Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Röportaj başlığı*: Mustafa Keser her pazar akşamı sosyal medyayı sallıyor, her yaştan ve kesimden insanı ekrana kilitliyor. Yeni programıyla yine çok konuşulan sanatçının bu kadar sevilmesinin sırrı ne? O meşhur mendillerini kim hazırlıyor? Evde ya da sokakta ekranda göründüğü gibi mi? İşte sorulara verilen cevaplar..ve yorumlarım;
M.K.:Türk Sanat Müziği’ni belli bir yaşın üzerindekiler dinler diye bir rivayet var. 18 senedir gazinom full, üstelik gelenlerin yarısından fazlası 30 yaş ve altı gençler...
G.AY: Çok doğru. Ülkemizde bir söz klişe haline getiriliyor, sonra hiç üzerinde araştırma yapılmadan yaygınlaştırılıyor. Sadece İstanbul’daki Müzik STK larını (dernek ve vakıflar), müzikevlerini, MEB HEM, Gençlik Merkezileri çalışmalarını ziyaret etmeniz, ses/beste yarışmalarını, İBB Kültür/sanat etkinliklerini takip etmeniz, etkinliklerine katılmanız ile, çok sayıda gencin kendi kültürünü (THO,THM,TSM), öğrenmek için çaba gösterdiği görülebilir.
M.K.:Hiçbir zaman birçok arkadaşın yaptığı gibi sahtekar ifadelerde olmadım. ‘Sizler beni buraya getirdiniz, beni yarattınız’ diye. Hayır abi, buraya gelene kadar anam ağladı! ……..Bu tür laflar etmedim hiç ama insanlar çok saygılı, sıcak biri olduğumu gördükleri için beni sevdiler.
G.AY: Bir çok kişi sanatçıların işinin kolay olduğunu zannediyor. Ekran ve mikrofon önü/sahne görünüyor doğal olarak, aslında gerçek o değil. Bir çok yorumcu, bir Radyo ve TV nun olduğu yıllarda, kendilerindeki yetenekleri göstermek için zor şartlar altında çalıştılar. Hayatlarını yazsalar, gençlere ders olur ve bir müzik tarihi ortaya çıkar. Şimdi, o kadar çok TV ve radyo var ki, piyasanın durumu da iç açıcı değil, gençlerin işi daha zor galiba…
M.K.: 48 senedir profesyonel olarak sahnedeyim, işime geç kaldığımı hatırlamam. Ne müzisyenken ne ses sanatçısıyken... Gazinom var, gidiyorum benden önce sahne alan kız ortada yok. 22.30’da sahneye çıkacak, 21.35’te geliyor. Kızım nerdeydin? Otobüs kaçtı! Ben hem patron hem assolistim ama buradayım! ….Hep böyle düşündüm, sanatçı olduğumun farkında olmadan yaşadım. Onun için kelaynak türünün son örneğiyim; 35 yıldır evli, çoluğuyla çocuğuyla kalabilmiş olmak bunların neticesidir. Müzisyenlik zamanında çektiğimi bir ben bilirim. Allah rızası için bir sanatçının vaktinde geldiğini göreyim! Mesela 17.00’de prova var. Saat 17.00 olur, 17.30, 18.00... Kimsenin geldiği yok! Bakarız hanımefendi lütfen gelir, arzı endam eder büyük bir terbiyesizlik içerisinde. İnsan bir özür diler, gönül alır. Onu beklemeye mecburmuşuz, bu onun hakkıymış gibi davranır, umursamaz, aymaz. Müzisyenlik zamanında çok acı çektiğim için sanatçıların işine sadık olmaması, geç kalması, kendilerini üstün tutmasına çok sinirlenirim.
G.AY: Mesleğine saygı, sözünde durma, titizlik ve dakiklik..Sn. Keser 48 yıldır bunu uygulamış/başarmış ender bir sanatçı. Bizde etkinliklerimizde aynı sorunlardan dertliyiz. İstanbul Türk Müziği Günleri’nde birebir yaşadık… 2013 yılında “Her kişi görevini iyi yaparsa, her kişi kendi evinin önünü temizlerse” hayat başka bir güzel olur.
M.K.: … bir müzisyenin şarkıcıdan 10 gömlek daha üstün ve kariyerli olduğunu söyleyebilirim. Şu an en çok bilinen, büyük sanatçı, duayen denilen kim varsa hepsi için geçerli söylediğim. Bir gazeteci yazmıştı, “Türkiye’de metrekareye sekiz duayen düşüyor” diye...
G.AY: Elbette iyi bir yorumcu veya müzisyen olmak için Allah vergisi bir yetenek gereklidir. Ancak, müzisyenlik gerçekten yorumculuğun üstündedir, daha fazla yetenek ister. Virtüözlük en üst noktadır… Bu konuyu bir yazımda açıklamıştım. (Bkz: sanat alanında “her şey” olabilmek 2 , , 26 Mayıs 2010)
M.K.:….Ben Türk Sanat Müziği okuyup yani solist veya assolist olup enstrüman çalan kimseyi hatırlamıyorum. Hiçbiri enstrüman bilmez! Arkalarında en kötü çalan, en az bilgili olan bile o solistten en az 10 kat fazla müzik bilir. Ancak ne yazıktır ki müzisyene kıymet verilmez; çalgıcı, Roman deyip geçilir.
