'Yazı Tura' filmi insanı komaya sokar
Abone olBir travma yaşıyoruz biz esasında. İlk gençliğimizden beri... bu sözler "Yazı Tura" filminin yönetmeni Uğur Yücel'e ait. Yönetmen kendini ve toplumun ruh halini anlattı.
Büyük beğeni kazanan "Yazı Tura" filminin yönetmeni Uğur Yücel,
hakkında çıkarılan "eşcinsel" söylentisine cevap verdi: "Lafı kim
çıkardı biliyorum. İğrenç bir şey. Erkek ve kadın homoseksüelliğini
doğal karşılıyorum. Ama benim heteroseksüel olduğum çok açık."
OĞLUM BİLE ÇOK GÜLDÜ Yücel, Kenan İmirzalıoğlu ile Amsterdam'da
evlendiği iddiasına da şöyle dedi: "Böyle bir haberin gerçekmiş
gibi çıkması çok kötü. 19 yaşında çocuğum var. O da Kenan'ın
arkadaşı. Oğlum 'eşcinsel' lafına güldü." G.Doğu'da olanlar kimseyi
sarsmıyor 'Yazıp yönettiği "Yazı Tura" filmiyle sinemaya bomba gibi
bir dönüş yapan Uğur Yücel: "Türkiye'de olan bitenlerle ilgili
problemim var benim. Bunları anlattım". Muhsin Bey' ve 'Eşkıya'
gibi Türk sinemasının yüz akı filmlerden sonra TV dünyasına kayan
Uğur Yücel, çok cesur, çok ses getirecek, çok da sarsacak bir
filmle dönüş yaptı. 'İkinci Bahar', 'Alacakaranlık' gibi dizilerle
yönetmenlik yeteneğini sınayan Yücel, yazıp yönettiği 'Yazı Tura'
filminde Türkiye'nin hayati meselelerine değiniyor. Türk sineması
belki de ilk kez bu kadar gerçekçi bakıyor Güneydoğu'daki savaşa...
İlk kez Marmara depremi bir filme konu ediliyor. Filmin
eleştirisini yapan bir yazarın deyimiyle 'seyirciye yoğun bir
huzursuzluk armağan ediyor bu film...' Uğur Yücel'den aksini
beklemek de saflık olurdu! Kendisi de zaten, 4 yıl üzerinde
çalıştığı filmi için "Sinemadan çıkanlar rahatsız olacaklar evet!
Ama bu topraklar söyletiyor bana bunları; bu ülkede yaşananlar
insanları komaya sokuyor. Birazcık da rahatsız olunsun ya" diyor.
Hikâye, Günaydoğu'ya askere giden iki gencin hayatlarının ve
hayallerinin kendileriyle birlikte 'gazi' olmasını anlatıyor; küçük
umutları olan genç iki insanın geri dönülemez yolculuğunu... En az
Michael Moore'un 'Fahrenheit 9/11'i kadar gerçekçi. Sinema
seyircisinin gerçeklerle yüzleşmeye hazır olup olmadığı ise
önümüzdeki günlerde belli olacak. OLANLAR BENİ KOMAYA SOKUYOR *
Fazlasıyla gerçekçi bir film 'Yazı Tura'. Yaşananlar filmin
senaristi ve yönetmeni Uğur Yücel'e nasıl dokunmuştu ki filme böyle
yansıtabildi tüm bunları? Bir travma yaşıyoruz biz esasında. İlk
gençliğimizden beri... Türkiye'nin yönetim biçimi faşizme çok
yakındı. Çok kapalı bir rejim vardı. Çok acı günler yaşadık.
Esasında Türkiye daha yeni sokağa çıkmaya başlıyor, dünyayla ilişki
kurmaya yeni başlıyor. Buralardan gelen; 12 Eylül dönemi ve
öncesinden gelen, sonrasında Güneydoğu'daki savaşla iyice doruğa
çıkan bir koma durumu yaşandı. Kimileri bu duruma kayıtsız kaldı.
'Evet faşizm de olur, ne var ki? Darbe şarttı; bu idamlar da olacak
çok doğal, Güneydoğu'da birileri höt ederse onların da kafası
kesilecek tabii' şeklinde bir yaklaşım var toplumda. Orada savaş
çıkması, birilerinin asılması toplumu sarsmıyor. Sadece duyarlı
insanlarda travma yaratıyor. Çünkü toplumun çoğu zaten
duyarsızlaştırılmış. Bu yaşananlar sadece bazı insanlarda koma
durumu yaratıyor, benimki gibi... Uzakta, burada otururken bizler;
bir bomba patladığı zaman orada, kanlar sıçradığı zaman bizim bir
yerimize geliyor. Bizim dediğim; duyarlı insanların, kimi yazar
çizerin. Onlar da evlerine kapanıp kendi iç hikayelerini
kuruyorlar. Benimki böyle bir şeyden kaynaklandı. * Bu koma
durumunun dışavurumu niye bu kadar uzun sürdü peki? O ruh hali,
filmle çok paralel giden bir şey değil. İçimde bir dünya var,
sahiden o bambaşka bir haleti ruhiye. Yaşadığım ilişkilerden de
farklı bir şey. Mesela bundan sonraki film hiç böyle değil; aşk
filmi. Ama orada da çok sarsıntılı bir durum var, o da çok sert bir
aşk hikâyesi... * Niye böylesiniz; sert, sarsıcı, rahatsız edici...
Bilmem! Bir kere bu toprakları çok seviyorum ben. Popülizm
yapmıyorum, hakikaten yüreğim titriyor bu ülkenin her yerinde. İki
ay uzak kalsam Türkiye'den, can atıyorum dönmek için. Çok
öfkelendiğim insanları bile özledim. Bir dönemler bu ülkeden gitmek
istiyordum, buranın insanı olmadığımı söylüyordum. E şimdi
yapıştıkça yapışıyorum ülkeme. Bir abi bir Rus kızı için kardeşini
vurur mu? Vuruyor bu ülkede! Bu benim çekeceğim yeni filmin
hikâyesi. İşte bu topraklar söyletiyor bunları bana. 5-6 senarist
otursa, bir film üretelim dese, ülkeye dönüp baktıklarında derler
ki "Abi Güneydoğu'da acayip bir savaş var, bunun filmi yapılmadı."
Ya da depremin filmi yapılmadı... * Az işlenen bir konu olması,
tabu olması mı cazip geldi? Ben bir gün otururken 'G.Doğu'yla
ilgili film yapayım, depremle ilgili bir şey yapayım' diye
düşünmedim. Daralmış, boğulmuş bir vaziyetteyim bir gün...
Yatağımın içinde oturuyorum. Ve hiçbir çıkış bulamıyorum. Ne
bireysel olarak, ne yazar olarak, ne oyuncu olarak hiçbir şey
yapamayacağımı düşündüğüm bir zaman.. Bittiğimi düşünüyorum.
Kalktım, bir şeyler yazmaya başladım. Bir araba, askeri araç, kan,
postallar, makineli tüfek sesleri... Ne duyuyorsam; bilinç akışımda
neler varsa hepsini yazmaya başladım. Sonra ortaya birdenbire şöyle
bir şey çıktı: Ulan benim dertlendiğim bir yer var bundan. Sonra
buldum ne olduğunu. Türkiye'de olup biten meselelerle ilişkili bir
sorunum var benim, Türkiye'yle ilişkili sorunum var. Orada bir
savaş olmuş ve esasında onları yazıyorum şimdi. Devam ettim
yazmaya. Tamamen böyle çıktı. Sabah