15 Temmuz darbe girişiminde başarılı olamayan küresel güçler
sonrasında Türkiye’yi ele geçirme anlamında bir taraftan maşaları
olan terör örgütlerini devreye sokarken diğer taraftan ekonomik
kriz çıkarma planlarını uygulamaya geçirdiler.
Başarılı olamadılar, ama piyasalarda ciddi anlamda dolar ve euro
dalgalanmasına yol açtılar.Türkiye’nin ekonomik kriz içinde
savrulup, çökmemesinin en önemli nedenlerinden biri ülke
insanının üzerinde oynanan oyunu bilip teslim olmaması,
diğeri de 2002’den bu yana uygulanan ekonomi politikalarının
oturması.
Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de
böylesine zorlu süreçte ülke ekonomisini sırtlanan Bursa, Gaziantep
gibi illere giderek karşısındaki sanayicilere devletin yanında
olduğu görüntüsünü verip, Başbakan Yıldırım’ın “Risk
almaktan korkmayan girişimcilere ihtiyacımız var”
çağrısını iletiyor.
İşte Bakan Şimşek, ihracatımızın İstanbul-Kocaeli bölgesinden
sonra 2. büyük pastasını gerçekleştirerek ülke ekonomisine katma
değer sağlayan Bursa durağında sanayici ve işadamlarına bu zorlu
süreci atlatma anlamında verdiği tavsiyelerde “önce
moral” dedi.
Sonra da “Geçici iniş çıkışlar sizi uzun vadeli
hesaplarınızdan saptırmasın. Yatırım yapmaktan korkmayın”
dedi.
Evet, Türkiye ekonomisinin iki tılsımlı ihtiyacı.
Moral ve yatırım.
Türkiye, son 10 yılda içeride ve dışarıda büyük sıkıntılar,
baskılar ve değişimlerle beraber zorlu süreç atlattı. Ortadoğu’daki
savaş, iç karışıklıklar, DAEŞ terörü, ülkemizin kendi iç
dinamikleri, 2009’daki küresel krizin etkisi, PKK terörü,
Gezi olayları, Kobani sıkıntısı, 17-25 Aralık hükümeti
itibarsızlaştırma operasyonları,üst üste gelen seçimler derken
ekonomi elbette etkilendi ama, beklenildiği üzere çökmedi,
üstüne üstlük 2003’den bu yana yüzde 5.9 oranında
büyüme gösterdi.Enflasyon çift haneli rakamlara çıkmak için
dirense de, tek haneli rakamlarda kaldı.
İhracat ve turizm hedeflerinden şaşmalar olmadı ama oranlarda az
da olsa sapmalar meydana geldi.
Yatırımlar, özel sektörde yavaşlamakla beraber kamunun 3.
havalimanı, 3. köprü, Marmaray, tüp geçit gibi büyük projelerle ve
yerelde belediyelerin kentsel ölçekli projeleriyle açığı bir
nebze de olsa kapattı.
Peki finansal darboğaz atlatıldı mı?
Elbette hayır.
Dünyanın 4. sanayi devrimini yaşadığı günümüzde Türkiye’nin
çıkışının yerli üretim ve AR-GE, inovasyon çalışmalarının
yoğunlaşmasıyla olacağını, yeni çıkarılan patent kanununun yerli
markaların üretimini destekleyip, rekabet gücünü arttıracağını
söyleyen Şimşek, halk efsanelerinden biri olan
”Ankara önümüzü tıkıyor” sözünün de artık
geçerliliğini yitirdiğini belirtti ve “ Ankara önünüzü tıkamıyor,
aksine açıyor. Biz sizin yanınızdayız, en güçlü şekilde destek
vereceğiz” diye söz verdi.
Gerçekten de öyle…
Yapılan son düzenlemelerle devlet özel sektörün araştırma
ve geliştirme yatırımlarına TÜBİTAK ve KOSGEB gibi kurumlar
üzerinden teşvik veriyor. AR-GE merkezlerini ciddi anlamda
destekliyor. Bu yatırımlara harcanan her 100 lira için 225
lira vergi avantajı sağlıyor.Patentten elde edilen gelirin
yarısı vergiden düşürülüyor.
İstiyor ki, özel sektör girişimci ruhuyla geleneksel üretim
yerine teknolojik yatırımla nitelikli üretime geçsin.
Çünkü dünya artık bu yönde.