YÖK Başkanı öğrencilere seslendi
Abone olYÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, "Öğrenciler kendi görüş, duruş, tavır ve farklılıklarından dolayı öğretim elemanları ya da diğer öğ...
YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, "Öğrenciler kendi görüş,
duruş, tavır ve farklılıklarından dolayı öğretim elemanları ya da
diğer öğrenciler tarafından hiçbir biçimde engellenmeyeceklerini,
hor görülmeyeceklerini ve yaftalanmayacaklarını hissetmelidirler.
Hiçbir öğrenci dünya görüşünden dolayı ayrımcılığa tabi tutulamaz"
dedi.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, yaptığı yazılı açıklamada,
her 6 Kasım’da olduğu gibi bugün de YÖK protestolarının olacağını
belirterek, "Medya, 12 Eylül’ün simge kurumu olarak YÖK’ü ele
alacak. Yükseköğretim Kurulu bundan 32 yıl önce, askeri rejim
ortamında kuruldu. YÖK’ün ülkemizin böylesi karanlık,
anti-demokratik bir ortamında kurulmuş olmasının etkisiyle,
yükseköğretim alanını koordine etmek gibi meşru ve haklı bir
gerekçe maalesef ön plana çıkmadı. Bir vesayet kurumu olarak varlık
buldu ve 12 Eylül ortamında da 28 Şubat sürecinde de
anti-demokratik uygulamalara imza attı. Bugün sevinerek görüyoruz
ki, Türkiye’nin bütün kurumları yaşanan dönüşüme, demokratikleşme
ortamına, normalleşme sürecine uyum sağlamaktadır. Dönüşmekte,
farklılaşmaktadır" dedi.
Türkiye’nin, hep birlikte YÖK’ün geçmişteki anti-demokratik
müdahale ve endoktrinasyon performansı ile hesaplaştığını,
hesaplaşmaya da devam ettiğini ifade eden Çetinsaya, YÖK’ün de
Türkiye’nin bir kurumu olduğunu ve bu değişim sürecini yaşadığını
bildirdi. Çetinsaya, "2007’den bu yana bizatihi YÖK Başkanları ve
üyeleri, YÖK’ün geçmişteki anti-demokratik ve vesayetçi
uygulamalarını açıkça eleştirmiş ve akademik özgürlüklerin alanını
genişletmiştir. Gelinen noktada YÖK, yükseköğretim ve bilim
alanının kalitesinin artırılmasına odaklanmıştır. YÖK, bugün bütün
araç ve imkanlarıyla çağdaş dünya koşullarına uygun bir biçimde
yükseköğretimin koordinasyonu alanında faaliyet yürütmeye
çalışmaktadır. Çeşitli Saiklerle, Türkiye yükseköğretiminde yaşanan
normalleşme ve iyileşmenin görmezden gelinmesi üzücüdür. Burada
imajlar gerçeklerin önüne geçmekte, YÖK’ün uygulama ve politikaları
yerine geçmiş imajı üzerinden tartışmalar yapılmaktadır. Ne zaman
vesayetten, anti-demokratik uygulamalardan, 12 Eylül’den bahsedilse
söz YÖK’e gelmektedir. Gelin görün ki, bu sözlerin hiçbiri gerçek
anlamda bugünkü durumu anlatmamaktadır" ifadelerini kullandı.
170’i aşan üniversitesi, 5 milyona yakın öğrencisi ve 130 bin
civarındaki öğretim elemanı ile büyüyen bir yükseköğretim alanına
sahip Türkiye’nin koordinatör bir kuruma ihtiyacı olduğuna dikkati
çeken Çetinsaya, bugün itibariyle YÖK’ün bu işlevi yerine
getirdiğini ve yasal imkanlar çerçevesinde sistemin yeniden
yapılandırılması için çaba sarf edildiğini bildirdi. Bu yeniden
yapılandırılmanın birkaç düzeyinin olduğunu söyleyen Çetinsaya, "Bu
bağlamda bir yandan yükseköğretimin denetim ve koordinasyon
süreçlerinin daha esnek, dinamik, işlevsel bir biçimde icra
edilebilmesine imkan tanıyan yeni bir yasal altyapının
oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Bu çerçevede, 21. Yüzyılın
beklentilerini ve bütün ilgili paydaşlarımızın görüşlerini dikkate
alarak oluşturduğumuz yükseköğretim yasa taslağı önerisini Milli
Eğitim Bakanlığı’na ilettik. Öte yandan, Türkiye yükseköğretiminin
kısa, orta ve uzun vadede ihtiyaç duyacağı strateji, hedef ve
projelerin tespiti ve bu doğrultuda gerekli adımların atılması
gereklidir. Bu çerçevede, hem Türkiye’nin mevcut ihtiyaçlarını hem
de gelecekteki muhtemel ihtiyaçlarını tespit edip yükseköğretimi
planlamaya izin verecek bir sistemi tasarlamaya ve oluşturmaya
çalışıyoruz" dedi.
Diğer yandan, kaliteli akademik uğraşların hayata geçirilebilmesi,
nitelikli araştırma ve öğretim süreçlerinin yürütülebilmesi için
sağlıklı bir akademik özgürlük ortamının tesisinin hayati önemde
olduğunu belirten Çetinsaya, bunu yaparken, tek ölçütün, akademik
özgürlüklere ilişkin evrensel uygulama ve normlar olduğunu dile
getirdi.
