukarıya doğru bağırmışım hiç
farkında değilim. "Gelsenize, siz ne yapmaya
çalışıyorsunuz, size asla teslim olmayacağız" diye
F16 jetlerine bağırmışım.
-Peki ne hissettiniz, ölüm korkusu yaşadınız
mı?
O gün hiç bir şekilde korku hissetmedim ama büyük bir öfke
hissettim. O kadar büyük bir öfke hissettim ki. 2016 yılında bu
kadar güzel ve başarılı bir Türkiye varken bu nasıl olur?
Olabilecek bir şey değil. Bu ne münasebet, bu ne had, kimin haddine
diye öfkelendim. Sadece aşağıda olmak istedim, bombalar falan
umrumda olmadı. Oradaki kadınlar "biz buradayız ve gerekirse burada
ölürüz" dedik. Bunu da hiçbir şeye değişmem.
Bir de en çok "Cumhurbaşkanımız nerede, iyi mi, ne
diyecek bize" diye merakla ondan bir haber bekledik. Sesini duymam
önemli. Sesini duyduğumda ben kendimi güvende hissediyorum. Gezi'de
de öyle olmuştum. Afrika dönüşü hepimiz burada beklemiştik
gelmesini. Cumhurbaşkanımızın telefonla bağlandığını duydum, "çok
şükür iyi" dedik. Tam arkadaşlarla partiden dışarı çıkacağımız
sırada partinin önünden panzer geçtiğini gördüm. O sırada
bağırmışım "yok artık" diyerek, arkadaşlar söylüyor.
Ve ben o panzeri gördükten sonra hızla koştum. Sadece çok büyük bir
öfke duydum.