YÖK'zedeler vebalı gibi
Abone olYÖK'ün cezalandırdığı akademisyenlerinin birçoğunun aradan yıllar geçmesine rağmen başı beladan kurtulamıyor.
Kurulduğundan beri ‘yasaklarla’ anılan Yüksek Öğretim Kurulu’nun
cezalandırdığı akademisyenlerden bazılarının 25 yıl önce yazdığı
kitap dava konusu olmuş. Kiminin interneti kesilmiş; kiminin eşine
sağlık karnesi verilmemiş. Yüksek Öğretim Kurulu, hükümetin Acil
Eylem Planı’nda üniversitelerle ilgili yer alan düzenlemelere
ilişkin sert çıkışları ile yine gündemde. 12 Eylül askeri
darbesinden sonra kurulan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), ‘baskıcı’
uygulamaları ile dikkatleri üzerine çekti. İhtilal sonrasında 73
görevden uzaklaştırma, bin 182 istifaya yol açtı. 1998–2000
arasında da 700’e yakın öğretim görevlisine çeşitli cezalar
verildi. Görevden uzaklaştırılan akademisyenlerden, İstanbul
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tahsin Yeşildere, Prof. Dr. Şefik
Dursun, Prof. Dr. Ahmet Ağırakça ve Atatürk Üniversitesi’nden Doç.
Dr. Şadi Eren, karşılaştıkları ‘haksız’ uygulamaları Zaman’a
anlattı. İstanbul Üniversitesi (İÜ)’nde Rektör Prof. Dr. Kemal
Alemdaroğlu’nun uygulamalarına karşı çıkan öğretim üyelerinden
Veterinerlik Fakültesi Pataloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.
Tahsin Yeşildere’nin sebep göstermeksizin internet bağlantısı
kesilmiş. Alemdaroğlu, Yeşildere’ye televizyonda üniversiteyle
ilgili açıklamalar yaptıktan sonra bir yazı göndermiş ve
‘Gönlünüzdeki yerimden istifa ediyorum.’ demiş. İlk soruşturma bir
televizyon kanalına Türkiye’ye getirilen kaçak hayvanlarla ilgili
yaptığı açıklamalardan dolayı açıldı. Fakat Yeşildere, idari
mahkemede beraat etti. Yeşildere’ye basında yer alan açıklamaları
ile üniversite aleyhinde bulunduğu için olumsuz sicil verildi.
Yeşildere’ye hasta olduğunda rapor veren öğretim üyeleri uyarıldı.
Yeşildere, “Üniversitelerde tek tip ideoloji olmaz. Üniversiteler,
özgür bırakılmalı, kendi girişimleri ile araştırma yapabilmelidir.”
diyor. Atatürk Üniversitesi Erzincan İlahiyat Meslek Yüksekokulu
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şadi Eren’in görevden uzaklaştırılma sebebi,
dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yazdığı mektup. 1999’da
Demirel’e ‘Kişiye özel’ yazdığı mektup, cumhurbaşkanlığı genel
sekreter vekili tarafından YÖK’e gönderildiği için görevinden
uzaklaştırıldı. Eren, mektubunda 8 yıllık kesintisiz eğitim,
ilahiyat fakültelerinin kontenjanlarının artırılması ve başörtüsü
yasağı ile ilgili düşüncelerini anlatmıştı. Mektupta yer alan diğer
kısım ‘Mevlana’dan Demirel’e mektup. Bu bölümde Mesnevi’den Hz.
Süleyman’ın 7 defa eğrilen ve 8’incide düzelen tacı ile ilgili
kıssa yer alıyor. Eren daha sonra milletvekili vasıtasıyla Demirel
ile görüştü. Demirel, “YÖK’ün yaptığı fevkalade yanlıştır.
Vatandaşın elbette dilekçe hakkı vardır. Onu sustur bunu sustur,
böyle demokrasi olmaz. Merak etmeyin, ben YÖK’ü arayacağım.” dedi.
4 ay sonra Eren’in kamu görevinden ihraç edildiği açıklandı ve
hakkında Devlet Güvenlik Mahmemesi’nde 312’den dava açıldı. Eren,
DGM’den beraat etti. Eren’in Danıştay’daki davası sürüyor. Halen
yurtdışında bir üniversitede ders veren Eren’in 17 kitabı var.
