Yeni geyiğimiz belli oldu
Abone olOkulların açılması televizyoncuları hemen harekete geçirdi. Armağan Çağlayan, yeni yayın döneminde izleyicileri ekran başına bağlayacak programları anlattı.
Okulların açılmasını bir milat olarak kabul eden televizyoncular
yeni yayın döneminde bir dizi programla selyirciyi ekrana bağlamayı
hedefliyor. Hürriyet Gazetesi'nde medya ile ilgili köşe yazısı
yazan Armağan Çağlayan, "Yeni geyik konumuz 'Ünlüler
Çiftliği" ni okurlara anlattı.
- Okulların açılması, biz televizyonculara başka bir şeyi daha
anlatır: Televizyonda, yeni yayın döneminin başladığını.
Öğrenciler okula, bizler de hummalı bir çalışmaya başlarız. Her
kanal, en iddialı olduğu yapımları birer birer ekrana sürmeye
başlar. Bir televizyoncu olarak, işiniz sadece işyeri sınırlarında
değildir. Eve gittiğinizde de televizyon seyretmek işinizin bir
parçasıdır. Dizileri, stüdyo programlarını, çocuk, sabah, öğlen
kuşaklarını, kısacası yayınlanan her şeyi seyretmekle yükümlüyüz.
Bildiğiniz ağır işçilik yani!
Pazartesi gecesinden itibaren ben de ekran karşısında elimde
uzaktan kumanda, zaplayıp duruyorum. Bir o kanal, bir bu kanal,
yeni başlayan hiçbir şeyi kaçırmamak telaşındayım çünkü.
Oysa nasıl sinir olurum televizyon seyrederken sürekli kanal kanal
gezen ve bir türlü bir kanala karar veremeyen insanlara! Alır eline
uzaktan kumanda aletini, sürekli tık, tık, tık sesi kulağınızın
dibinde, ne kendisi bir şey seyredebilir, ne de size seyrettirir.
Mutlaka sizin çevrenizde de zappinge sevdalı insanlar vardır. Hani
aynı anda iki farklı kanaldaki ana haber bültenini birden
seyretmeye azimli, ama aslında bir tek ana haber bültenini bile
seyredemeyen insanlar! Siz tam bir haberi dikkatle dinlerken,
kulağınıza gelen bir çıt sesiyle televizyondaki kanal değişir ve
bir spiker bambaşka bir haber okumaya başlar. Zappingciyi bu haber
de kesmezse eğer, bu sefer haydi geldiğiniz kanala geri
dönersiniz!
Bir arkadaşım elinde kumanda aletiyle televizyonun karşısına oturur
ve birinci programdan başlayarak, yaklaşık elli kanalı tek tek
birden elliye kadar gezer. Sonra elliden geriye, bire doğru gelir
ve döner size sorar ‘Ne seyredelim?’ Siz izlemek istediğiniz kanalı
ya da programı söylersiniz, o da büyük bir nezaket örneği
göstererek o kanalı açar. Ama tek bir kanalda kalıp sadece o kanalı
seyredebilme süresi, sadece üç-dört dakika ile sınırlıdır. Çünkü
öteki kanallarda neler olduğu merakı onu o kadar huzursuz eder ki,
dört dakika içinde hemen başka kanala geçiverir. Siz daha ‘Yahu dur
seyrediyordum’ diyene kadar, kanal yeniden değişir bile!
Ben hemen hemen hiç zapping yapmayanlardanım. Ne seyredeceğime
karar verir televizyonun karşısına oturur, seyredeceğim program
bitene kadar da o kanalda kalırım. Yoksa bölük pörçük hiçbir şey
anlamıyorum ben seyrettiğim şeyden!
* * *
Şu sıralar benim çevremde en çok ‘Ünlüler Çiftliği’ ve ‘Çemberinde
Gül Oya’ konuşuluyor. Ünlüler Çiftliği geçen yılki Popstar
furyasının yerini alacak gibi duruyor. Geçen yıl nasıl iki kişi yan
yana gelince Popstar ‘geyiği’ yapmadan duramadıysak, bu yıl da
‘Ünlüler Çiftliği’ geyiği yapmadan duramayacağız sanırım.
Programın yapım ekibinde olmam sebebiyle sık sık Hereke’nin
dağlarındaki çiftliğe gidiyorum. Yapım ekibinin çiftlikte yaşayan
ünlülerle konuşması, onlara dış dünyadan haberler vermesi yasak.
İlk gün çiftliğe gittiğimde kendimi televizyon seyreder gibi,
ünlüleri seyrederken yakaladım! Baktım gözümü bile kırpmadan sanki
film seyrediyormuşum gibi neler olduğunu seyrediyorum. Bütün merak
duygularımı yenip, çiftlikten ayrılabildikten sonra, içimdeki merak
duygusuna daha fazla dayanamayıp oradaki yapım ekibini yarım saatte
bir telefonla arayarak, neler olduğunu sormaya başladım. ‘Seren
Serengil ne yaptı? Yasemin Kozanoğlu bugün ne gibi bir özlü söz
etti? Hakan Ural dayanabilecek mi? Harun Kolçak’ın durumu ne?’ gibi
soruları arka arkaya soruyorum ama daha telefonu kapatır kapatmaz
yine içimi ‘Neler oluyor orada’ merakı sarmıyor değil!
Sonra niye bu kadar ilgimi çektiğini düşündüm bu projenin. Yıllarca
büyük bir keyifle, defalarca seyrettiğimiz ve seyretmekten hiç
bıkmadığımız ‘Kezban Paris’te’, ‘Güllü’ gibi Türk filmlerinin tam
da tersi yaşanıyor orada. Bu filmlerde köyden gelen bir kızın,
büyük bir azimle ‘kentli’ bir kadına dönüşmesini seyrettik, şimdi
ise yıllarca televizyonlarda, gazetelerde gördüğümüz neredeyse
doğuştan ‘kentli(!)’ ünlülerimizin, ‘köylü’ye dönüşmesini
seyrediyoruz. Üstelik orada yaşayan herkes hakkında iyi-kötü bir
yargıya sahibiz. Bu da içimizdeki merak duygusunu daha da
körükleyen bir durum tabii ki.
Neredeyse bir haftalık süreçte, beni en çok güldüren diyalog
Yasemin Kozanoğlu ile Zeynep Özal arasında geçen ‘piknik tüp’
diyaloğu idi. Çayını ısıttıktan sonra tüpü söndüren Yasemin
Kozanoğlu, Zeynep Özal’a dönerek sordu: ‘Zeynep, bu tüpü kapattım
ama klik etmedi, kapanmış mıdır?’
Haydaaa! Yasemin hayatında hiç piknik tüp görmemiş olabilir mi? Ya
da bugüne kadar hiç tüp görmemiş olabilir mi? İnanması zor ama
sanırım görmemiş! Bir de Seda Üren’in sabah çiftçi uyandırdığındaki
sorusunu unutmamak gerek; ‘Şimdi yüzümüzü mü yıkayacağız?’
Sanırım bu programla ilgili daha çok ‘geyik’ yapacağız.
Yazı: Armağan Çağlayan
Kaynak: www.hurriyetim.com.tr