Başbakan, Kılıçdaroğlu’na hitaben yüksek sesle haykırıyor;
“Sana iki gün mühlet.. “diyor.
“Pazar gününe kadar açıkladın açıkladın yoksa ben sizin
kendi hazırladığınız CHP’nin özet dosyasını ben
açıklayacağım”
Mühlet veren Başbakan olunca tüm millet pür dikkat
kesiliyor.
Hatta bu sefer CHP’nin tuş olacağı beklentisine girenler bile
oluyor.
Muhataplardan biri cevaplıyor;
“11 Yıl bekledin, iki gün bekleme, açıkla”
Diğeri dikkate bile almıyor!
O gün geliyor ve açıklanan belgenin aslında demokrasiyi
içselleştirmiş her siyasal partinin yapması gereken iç denetime
ilişkin uyarılardan ibaret rapor olduğu anlaşılıyor!
***
Ülkede ne zaman vahim bir olay yaşanacak olsa hemen arkasından
konuya ilişkin klişe cümlelerle yapılan açıklamaları duyarız.
Kullanılan cümleler anı kotarmak niyetiyle sarf edilmiş olsa da
olayın toplum üzerindeki travmatik sonuçlarını hafifletmesi
bakımından çoğunlukla işe yarar.
İşe yarar çünkü o cümleler sarf eden kişinin kişisel savunmasına
dair sarf edilmemiştir. Toplumsaldır ve topluma umut vermek için
kullanılan cümlelerdir.
Siyasetçilerin bu tür yaklaşımları dünyanın her yerinde benzer
şekilde tezahür eder.
17 Aralık itibariyle Türkiye’de durum biraz değişti.
Son zamanlarda özellikle iktidarı elinde bulunduran
siyasetçilerden bu alışılmışlığın bir hayli ötesinde
farklı yaklaşımlara şahit olmaktayız.
Fark şu;
Klişe söylemlerde konu yine toplumsal fakat sarf edilen cümleler
kişisel savunmaya yönelik acziyet kokan sözcüklerden oluşuyor!
“Zamanlaması manidar…”
Manidar olan hangisi?
Operasyonlarla ele geçirilen güçlü deliller ışığında isnat
edilen yolsuzluk suçlaması mı yoksa niyet ne olursa olsun
yolsuzluğa karşı başlatılmış olan operasyon
mu?
Her operasyonun ardından yolsuzluk dosyalarını işleme koyan
hakîmler, savcılar hatta emniyet müdürleri ve polis memurları toplu
olarak sürülüyor!
Bir süre sonra yeni atanan savcılar da dosyayı tekrar gündeme
taşıyor.
Yargıya intikal eden bir konu varsa hakim ve savcıların önünde
iki seçenek vardır;
- Örtbas ederek yasalar önünde suç işlemek.
- Sürülmek.
Görünen o ki görevden almalar ve yeni atamalar daha uzun süre
devam edecek…
Referandum öncesi Başbakanın “Üstünlerin hukuku değil,
hukukun üstünlüğü…” dediği günlerden bu günlere…
Eskiden (bir türlü değiştiremediğimiz) sadece meclise kapak
atabilmişlerin dokunulmazlıkları olurdu. Şimdi ise bazılarının
yakınları dahi aynı zırh ile koruma altına alınmış bulunmakta.
Hayırlı olsun ey halkım…
Hukukun sadece sıradan vatandaşa gücünün yettiği bir ülkede
hangi hukukun üstünlüğünden bahsedilebilir?
“Neredeen nereye!” diyesi geliyor insanın değil
mi?
Suçluluk duygusundan olsa gerek; uzun klişe cümleler tıpkı diğer
ortak değerlerimiz gibi yıpratılarak yerini kısa sözcüklerden
oluşan söylemlere bırakmış durumda.
Şimdilerde en çok kullanılan fakat önü ve arkası telaffuz
edilemeyen kısaltılmış klişe sözcüklerin başında
manidar sözcüğü gelmekte.
Sözcükler konunun içeriğine göre cümle içinde sözlük
anlamlarının dışında farklı karakterler kazanır!
Bu açıdan bakıldığında derinliği olan manidar
sözcüğünün karaktersizleştiğini ve adeta igfal edildiğini
görüyoruz!
Hukukun dahi kişilere özel işletildiği bir ülkede hiç kuşkusuz
sadece kelimelerin değil insanların dahi karakterinde çözülmenin,
çürümenin yaşanması beklenen sonuçtur.
Geldiğimiz noktadan bakacak olursak; bir süredir süregelen algı
hastalığı beyin ishaline dönüşmüş ve bunun sonucu olarak;
sorgulamaktan, denetlemekten aciz bir topluma dönüşmüş
bulunuyoruz.
Eğer içinde bulunduğumuz bu hastalıklı durumu değiştiremezsek
sadece kendimize değil, torunlarımıza dahi ihanet etmiş olacağımızı
unutmayalım.
Bizi sürekli 2002 öncesine döneriz diye tehdit ediyorlar!
Keşke dönebilsek diyorum.
Dönebilsek de en azından siyasi nezaketin o güne kadar
ulaşabilmiş kırıntılarını şimdilerde seçmen yaşına gelmiş
gençlerimizle birlikte yeniden görebilsek.
…ve önlem alabilsek; uçlarda dolaşan radikal zihniyetlerin
iktidarı ele geçirmelerine…
Demokrasi ve insan haklarına tecavüzü daha yaşanmadan
engelleyebilsek…
Talan edilen kamu kurumlarının özelleştirilmesinin önünde siper
etsek bedenlerimizi…
Taşeronluk sistemi ile köleleşen insanların prangalarını
kırabilsek…
Milli ordumuza kurulacak kumpasa karşı millet olarak karşı
durarak içimizdeki ihanet odaklarının oyununu bozabilsek…
Başbakanlık Danışmanı Yiğit Bulut’un yazdığı masal dünyasında
yaşamayı bırakıp gerçek hayata dönebilsek…
Sonuç;
Durumumuz hakikaten
MANİDAR!