Üniversite Öğretim Üyeleri Dayanışma Derneği Başkanı ve İÜ
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şefik Dursun,
başörtülü öğrencilerin sınava girmelerine izin verdiği için
Biyofizik Anabilim Dalı Başkanlığı görevinden alındı. Dursun,
üniversitede diğer öğretim üyelerine tanınan haklarda kısıtlama
getirilirken, başörtüsü taktığı için eşine sağlık karnesi bile
alamadı. Dursun’un görevden alınmayla ilgili itirazı, fakülte
yönetim kuruluna bile getirilmedi. Halen üniversitede, çifte
standarda maruz kaldığını belirten Dursun, diğer akademisyenlere
izin verilen dışarıdan özel telefon hattı çektirilmesi talebinin
dekanlık tarafından geri çevrilmesini örnek gösteriyor. “Bir
öğrencinin derse girememesi ne kadar zorsa, babası, annesi yerine
koyduğu öğretim üyeleri tarafından mecburen dersten çıkarılması da
bir o kadar insanların bilinçaltında derin izler bıraktı.” diyen
Prof. Dr. Dursun, “Başta kendi çocuklarım ve ailem, insanlar
devlete güvenlerini kaybetti. Öğrenciler ruhsal travma geçirdi.”
şeklinde konuşuyor. İÜ Edebiyat Fakültesi eski öğretim üyelerinden
Ortaçağ Profesörü Ahmet Ağırakça, başörtülü öğrencilerin kurduğu
derneğin açılışına katılıp ‘Hayırlı olsun’ dediği için ceza aldı.
Aynı dönemde Ağırakça’ya 1978’de yazdığı bir kitap sebebiyle 21 yıl
sonra soruşturma açıldı. Ancak, zamanaşımına uğradığı için işlem
yapılamadı. Bunun üzerine Ağırakça, dernek açılışı bahane edilerek
25 yıl görev yaptıktan sonra 8 Şubat 1999’da görevden
uzaklaştırıldı. Görevden alınan tek öğretim üyesi Ağırakça,
Danıştay’a itiraz ettikten sonra geçim sıkıntısına düşünce
emekliliğini istedi. 24 yıl 11 ay 16 gün çalıştığı için Emekli
Sandığı ‘Bir ay daha maaş alması gerekiyor’ diye, üniversiteye yazı
gönderdi. Ancak Rektör Alemdaroğlu 60 günlük sürenin son gününe
kadar bekleyip 59’uncu günde bir gün çalıştırıp emeklilik
işlemlerini başlattı. O dönemde üniversitelerde af çıkınca
Ağırakça’nın başvurusu emekliliğini istediği için kabul edilmedi.
Danıştay’da dava devam ederken Alemdaroğlu, Ağırakça’nın dosyasını
cezasının kesinleşmesi ihtimaliyle gönderilmemesini istedi. Fakat
izinden dönen, konudan habersiz bir memurun dosyayı Ankara’ya
göndermesi ile Ağırakça emekliliğini kazandı. Ağırakça’nın görevden
uzaklaştırılması ailesini maddi sıkıntılara soktu. Bir süre
Hollanda’da Avrupa İslam Üniversitesi’nde görev yapan Ağırakça,
Türkiye’ye döndü ve bir kütüphane açarak öğrencilerin hizmetine
sundu. Ağırakça, “Hep birlikte dindar olanı da olmayanı da herkes
Türkiye’nin daha ileri gitmesi için uğraşıyoruz.” diyor. Öte yandan
2002’nin Kasım’ında kansere yenik düşen Galatasaray Üniversitesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tanör’e İÜ’de görev yaptığı zaman
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’ne (TÜSİAD) telif karşılığı
rapor hazırladığı gerekçesiyle soruşturma açılmıştı. Öğretim
üyeliğinden uzaklaştırılması istenen Tanör, üniversiteden istifa
etmiş, soruşturma geçirdiği dönemde kanser tedavisi yarıda kalma
tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. ZAMAN