YÖK Başkanı olarak akademik özgürlükler konusundaki açık beyanını,
6 Kasım vesilesiyle üniversitelerin ve bütün Türkiye’nin dikkatine
sunduğunu bildiren Çetinsaya, "Üniversiteler hiçbir baskı ve
engelleme söz konusu olmaksızın, tüm fikirlerin, muhtelif hakikat
iddialarının, sosyal ve siyasi problemlerin özgür ve medeni bir
şekilde tartışıldığı, karmaşık sorunların açık bir biçimde ifade
edildiği ortamlardır. Akademik özgürlük her şeyden önce, araştırma
özgürlüğünü ve bu çerçevede temel bilgi yöntemlerini serbestçe
kullanma hürriyetini, araştırma için gerekli araçlara ve koşullara
sahip olma hakkını ve bilimsel üretme, bilgilendirme, öğrenme ve
yayma hakkını içerir" dedi.
Öğretim elemanlarının hiçbir baskıya maruz kalmaksızın ve
engellenmeksizin akademik özgürlükten azami ölçüde yararlanma,
kendi tercih ve ilgileri doğrultusunda araştırma ve inceleme yapma
ve bunu öğretme hakkına sahip olduğunu bildiren Çetinsaya,
"Kuşkusuz öğretim elemanlarının sahip oldukları bu öğretim
özgürlüğü, öğrencilerin öğrenme özgürlüğünü kısıtlayan bir biçimde
kullanılmamalı; öğretim elemanları, öğretim ve araştırma
süreçlerinde dogmatik olmaktan kaçınarak öğrencilerin farklı
düşünme ve bunu ifade etme haklarına saygı duymalıdır. Bu bağlamda
öğretim elemanları, öğrencileri yeni tanıştıkları fikirleri bütün
unsurları ile birlikte değerlendirmeye ve anlamaya, katılmadıkları
düşüncelere karşı hoşgörülü olmaya ve farklı şekillerde düşünmeye
teşvik etmeli, öğrencileri kendi görüşlerini delillere dayanarak
oluşturmaları noktasında cesaretlendirmeleri ve bunları özgürce
ifade etmelerine imkan tanımalı, öğrencilerin ifade özgürlüğüne
saygı duymalıdırlar" dedi.
"ELEŞTİREL DÜŞÜNCE ANCAK FARKLI GÖRÜŞLERİN BİR ARADA RAHATÇA İFADE
EDİLEBİLDİĞİ KAMPUSLARDA GELİŞİR"
Üniversite yerleşkelerinin öğrencilerin kendi görüşlerini
rahatlıkla ifade edebilecekleri güvenli ortamlar olması gerektiğine
dikkati çeken Çetinsaya, "Entelektüel çeşitliliğin ve düşünsel
çoğulluğun baskılanması; öğretim/öğrenim süreçlerinin verimliliğini
azaltacak, öğrencilerin öğrenme özgürlüğünü kısıtlayacak, eleştirel
ve derinlikli düşüncenin oluşum imkanlarını zora sokacaktır.
Eleştirel düşünce ancak farklı görüşlerin bir arada rahatça ifade
edilebildiği kampuslarda gelişir. Öğrenciler kendi görüş, duruş,
tavır ve farklılıklarından dolayı öğretim elemanları ya da diğer
öğrenciler tarafından hiçbir biçimde engellenmeyeceklerini, hor
görülmeyeceklerini ve yaftalanmayacaklarını hissetmelidirler.
Hiçbir öğrenci dünya görüşünden dolayı ayrımcılığa tabi tutulamaz.
Öğrencilerin herhangi bir ders bağlamındaki akademik ölçme ve
değerlendirilmeleri, sadece dersin konusu ve içeriğine yönelik
olmalıdır. Adil olmayan yolla değerlendirildiğine kanaat getiren
öğrencilerin buna itiraz etme hakkı vardır" dedi.
Akademik özgürlüğün, üniversite ortamındaki herkesi kapsadığını
belirten Çetinsaya, öğretim elemanları ve öğrenciler gibi,
üniversiteye davet edilen misafirlerin de ifade özgürlüğüne sahip
olduğunu kaydetti. Çetinsaya, akademik, kültürel ve sportif
amaçlarla gerçekleştirilen etkinliklerde üniversitelerin konuğu
olarak bulunan bireylerin üniversite ortamına uygun bir biçimde
karşılanması, siyasal görüşleri ya da kimlikleri dolayısıyla ifade
özgürlüğünden yoksun bırakılmaması, öğretim elemanları ya da
öğrenci grupları tarafından görüş farklılıkları gerekçe
gösterilerek engellenmemesi gerektiğini belirtti. İfade
özgürlüğünün karşıt görüşteki insanlar için de geçerli olduğunu
kaydeden Çetinsaya, karşıt görüştekilerin davetli kişinin kendisini
ifade etme ve başkalarının onu dinleme hakkını ihlal etmedikleri
sürece görüşlerini farklı şekillerde ifade edebileceğini belirtti.
Çetinsaya, şunları kaydetti:
"Öğrenciler de öğretim elemanları da doğru bulmadıkları ve
onaylamadıkları konularda şiddete başvurmaksızın eleştirme ve
protesto hakkına sahiptirler. Ancak bu hak, akademik etkinliklerin
işleyişini ve üniversite düzenini sekteye uğratamaz. Öğrencilerin
öğrenme, öğretim elemanlarının öğretme ve üniversite ortamında bir
düşüncenin dile getirilebilme özgürlüğünü kısıtlayan her türlü
eylem, işgal ve protesto; akademik özgürlüklerinin ihlalidir. İfade
özgürlüğü çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği ve
demokratik toplumun olmazsa olmaz koşuludur; ancak mutlak değildir.
Bireysel hak ve özgürlükleri hiçe sayan, hakaret, iftira,
aşağılama, taciz ifadeleri içeren, ayaklanmaya çağıran ve
farklılıklardan dolayı açıkça zarar verme niyetiyle kişileri ve
grupları hedef gösteren her türlü söylem ifade özgürlüğü ile asla
bağdaşamaz."
(İHA)