G.AY: Ülkemizin yanlış bir gerçeği bu…Piyasada çalışan, Konservatuarlar ses/şan eğitimi bölümlerinde okuyan gençlerin bir çalgıyı hala iyi derecede çalmadıkları/çalgının üstüne düşmedikleri bilinmektedir ki bu yanlıştır. Bir solist, çalgısı ile bir eserin notasyonunu yapabilmelidir. Konser verirken iyi müzisyenlerle çalışmak isteyip, müzisyenlere 2. derecede işlem yapılması da, Roman denilmesi de yanlıştır. Bir ailede çalgı çalan bir kişi varsa o çocuğun mesleğinde daha başarılı olmasının önü açılmış demektir. Tabii, konservatuara gelince çalgısı değiştirilerek zorlama bir çalgı verilmez ise!....
M.K.: Saz daimi egzersiz yapmayı gerektirir. Ünlü bir kemancı demiş ki ‘Bir gün çalmazsam kendim hissederim gerilemeyi. İki gün çalmazsam hanımım, üçüncü gün seyirci anlar.’ Hakikaten bu kadar korkunç bir gerileme olur çalmazsan. Melekelerini, reflekslerini kaybedersin. … Ancak bir enstrümanı bile sağlam çalanı alnından öpmek lazım. Hala her gün üç saat müzik çalışıyorum
G.AY: Üstad, o kadar doğru sözler söylemiş ki, ağzına sağlık, tabii müzik hayatının içinden gelmesi artıları olmuş doğal olarak…Bir çalgıyı iyi derecede çalmak için mutlaka her gün düzenli olarak, belli saat diliminde, metronom eşliğinde çalışmak gerekli.Ayrıca, o çalgının uzmanı ile en az haftada bir birlikte meşk yapmak gerekli. Bunu konservatuardaki çalgı alanında ilerleme yapmak isteyen her öğrenciye “sadece okuldaki hocanıza bağlı kalmayın, alandaki diğer çalgı hocalarıyla, korolardaki/ piyasadaki bilinen isimlerle mutlaka tanışın, birlikte çalmanın yollarını arayın…” diye özellikle söylüyorum.
M.K.: Şu an İstanbul’da tek gazino ben kaldım, Türk Sanat Müziği icra eden. Özetle insanlara Türk müziğinin şarkılarını düzgün sunsalardı böyle olmazdı…..Eğer TRT bugünkü anlayış, görüş içerisinde yaptığı güzel işleri yapmaya 30-40 sene önce başlasaydı böyle olmazdı. İyiyi verseydiniz kötü müziğe dönüp bakmazdı. O arada arabesk, pop çıktı. …..TRT’de darbuka gürültü yapıyor diye kaldırdılar. Müzik melodi etki nedeni de budur.
Sevgili Mustafa Keser, aile dostumdur. Kendisi ile yıllar önce İstanbul Türk Müziği Günleri’nde misafir solist olması için gittiğimde tanışmıştım, ondan sonra hiçbir zaman ayrılmadık. Nilüfer han. da eşine hep destek oluyor, çocukları da keza öyle. İstanbul’da tek kalan gazino ( Keser Müzikhol), bir de sanatçı Zeki Çetin’in Pınar Restaurant Müzikhol’ü var (Maltepe). Çubuklu’da boş masa bulamıyorsunuz, yer bulamayan bağdaş kurup yere oturuyor… Birkaç yıl önce(2006), kuruculuğunu yaptığım Yalova Belediye Konservatuarı’nın açılışına gitmiştik. O zaman sevgili dostum Sn. Hakan Baş, Başkan Yardımcısıydı ve kültür/sanata bakıyordu. (Şimdi TBMM de) O akşam maç vardı, tabi Sn. Keseri tutamadık, eşlerimizi otelde bırakıp Termal köyüne yürümeye başladık, gören önümüzü kesti, lokalde resim çektirmekten maçı izleyemedik. Alanya Mahmutlar Festivaline çağırmıştık(2008), evimin balkonunda/yolda/denizde ilgi büyüktü. Bedestan Türk Halk Müziği Orkestrası’nı kurduğumda(2010) Gala konserine koşarak gelmiş sevgili Pınar Sağ ve Hüseyin Turan ile birlikte misafir solist olmuştu. Sadece zengin repertuvarına ve yorumuna değil, yöresel şive ile anlattığı fıkralara ve yaşanmış hikayelere doymak ta mümkün değildir.
Kolay değil, halkın gönlünde yer etmek ve aranılır, olmak, unutulmazlar arasına girmek. Sn. Keser, her zaman dürüst, doğru sözlü ve çalışkandır ve en önemlisi adam gibi sanatçıdır…. Ailesi ile birlikte, sağlıklı ve başarılı yıllar diliyoruz.